İnsan kaybedince değerini anlıyor. Keşke demeye başlıyor. Annem hayattayken “şunları yapsaydım, bunları etseydim” demek aklına geliyor.
Anne hakkı, baba hakkı veya hukuku valideyn, “ödenmez” demiş büyüklerimiz. Neden ödenmez? Çünkü onlar evlatları için fedakârlık yaparken karşılık beklemeden yaparlar. “Bir gün bu çocuklarımız büyüyecek bu yaptıklarımızın karşılığını alacağız” diye düşünmez. Fisebilillahtır, sebildir onların sevgisi, ihsanı, ikramı…
İlahi şefkatin bir tecellisidir. Allah’ın kullarını sevmesi ve ihsan etmesi gibidir. Veya Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) ümmetini sevmesi gibidir. Veya tüm peygamberlerin ümmetlerini sevmesi gibidir.
O nedenle onların bu ivazsız, riyasız, ihlaslı sevgilerine karşı yılda sadece bir günü “anneler günü” ilan edip sadece o gün bu sevgiyi göstermek diğer günle hiç yoklarmış gibi davranmak ne derece doğrudur.
İki çeşit sevgi vardır.
Bu sevgilerden birine aşk diyoruz.
Diğerine şefkat…
Aşk karşılık bekler, maşukunun da kendisini sevmesini ister ve sevgisine mukabele ister. Bu tür sevgiye hile girebilir, riya müdahale eder, ihlâssızdır.
Oysa şefkat öyle değildir, sevginin en yüksek mertebesidir. Hilesizdir, ivazsızdır, temizdir, karşılık beklemeden sevmektir.
Bir cihetle bu iki sevginin birine mecazi aşk, diğerine ise hakiki aşk diyoruz. Mecazi aşka müptela olan kişi her an hayal kırıklığı yaşayabilir, her an şiddetli bir redle karşı karşıya kalabilir.
Oysa hakiki aşkı bulan ve yaşayan kişi hiçbir zaman hayal kırıklığı yaşamaz. Ümitsizliğe düşmez, “niçin sevdim, keşke sevmeseydim” demez. Çünkü zaten peşinen bu sevgiyi beklemeden sevmiştir.
Anne şefkati o kadar temiz ve safidir ki, canını sevdiği için feda etmek derecesine gider. Yeri gelir hayatını ortaya koyar, hatta gerekirse çekinmeden feda eder.
Cenab-ı Allah (CC) kendisi bizleri bu şekilde sevdiğini ifade ediyor. Ve bizim de O’nu aynı duygularla sevmemizi istiyor ve bekliyor.
“Muhabbet bu kâinatın bir sebeb-i vücududur” sözü sevginin ne denli değerli olduğunu göstermektedir.
Peygamber Efendimiz (asm) bir Hadis-i Şeriflerinde mealen, “Beni her şeyden, hatta kendinizden de çok sevmediğiniz müddetçe hakiki Müslüman olamazsınız” buyuruyor.
Allah’ı ve Peygamberi kendinden çok sevmek ne demektir?
Sanırım kendinden çok sevmek; sevdiği için gerektiğinde çekinmeden canını, malını, hayatını feda etmek olarak tarif edilebilir. Fedai olmanın da dereceleri var. Bir anda bir mesele için canını veren çıkabilir. Ama malını feda etmek veya bir ömrü sevdiği için feda etmek hayli zordur.
Bir ömür Allah yolunda, hayatı feda ederek yaşamak gerçekten zordur. Nadir insanlar buna muvaffak olmaktadır. Ayrıca sevdiği için, sevdiğinin sevdikleri için fedai olmak bir kat daha zordur. Mesela Peygamberimizin çok sevdiği ümmeti için, diğer bir ifade ile bir mümin için fedakârlık yapmak kolay mı? Onun nefsini kendi nefsine tercih etmek… Sahabeler gibi “isar” hasletini ruhunda aklında fikrinde yaşamak…
Anne sevgisi o nedenle değerlidir. Bu sevginin zerresi batmanlarla halis olmayan ve riyakarlık dolu sevgiye bedeldir.