Anadilin başka bir anlamı daha vardır. Bilinçaltı, şuuraltı düşünce için de kullanılır. İnsanın asıl şahsiyetini, karakterini, iç dünyasını, kalbini, vicdanını ifade etmek için de kullanılan bir kavramdır.
Biraz daha açalım;
Hayat değerleri... Hayata ve hadiselere her insan sahip olduğu hayat görüşüne, kıymet hükümlerine göre anlam yükler… Doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin vs…gibi..
İnsanların bilinçaltı yapılanması yaşadıkları, acı-tatlı, sevinç-hüzün gibi duygu yoğunluklarının bıraktığı izlerdir.
Psikolojide psikanaliz; geçmişte yaşanan duygusal yoğunlukların yaşanan problemlerde etkisini teşhis etmekte uygulanmaktadır…
Teşhis etmek gerek şarttır, yeter şart değildir. Asıl olan doğru yolu bulmak, uygun tedaviyi uygulamaktır.
Anadilde eğitime Bediüzzaman’ın Münazarat’taki tavsiyesi görüşümüzdür. “Arapça vacip, Türkçe Lazım, Kürtçe caizdir.”
Bu yazımızın konusu anadil şuuraltının (bilinçaltı) yapılanması hakkında olacaktır.
Bilinçaltının yapılanması, anadilinin kurgulanması
Düşünceler davranışlara davranışların düşüncelere direkt tesiri olduğu tartışılmaz bir gerçektir.
Düşünce yoğunluğu belirli bir seviyeden sonra duygu yoğunluğuna, duygu yoğunluğu da davranışa, fiile, eyleme tesir eder tetikler.
Öğrenme sürecinin en iyi anlatan misal sürücülük becerisinin kazanılmasıdır.
Şoför olmak isteyen kişi önce bir sürücü kursuna gider. Teorik bilgiler alır. Trafik kuralları, araç bilgileri, sürücülüğün gerektirdiği donanımı kazanmaya çalışır. Teorik bilgileri araç kullanarak pratiğe yansıtmaya başlar. Teorik bilgilerden tam not alsa da araç kullanırken aklı ile düşünerek karar vererek araç kullanır. Düşünüp değerlendirip karar verip uygulama sürecinde temkinli, tedirgin, çekingenliği hareketlerinin yavaşlığından anlaşılır. Her hareketi doğru da olsa tutukluk bir süre devam eder. Birkaç bin kilometre araç kullandıktan sonra hareketler düşünceden refleks hale gelir. Aracı daha seri ve akıcı kullanma seviyesine ulaşabilir. İşte bu refleks seviyesine bilinçaltı yapılanması diyoruz.
Bir davranışın, meleke ve refleks hale gelmesi için belirli süre ve sayıda tekrar edilmesi gerekir.
Hayatın içinde, her alanında zihin beden sistemin unsurları olarak birbirini etkilemektedir.
Düşünce, irade, niyet, karar, fiil tabi, fıtri hayat sürecidir.
Günlük hayatın rutin gereklerinde zihin, irade, karar süreçlerinde kısa devre direk fiile geçişler vardır. Zihni süreçlerden geçmeden otomatik pilota havale edilmiş davranışlar var ki, reflekslerdir.
Refleksler meleke kazanılmış davranışlar olduğundan hayatı kolaylaştırmasından dolayı faydalı yönüdür.
Reflekslerin zararlı olan bir yönü de vardır. Ani gayr-i ihtiyari tepkilerin kaynağıdır. Bu tepkiler bazen işe yarar bazen istenmeyen sonuçlara sebep olabilir.
Farklı, yeni bir davranışı öğrenmek nefse zor geldiği için değişime direnç göstermek gibi bilinçaltından kaynaklanan bir haldir. Çünkü nefis, hazırdaki zahmetten kaçan, hazırdaki lezzete yapışan bir özelliği vardır. Hazırdaki bir sineğin ısırmasından kaçınır gelecekteki ejdarhanın yutmasına razı olur bir haleti vardır.
