Altı gün

Hüseyin KARA

Kur’an’dan Risale-i Nur perspektifinde günümüze mesajlar(46)

Kur’an, birçok ayetlerde Allah’ın kudretinin büyüklüğünü ve idaresinin saltanatını göstermekle biz insanların dikkatini kâinatın varlıklarına çevirir. Bu ayetlerden biri de şu ayettir:

اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَث۪يثاًۙ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِه۪ۜ اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُۜ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ Yani “Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra da Arş üzerinde hükmü icra eden Allah’tır. O, gündüzü, peşi sıra kovalayan gece ile örter. O güneş, ayı ve yıldızları da emrine boyun eğmiş olarak yarattı. İyi bilin ki, yaratma da O’na aittir, yaratıklarının tedbir ve idaresi de. Âlemlerin rabbi olan Allah’ın şanı ne yücedir.”[1]

Allah’ın gökleri ve yeri altı günde yaratmasıyla ilgili ayetler Kur’an’ın başka yerlerinde de geçer. Buradaki “altı gün” değişik ayetlerde; mesela Hicr/47’de “Gerçekte Rabbin yanında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir.” ve Me’aric/4’de “Yine melekler ve Cebrâil, süresi elli bin yıla eşit olan bir günde O’na yükselir.” ayetlerinde günün bizim bildiğimiz zaman birimi olmadığına ilişkin kesin kanaat verir.

Bazı müfessirler, ayetteki “altı gün”ü, dünya günüyle altı gün diye anlayanlar olmuşsa da, kâinatın yaratılışıyla ilgili yeni teoriler dikkate alındığında, altı günü “altı devir” ya da “altı aşama” diye anlamanın daha uygun olduğu belirtilir.

Aslında, “an” nokta gibi boyutsuz bir zamandır; aynı şekilde sonsuzluk da boyutsuzdur. Buna göre sonlu ve sınırlı varlıklar için düşünebildiğimiz boyutlu ve sınırlı zaman dilimlerini Allah ve fiilleri hakkında düşünmemiz uygun olmaz.[2]

Bediüzzaman da altı güne, ayetlerde olan bin ya da elli bin sene gibi uzun zamandan ibaret “Eyyam-ı Kur’aniye” olarak anlam yükler. Birer gün hükmünde olan her bir asırda, her bir senede ve her bir günde seyyal âlemleri, seyyar kâinatları ve geçici dünyaları yaratarak dikkatlere sunmaktadır. Bütün bunlar insanlar gibi misafir olarak gelip geçerler.[3]

Ayetin bütünü göz önüne getirildiğinde, Allah’ın saltanat ve terbiye ediciliği öylesine kendini gösterir ki, güneş, ay ve yıldızlar O’nun emrine amade oldukları apaçık görülür. Gece ve gündüz birbirini takip ederek bir düzen ortaya koyarlar ve küçük büyük sayısız varlıklar muhteşem bir ahenk oluştururlar. Böyle bir düzeni ve muhteşem ahengi gören her ruh “barekellah ve maşallah” demekten kendini alamaz.[4] Kâinata âşık olan sanat adamları az değildir. Kur’an’ın sürekli kâinat ve içindekileri dikkate vermesi boşuna değildir. Kâinatın her varlığı aslında insanın zararsız bir dostudur.

Ayette geçen altı günde yaratılışın aşamalılığını göstermesi dikkat çekicidir. Burada Allah’ın kudreti, iradesi ve ölçülülüğü daha belirgin haldedir. Gerçi “Kün” emriyle bir anda olması da mümkündür. Tedricilik aynı zamanda yaratılışın devamını da gösterir. Aniden olmasıyla aşamalı olmasında Yaratıcının kudretinde fark olmamakla birlikte aşamalılık aniden olmasından daha geniş anlam ifade eder. Çünkü aşamalılık yani “tedricilik” aniden olmayı da kapsar. Nitekim “Her tedriçte bir def’i vardır, her def’ide tedriç yoktur”[5] demekle Elmalı da buna açıklık getirir.  

