Ana-baba hakkı

Misafir Kalem

‘‘Rabbin şöyle buyurdu: Allahtan başkasına ibadet etmeyin. Anaya babaya güzel muamele edin. Şayet onlardan ikisi veya birisi yaşlanmış olarak, senin yanında bulunursa, sakın onlara hizmetten yüksünme, ‘’öf’’ bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle.’’(İsra Suresi 23. ayet)

Bir hadis-i Şerifte’de Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyorlarki; ‘’hiçbir evlât, babasının hakkını ödeyemez. Şayet onu köle olarak bulur ve satın alıp, âzâd ederse, babalık hakkını (ancak o zaman ) ödemiş olur.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri de; “Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem [yemin] ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinât ve manevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sâir [diğer] derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini, aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtı’nı, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatlar içinde birer çekirdek-i esâsiye müşahede ediyorum.” buyurarak, validesinden aldığı dersin esasını ve ehemmiyetini ortaya koymuştur.

Valideynin evlatları üzerindeki hakkı, hepimizce malumdur. Bu hakkın üzerimdeki ağırlığını ifade sadedinde, her mü’min gibi, namazlarımızda günde en az on üç defa kade-i ahirde ‘’Rebbenağfir lî veli vâlideyye ve lil mü’minîne yevme yekûmul hisâb’’ cümlesiyle dualarımıza dahil edip, her zaman okumalarımızda ve niyazlarımızda andığımız ana babamıza bir yazıyla da olsa, tahdis-i nimet kabilinden yer vermek istedim.

Bizim anne ve babamız da, Üstadın işaret ettiği ilk muallimlik vazifesini bihakkın yerine getirdiler. Lisan-ı halleri ve yaşayışlarıyla bize örnek oldular. Onları rahmetle anıyor ve âhirette inşâallah birbirimize kavuşacağımız livâül hamd sancağı altındaki toplanma anını rabbimizden niyaz ile bekliyoruz.

Ana başa tâc imiş, her derde îlac imiş.
Bir evlat pir olsa da ana’ya muhtâc imiş.

Hem anasını hem babasını bu fani âlemden beka âlemine uğurlamış bir evlât olarak, itiraf etmeliyim ki; dünyada en büyük kayıp ana ve baba’dan geçici de olsa ayrılığın acısı olsa gerek. Bu acı bir yönden beşer olma muktezasınca duyulan cibilli ve hissi acı olsa da; asıl önemli olan, hal-i hayatlarında yapmak isteyipte, yapamadıklarınızın pişmanlığı ve ölüm meleğinin ansızın gelip, onları bizden ayırıp götürmesidir.

Bütün analar evlatları için özeldir ve kıymetlidir. İşte benim annem de Anadolu’nun çilekeş analarından biriydi. Çok şefkatli, merhametli, güler yüzlü ve cömert bir insandı, kırk dokuz yaşında kanser illetine yenik düşerek, bu dünyanın fani ve zevale mahkum nimetlerinden, evlatlarının bir çok dünyevî mürüvvetlerini göremeden aramızdan ayrıldı. Biz inanıyoruz ki; kabrin öbür tarafında ahbaplar kafilesine kavuştu. Sabır ve şefkat timsali, edep ve haya nü- munesi bir hanım efendiydi. Anadolu’da 500 haneli büyükçe bir köyün cömert ve hayır sever köy anasıydı. İkram etmeyi, misafir ağırlamayı, düşküne yardım etmeyi, paylaşmayı ibadet aşkıyla ve şevkiyle yapan bir insandı. Babam ve ailemiz ağır bir çiftçi olduğundan, annem de çok çalışır, yorgunluk nedir bilmezdi. Yedi erkek evladı bin bir zorlukla yetiştirdi. Lillahil hamd, yedi oğlunu da ehl-i salat olarak büyütüp terbiye etti. Fedakâr ve cefakâr bu insanlar, dünyevi tüm servetlerini evlatlarının tahsili için harcayarak bu dünyadan dar-ı bekaya göçerken, veraset ilâmı’na konu olacak hiçbir mal ve mülkleri olamadan bırakıp gittiler. Geride kalan; taat üzere, Salih amellerle yaşadıkları bir ömür, dua eden, Hizmet-i İmaniye ve Kur’aniyede sa’ye devam eden yedi evlat.

