Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), İsrâ Sûresi 22-24. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
22-(Ey insan!) Allah ile berâber başka bir ilâh edinme! Yoksa, kınanmış ve yalnız başına bırakılmış olarak oturup kalırsın.
23-Ve Rabbin, kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi ve ana-babaya iyilik etmeyi emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi, senin yanında ihtiyarlığa erişirse, sakın onlara “öf!” bile deme! Onları azarlama ve onlara güzel söz söyle! (*)
24-Hem onlara merhamet(in)den alçak gönüllülük kanadını indir ve de ki: “Rabbim! (Onlar) beni küçük iken nasıl (merhamet edip) yetiştirdilerse, (sen de) onlara (öyle) merhamet eyle!”
(*)“Evet, dünyada en yüksek hakīkat peder ve vâlidelerin evlâdlarına karşı olan şefkatleridir ve en âlî (yüce) hukuk dahi onların o şefkatlerine mukābil (karşılık) onlara hürmet etmek, onların haklarıdır. Çünki onlar, hayatlarını kemâl-i lezzetle (tam bir lezzetle) evlâdlarının hayâtı için fedâ ediyorlar, sarf ediyorlar. Öyle ise, insâniyeti sukūt etmemiş (kıymetinden düşmemiş) ve canavara inkılâb etmemiş (canavara dönmemiş) her bir veledin (çocuğun) farz olan bir vazîfesi de, o muhterem sâdık fedâkâr dostlara hâlisâne (sâfî) hürmet ve samîmâne hizmet ve rızâlarını tahsîl (rızâlarını kazanmak) ve kalblerini hoşnûd etmektir. Amca ile hala, peder hükmündedirler. Teyze ile dayı, ana hükmündedirler. İşte o mübârek ihtiyarların vücudlarını istiskāl edip (varlıklarını ağır bir yük gibi görüp) ölümlerini arzu etmek, ne kadar vicdansızlık ve ne kadar alçaklıktır, bil, ayıl!
Evet, hayâtını senin hayâtına fedâ edenin zevâl-i hayâtını (ölümünü) arzu etmek, ne kadar çirkin bir zulüm ve ne kadar çirkin bir vicdansızlık olduğunu anla! Ey derd-i maîşetle (geçim derdiyle) mübtelâ (tutkun) olan insan! Bil ki: Senin hânendeki bereket direği ve rahmet vesîlesi ve musîbet dâfiası (belâları def‘ eden), hânendeki o istiskāl ettiğin ihtiyar veya kör akrabândır. Sakın deme, maîşetim (geçimim) dardır, idâre edemiyorum! Çünki onların yüzünden gelen bereket olmasa idi, elbette senin dıyk-ı maîşetin (geçim sıkıntın) daha ziyâde olacaktı.” (Lem‘alar, 26. Lem‘a, 282)