Aslında bu “altı gün” deyiminden insan olarak bizim de alacağımız ders vardır. Bizim bütün işlerimiz aşamalı yapılır; aşamanın dışında başaracağımız bir iş yoktur. Süreç insan işlerinin olmazsa olmazıdır. Süreçsiz yani aşamasız ne kendimizden ne de başkasından bir iş bekleyemeyiz. Bir anda yapmak yalnızca Allah’a mahsustur.

“Sonra arş üzerinde hükmünü icra eden” diye geçen ayetin parçasında “istiva”ya da değişik anlamlar verilmişse de “üstün bir konumda hükmedip yönetme” anlamı çoklarının kabullendiğidir. Arş da “en üstün yönetim ve hükümdarlık mevkii” olarak anlaşılmıştır. İlk müfessirler “istiva”yı olduğu gibi kabul etmek, asıl anlamını Allah’a havale etmek gerektiğini söylemişlerdir. İmam Malik, “arşa istiva” nın hangi manaya geldiği konusunda sorulan bir soruya, “İstiva malum, keyfiyeti meçhul, buna inanmak zorunlu, soru sormak da sakıncalıdır” demekle, bu ayetin bu parçasını olduğu gibi kabul edip fazla yoruma gitmenin doğru olmadığını belirtmiştir. Zaten bütün müfessirler bunun fiziksel ve cismani manada anlamamak gerektiğinde birleşmişlerdir.[6]

“Arş üzerinde hükmünü icra etmek”ten şunu anlayabiliriz: Allah kâinatın yalnız yaratıcısı değil, aynı zamanda onun hâkimi ve idarecisidir. Ne öncesinden ne de sonrasında bu yaratma işine kimsenin müdahalesi olmamıştır. Kâinatın bütününü de en küçük parçasını da O idare edip işleyiş ve düzenini sağlamaktadır. Bir çiçeğin çevresine gülücükler dağıtması da bir gezegenin uçsuz bucaksız fezada hareketini yapması da hep Yaratıcının kontrolündedir. Rüzgâr eserken, nehir akarken ve yakamozlar titreşirken Yaratıcının şuunatını görür gibi olmamak mümkün değildir. Her tarafta büyük bir cümbüşe şahit olabiliriz. Kâinatın her varlığının kendinden hiçbir gücü yoktur. Onları evirip çeviren Allah’tır. Böylesi bir tefekkür insan için de büyük bir zenginliktir.

Ayetin sonunda اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُۜ yani “Yaratma da O’nun emir de” olan ayetin parçasından, her şeyin, küçük ve büyük, görülen ve görülmeyen, olan ve olmakta olan her şeyin irade ve kudret sahibi olan Allah’ın olduğunu anlıyoruz. Yani yaratma da, yürütme de ve her şey O’nun kanunuyla olmaktadır.

Bizim kâinata ilişkin herhangi bir konuda yaptırım gücüne sahip olmadığımız açıktır. Çevremiz ve kâinatın üzerinde bu şekilde düşündüğümüzde kendimizi ayetin de bitiş bölümü olan “Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!” demekten kendimizi alamadığımız gibi bu muhteşem sanat eserinin karşısında acizliğimizin bilincine de daha değişik bir çeşni ile erişiriz.

Ve bu tür bir tefekkür insanlığımızın da gereğidir.       

 

 

[1] Kur’an; A’raf : 54

[2] Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir (Diyanet), cilt 2, (İlgili ayet), Ankara

[3] Bediüzzaman, Said Nursî, Sözler, 14. Söz, (Birincisi), erisale.com

[4] Bediüzzaman, Said Nursî, Sözler, 25. Söz, (İkinci Şule, Dördüncü Nükte-i Belagat), erisale.com

[5] Elmalılı, Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, cilt:3, Eser Kitabevi, İstanbul

[6] Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir (Diyanet), cilt 2, (İlgili ayet), Ankara

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.