Merhum babam da çiftçilikle uğraşan sabırlı ve gönül zengini bir insandı. Bu dünyada ‘’insanlardan bir insan ‘’ gibi yaşadı. Vakti zamanında köyümüzün en zengin ve hayırsever ailesi olarak, dedemden kalan arazilerle çiftçilik yapan bu gönül adamı, çok muttaki idi. Biz yedi erkek evladını okutmaya ve adam etmeye kendini adamıştı. ‘’Ben gömleğimi satar gene de sizleri sonuna kadar okuturum’’ derdi. İlkokulu beşinci sınıfa kadar dahi tam bitirmemiş olan babam, okuma yazmasını askerde geliştirmiş ve tamamlamıştı. El yazısı hattını çok güzel kullanır, mânevî konulara, özllikle de fıkhî mevzulara rağbet gösterirdi.

Müçtehid imamların görüşlerine riâyeti bir vazife telakki ederdi. Kur’ân ve ilim ehline karşı çok saygılıydı. Hayatının sonuna kadar Kur’an okumayı hiç bırakmamıştı. Çok sabırlı idi.1970’li yılların başında ben bütün çocuklarımı hem dinlerini hem dünyalarını öğrenebilmeleri, arkamdan hayırlı ve sâlih birer evlat olmaları için sonuna kadar okutacağım azmiyle yedi kardeşten altısını İmam Hatip’ten mezuniyetten sonra üniversiteye gönderip yüksek tahsil yapmalarında büyük fedakârlık ve çilelere katlanmış bir babaydı...

En büyük abimizin lise tahsili sonrası vekil öğretmen olarak istihdam edilmesi de pek çok hizmetin ve kültürel faaliyetlerin ailede yaygınlaşmasında büyük katkısı olmuştu. Maddi varlıklarını evlatlarının okuması için harcamış ve hayatının sonuna doğru çok mütevazı bir tarzda yaşamıştı. Çok cömert ve hayırseverdi. Misafir ağırlamaktan haz duyardı.Çok şükre- derdi, ibadetlerini, özellikle namazını dokuz yaşından itibaren hiç terk etmediği söylenirdi. tanıyan herkesin şehâdetiyle, tarlada, arazide bile namaz hususunda çok titiz davranır, cemaate önem verirdi. Taatte, masiyetlere ve musibetlere karşı sabrı yaşayarak bizlere öğretirdi. Bütün çocuklarının Hizmet-i imaniye ve Kur’aniye dairesi içerisinde yer alması için çok dua ederdi ve bu tablodan çok mutlu olurdu. Evlatlarının Kur’ân ve Nur ehli olmalarından gurur duyar, onlarla iftihar ederdi. Aileden bir hafızın yetişmesi adına, Kur’âna saygının bir gereği olarak şevk ve istekle abdest suyunu bile eliyle hazırlar, hocalarına karşı müteşekkirâ- ne bir tavır sergilerdi. Evlatlarının Kur’anla, ilimle, Nurlarla meşguliyetleri onu çok mutlu ederdi.

Ölümü gülerek karşılamıştı. Bu dünyadan göç ettiğinde yeryüzünde maddi varlık adına bir tek şey bırakmamıştı, ama arkasında kendisine hayırla dua edecek evlatlar ve torunlar bırakarak gitmişti. Sadaka-i cariyenin mâna ve öneminin idraki içerisindeydi. Cenazesindeki muhteşem tablo ve ifa edilen vazifelerin o atmosfere ve “Hitâmuhû misk” mânasına ne kadar muvafık olduğunun bir göstergesiydi.

Nur içinde yat babacığım ve anacığım. Makamınız Cennet, refikiniz okunan ve yaşanılan Kur’anlar olsun. Biz evlatlarınızı da sizlere layık, asrın mimar-ı âzâmı’nın arkasında hizmete devam eden ehli hizmet ve ehli kur’an hâdimler arasında kılsın. Amin.

Yakup Aksoy

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.