Yarıyıl tatili başlamadan Sayın Milli Eğitim Bakanımız öğrencilere ödev verilmemesi konusunda öğretmenleri ve okulları uyarmıştı. Bu uyarı ikinci dönem için de tekrar edildi. Anlaşılan öğretmenlerimiz ikinci dönemde de öğrencilerine ödev veremeyecekler. Bundan amaçlanan çocuklarımızın sosyal/sportif etkinliklere daha fazla zaman ayırmaları. Benim görüşüm de Sayın Bakanımızla hemen hemen aynı. Ama uygulamadan gelen biri olarak bazı çekincelerim var. Bazı şeyler söylenirken yapılabilirliğine bakmak lazım. Otuz beş- kırk saat ders gören, ikili öğretim yapan öğrencilerimiz hangi ara nerede sosyal etkinlik yapacaklar? Bir de böyle sınav maratonu olan bir yapı içerisinde.
İlk önce yapılması gerekenler, ders saatlerini azaltmak, tekli öğretime geçmek ve öğrencileri sınav maratonunun stresinden kurtarmak. Kısacası öğrencilerimizin omzundan ders yükünü azaltıp onlara zaman kazandırmak.
Bu saydığımız problemleri aslında herkes biliyor. Çocuklarının sosyal/sportif etkinliklere katılmasını hangi anne-baba istemez? Kim çocuğunun kabiliyetlerinin ortaya çıkmasını arzu etmez? Burada Sayın Bakanımıza/Bakanlığımıza bazı önerilerimiz olacaktır.
Yukarıdaki problemler giderildikten sonra lise düzeyinde bazı düzenlemeler yapılmalıdır. Örneğin “Spor” ve “Güzel” güzel sanatlar liselerinin sayıları arttırılmalıdır. Ortaokuldan sonra çocuklarımız kabiliyetlerine göre bu liselere yönlendirilmelidir.
Ne kadar uzak tutmaya çalışsak da çocuklarımız zamanlarının çoğunu bilgisayar, telefon, tablet vb. başında geçirmektedirler. Hatta birçoğu bağımlısı olmuş durumda. Bu durum çocuklarımızın derslerini, gelişimlerini olumsuz yönde etkilemekte. Aslında bunların arasında yönlendirildiği takdirde çok iyi yazılım uzmanları çıkacak kabiliyetler var. Ülkemizde hiç olmazsa büyük şehirlerimizde böyle kabiliyetli çocuklarımız için “Yazılım Lisesi” açılamaz mı? Bu yapılabilirse yazılımda dünyada söz sahibi olan bir ülke konumuna gelebiliriz.
Bir diğer hususta sinema/televizyon sektörü. Sinema/televizyon günümüzde büyük bir propaganda aracı. Bu herkes tarafından kabul edilen bir gerçek. Ama ülkemizde çekilen filmler/diziler kültürümüzle ne kadar uyumlu? Değerlerimizi ne kadar yansıtmakta? Ve de ne kadar ahlaki? Bu soruların cevaplarını duyar gibiyim. Onun için diğer bir teklifim de kendi değerlerimizi yansıtan, ahlaki kuralarla dikkat eden, aile yapımıza, kültürümüze uygun bir “Sinema/Televizyon Lisesi” açılmalıdır.
Okumayan bir toplumdan yazan da çıkmayacağı açıktır. Dünya çapında kendini kabul ettirmiş yazar/şair/düşünür sayımız parmakla gösterilecek kadar azdır. Benim tavsiyem bir “Yazarlık Lisesi”nin açılması. Ülkemizin yazarları, şairleri, düşünürleri de bu liselerden çıksın. Kendilerini ona göre yetiştirsinler. Böylece nice yeteneklerimiz kaybolmamış olacaktır.
Yukarıda saydıklarımız hayal olarak görülebilir. Ama bu hayaller gerçekleştirilemez mi? Gerçekleştirilse ülkemiz ne kaybeder ne kazanır? Eğitimde reform yapılırken bunlar da göz önünde alınır umarım. Her çocuk değerli bir o kadar da kabiliyetlidir. Bizim görevimiz kabiliyetlerine göre onlara yollar açmak. Bakanlığımız en azından lise düzeyinde çocuklarımıza bu tür alternatifler sunmalı, müfredatını da kültürümüze uygun olarak, dini hassasiyetleri gözeterek hazırlamalıdır.