Kuzey Amerika’ya İslamiyet’in gelişi, 17. yüzyılın başlarından 19. yüzyılın ortalarına kadarki dönem içinde Afrika’dan getirilen köleler vasıtasıyla gerçekleşmişti. Hatta Amerika’nın bir devlet hüviyeti kazanmasında Müslüman unsurun da büyük bir tesiri olmuştu. Amerikalı tarihçi Reşîde Muhammed’in çalışmalarından bilebildiğimiz kadarıyla bu katkı hiç de azımsanacak bir boyutta değildi.
Getirildikleri yeni kıtada yeni bir dünya ile tanışan köleler hiç şüphesiz beraberlerinde dinlerini de getirmişlerdi. Fakat inançlarını yaşama noktasında problemler oluyordu ki bunların başında da Ramazan orucu yer alıyordu. Sadece Kuzey Amerika’da değil, getirildikleri Güney Amerika ve diğer başka coğrafyalarda da benzer problemleri yaşadıklarını bildiğimiz Afrikalı köleler oruç dışında; birlikte namaz kılmak, helal gıda temin etmek ve içtimâî vazifelerini yerine getirme noktasında da problemler yaşıyorlardı.
Kendilerine karşı uygulanan ağır köle yasası karşısında direnen köleler, bunu beraberlerinde getirdikleri inançları sayesinde yapabiliyorlar, varlıklarını bu şekilde yok olmaktan kurtarıyorlardı. Fakat uygulanan yasaklamalar, Afrikalı Müslümanların bu tutumlarından doğan direnci kırmayı hedefliyordu. Mesela kölelerin bir araya gelmelerinin yasaklanması, bu tarz davranış sergileyenlerin ağır şekilde cezalandırılması; Ramazan ayının gelişini kutlayan, birlikte iftar yapan ya da cemaatle teravih namazı kılan bu insanlara yapılmış bir yaptırımdı.
Müslüman köleler tüm bu yasaklara bütün güçleriyle direndikleri gibi, özellikle oruç ibadeti, onların varlıklarını korumalarında kritik bir rol ifa ediyordu.
Yeni Şafak