Ana korkma! Cenab-ı Hakk’ın emridir

Hasan TANRIVERDİ

Bazı hadiseler vardır ki, yaşamayanlar bilemez, yaşayanlar da asla unutamaz. Bizler Yalova depremini unuttuk derken, Kaderi İlâhi Van depremiyle bize o acı olayı yeniden yaşattı.

Pazar günü televizyon ekranlarında depremle ilgili o korkunç görüntüleri izlerken, birden “Zilzâl” suresini hatırladım. Yüce Allah geçmiş hadiselerden ders almayıp da, unutmaya çalışmamızın karşılığını mı verdi? Diye düşünmekten kendimi alamadım

Yüce Allah Şöyle diyor: “Yerküre kendisine has sarsıntıyla sallandığı, toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı ve insan “Ne oluyor buna!” dediği vakit, işte o gün (yer) Rabbinin ona bildirmesiyle bütün haberlerini anlatır.” ( 1,2,3,4,5. Ayetler)

Hadise tam da ayetlerin bildirdiği gibi, insanlar şaşkınlık içinde sağa sola koşuşuyorlar. Canını kurtaranlar yakınlarının can derdinde. Bağırmalar, çağırmalar, acılar, iniltiler hepsi bir arada toz bulutuna karışıyor. Yüce Rabbim, ne kadar büyüksün, İnsanoğlunu ne ağır imtihandan geçiriyorsun. Ama sonunda o büyük acılara dayanma gücünü veren yine de Sensin.

Bu elim depremde “öldürmeyen Allah öldürmez” sözünün ne kadar gerçek olduğunu “14 günlük Azra bebeğin” yaşamasında bir kez daha hatırladık. Ardından bir kız öğrencinin rüyasında, enkaz altında kurtarılmayı bekleyen insanları görüp, Diyarbakır’dan, daha önce hiç gelmediği Erciş’e gelerek, kurtarma ekibinin beş kez inceleme yaptığı, ancak canlı insan olmadığı kanaatine vararak terk ettiği evi bulması ve ekibi yeniden çalışmaya ikna ederek, hamile bir kadınla iki çocuğunun kurtarılmasına vesile olması, unutulamayacak mucizeler arasında anılacaktır.

Bediüzzaman Said Nursi’nin o meşhur rüyasında şöyle diyor; “Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağı’nın altındayım. Birden o dağ müthiş infilâk etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttıtı. O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır. Dedim: "Ana, korkma. Cenâb-ı Hakkın emridir; O Rahîmdir ve Hakîmdir."
Birden, o hâlette iken, baktım ki, mühim bir zat bana âmirâne diyor ki: "İ'câz-ı Kur'ân'ı beyan et."
Uyandım, anladım ki, bir büyük infilâk olacak. O infilâk ve inkılâptan sonra, Kur'ân etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur'ân kendi kendini müdafaa edecek. Ve Kur'ân'a hücum edilecek; i'câzı onun çelik bir zırhı olacak. Ve şu i'câzın bir nevini şu zamanda izharına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak. Ve namzet olduğumu anladım.”

Bu hadiseden çıkarılacak büyük dersler var. Öncelikle bir deprem ülkesinde yaşadığımızı unutmayalım. Fay hattına dayanıksız evler inşa edip, sonrada kabahati kadere yıkmak gibi bir sorumsuzluğa düşmeyelim. Binaları usulüne uygun yapıp, sonra Allah’a tevekkül etmemiz gerektiğini artık anlamalıyız. Ama bazen de Japonya örneğinde gördüğümüz gibi, Külli irade devreye girdiğinde, cüz-i irade susuyor.

Böyle büyük musibetler, bizi korkutsa da, canımızı yaksa da, Rahim ve Hâkim olan bir hikmet sahibinin kudreti elinde olduğumuzu anlıyoruz. Unutmayalım ki, Kadir-i Zül Celâl her zaman hikmet ve adaletle iş görür.

Ölenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar, kalanlara başsağlığı diliyoruz. Bu elim hadisenin doğu ile batıyı, kuzeyle güneyi kardeşlikte birleştirdiğini unutmayalım. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.