Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen "Felsefe, din ve bilimde İbrahimi yansımalar" konferans serisi kapsamında Türkiye'ye gelen Amerikalı felsefeci Grand Valley State Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kelly James Clark, AA muhabirine Batı ülkelerinde artan İslamofobi ve aşırı milliyetçiliğin gerekçelerini, medya ve siyaset temelli kaynaklarını anlattı.
Clark, İslamofobi ve aşırı milliyetçi hareketlerin ne kadar temelsiz ve yanlış teoriler üzerine kurulu olduğunun Osmanlı Devleti'nin kurumsal ve kültürel politikaları incelenerek anlaşılacağını belirtti.
İslamofobi ve aşırı milliyetçi hareketlerin düşünsel temelinde "biz" ve "siz" kavramının yattığını anlatan Clark, yüzyıllarca bir arada yaşayan din ve milletlerin bir arada yaşama kültürüne örnek teşkil ettiğini söyledi.
"Siyasetçilerin tavırları İslamofobi ve aşırı milliyetçiliği besliyor"
Müslüman ve göçmen düşmanlığının ortak yaşama kültüründen uzaklaşıldığı için son dönemlerde kasıtlı olarak artırıldığını vurgulayan Clark, şunları kaydetti:
"Toplumda 'biz' olarak tanımlananlar arkadaş, iyi ve zararsız; 'siz' olarak tanımlananlar düşman, kötü ve tehlikeli kabul ediliyor. Bu yüzden bir ülkeye dışarıdan gelenlerin entegrasyonu en baştan birçok engele takılıyor. Müslüman ve göçmen düşmanlığı kesinlikle gerçekçi nedenlere dayanmıyor. Medyada yer alan haberler ve siyasetçilerin tavırları İslamofobi ve aşırı milliyetçiliği besliyor. Batı medyasındaki haberlerin çoğunluğu özellikle 11 Eylül 2001'den sonra göçmen ve Müslümanların olumsuz davranışlarına odaklanıyor ve topluma korku pompalıyor. Onların başarıları ve ülkeye katkıları dillendirilmiyor. Ben tanıdıklarıma göçmenlerle ve Müslümanlarla tanışmalarını, fikirlerini ve kültürlerini öğrenmelerini tavsiye ediyorum. Bu sayede ön yargılarının kırılacağına inanıyorum. Ayrıca kişisel sosyal medya hesaplarımdan özellikle pozitif haberler paylaşarak da bunu yapmaya çalışıyorum."
Clark, bu düşmanlıkların temelde modern devlet sisteminin farklı din ve milletlere özgürce yaşama imkanı sunmamasından kaynaklandığının altını çizerek, şu görüşleri dile getirdi:
"Örneğin Osmanlı Devleti hakim olduğu topraklarda dinlerin ve milletlerin varlıklarını sorunsuz bir şekilde devam edebilmelerine olanak tanıdı, hatta kolaylaştırdı. Müslüman, Hristiyan ve Yahudiler, aynı zamanda birçok farklı milletten insan kimliklerini kaybetme korkusu yaşamadan bir arada yaşadı. Osmanlı, onları kendi kimliğine bir tehdit olarak görmedi. Osmanlı Devleti ve günümüzde dünyaya egemen olmaya çalışan diğer devletler arasındaki en büyük farklardan birisi aynı şekilde kültürün ve ekonomik yapının korunması hassasiyetidir. Günümüzde bu pek mümkün görünmüyor."
"ABD'de İslam'ın hoşgörü felsefesini bilmiyoruz"
ABD'de İslam dünyası tarihinin ve fikir akımlarının fazla bilinmediğini ve güncel gelişmelerin toplumun hafızasında daha fazla yer ettiğini belirten Clark, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Biz Amerika'dan şimdiki İslam dünyasına baktığımızda sadece çatışmaları ve radikal akımları görüyoruz ama İslam'ın daha önce yaratmış olduğu hoşgörü felsefesini bilmiyoruz. İslam'ın kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim üzerine yaptığım çalışmalarda Müslümanların ve diğer semavi dinlere mensup insanların yaşam haklarının korunmasıyla ilgili birçok emrin olduğunu gördüm. Günümüzde Amerika'da ve Batılı devletlerde artan milliyetçilik bunun tam tersi kültür ve ekonominin korunması üzerine kurulu. Bunu yaparken de farklı kimliklerle maalesef mücadele ediliyor. Özellikle medyada gördüğümüz İslamofobik söylemler bunun en büyük kanıtı. Halbuki hem Amerika'ya gelen yabancılar hem de dünyanın diğer yerlerinde kültürlerini yaşamaya çalışan insanlar, Amerika için bir tehdit değil, aksine dünyanın bir kültürel zenginliği olarak değerlendirilebilir."
"Farklı kültürlerin yok edilmeye çalışması kabul edilemez"
Amerikalı felsefeci Prof. Dr. Kelly James Clark, dünyadaki radikal dini akımlarla aşırı milliyetçi hareketler arasında diğerini yok sayma noktasında önemli benzerlikler bulunduğunu kaydederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Biz ve siz kavramları üzerinden yürütülen tüm siyaset biçimlerinde ayrıştırıcı bir dille karşılaşıyoruz. Avrupa ve Amerika'daki milliyetçi söylemler de Orta Doğu'daki bazı radikal dini grupların söylemleri bu dilde birleşiyor. Aynı şekilde doğal kaynakların ve petrolün de özellikle Batılı şirketlerin kontrolünde olduğu düşüncesi İslam'ın yaşandığı topraklarda radikal fikirlerin doğmasına ve gelişmesine olanak tanıyor. Buralarda insanların kendi kaynaklarını ve kültürlerini korumaya çalışmaları normal karşılanabilir ama farklı kültürlerin yok edilmeye çalışması kabul edilemez. Tek millet ve tek dinin mensuplarının yaşadığı bir devlet kurma fikrini bu açıdan doğru bulmuyorum. "
Clark, Müslümanların ve göçmenlerin birçoğunun maddi gerekçelerle Avrupa ve ABD'ye yerleştiğini anımsatarak, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
"Batılı devletler özellikle maddi gerekçelerle kendi ülkelerine gelenleri bir tehdit olarak algılamamalı. Müslümanlara ve göçmenlere karşı yapılan bazı saldırılar bu kültürel tehdit algısının ürünü. Ben arkadaşlarıma Müslüman komşularının kapısını çalıp tanışmalarını ve onları daha yakından tanımalarını tavsiye ediyorum. Bir Amerikalı olarak benim de en başlarda korku ve ön yargılarım vardı. Ama Müslüman akademisyenleri, felsefecileri ve bu dine mensup insanları daha yakından tanıdıkça tüm bunlardan uzaklaştım. İslamofobi ve aşırı milliyetçi hareketleri yok etmenin belki de en etkili yolu insanların birbirini ve fikirlerini medyadan değil, bizzat tanıyarak öğrenmeleri."
aa