Onun için insanlara en tesirli telkin, “hazırdaki lezzet içindeki elemi gösterip terbiye etmek” metodudur. Risale-i Nur öğretisinin temelidir.
Bilinçaltının ürünü olan reflekslerin baştan doğrun kurgulanması çok önemlidir.
Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince diğerleri de yanlış iliklenir.
Bu itibarla çocuk eğitiminde başlangıç ve uygun yaş döneminde gerekli inanç ve temel değerler, hayat paradigmaları, doğru- yanlış, haram-helal, güzel-çirkin vb…gibi ölçülerde referans alınacak yer önemlidir. Anne- baba sorgulamasız referanstır. Öğretmen referanstır. Peki bunların referanslar ne olmalı?
Bir öğretmen arkadaşım anlatmıştı. Eğitim fakültesinde okurken ateist olduğunu söyleyen hocasından dinlediği bir bilinçaltı ile ilgili hatırasını anlatmıştı.
Çocukluğunda annesi her banyo yaptırdığında çıkmazdan önce mutlaka abdest aldırıp çıkartırmış. Bu hayatında her zaman uyguladığı bir alışkanlık haline gelmiş. Halbuki hiçbir kutsala inanmayan abdest-namazla ilgisi olmadığı halde, abdest almadan çıkarsa o gün huzursuz olduğunu söylemiş. Bu da annesi küçüklüğünde her banyo yaptırdığında mutlaka abdest aldırıp çıkardığını ve değişmeyen refleks bir yaşama biçimi olarak hayatında yer almış.
Bediüzzaman Said Nursi de, çocuk terbiyesi konusunda;Emirdağ lahikasında;
“.. Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imani alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslamiyet ve imanın erkanlarını ruhuna alabilir. Adeta gayr-ı müslim birisinin İslamiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevi fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir.”(Emirdağ lahikası s.39)diyor.
İşaretül İ’caz eserinde iman ve itikat bahsinde şu paragraftan yapılması gereken iş özeti cümle;
“Cenab-ı Hakkın emirlerine ve nehiylerine itaat ve inkıyadı tesis ve temin etmek için, Saniin azametini zihinlerde tespit etmeye ihtiyaç vardır. Bu tespit de, ancak akaid ile, yani ahkam-ı imaniyenin tecellisiyle olur. İmani hükümlerin takviye ve inkişaf ettirilmesi, ancak tekrarla teceddüd eden ibadetle olur”(Bediüzzaman Said Nursi, İşratül İcaz…)
Tekrar anadil meselesine gelecek olursak.
Anadil insanın çocuklukta konuştuğu, bilinçaltına yerleşen, zihin, akıl, irade yönüyle zorlanmadan konuştuğu dil uyguladığı fiildir. Yani yaşama tarzı, zevkleri, değer ölçüleri, prensipleri yaptığı ve yaşadığı şeylerdir.
İnsanın rüyasında konuştuğu anadildir. Bilinçaltının dışa yansımasıdır.
“Güzel gören güzel düşünür, düşünen güzel rüya görür, güzel rüya gören hayatından lezzet alır.”(Bediüzzaman)
Bilinçaltının yapılanması bilinçli bir zihin, irade, niyet ve karardan sonra doğru davranışların tekrarından sonra şekillenirse güzel davranışlar reflekslerimiz olur.
İşte ibadetin ruhu olan ihlas ile bütün ibadetleri özü olan namazın düzenli kılınmasının ne kadar önemli olduğunun altını çizelim.
Hatalı davranışların da tekrarının ne kadar tehlikeli olduğunu yine Lem’alar eserinde Hz. Eyyüp Aleyhisselam kıssasında, günahların her birinin bir yara olduğuna işaret ederler…
Günahı küçümsemenin ne kadar tehlikeli olduğuna işaret eden,
“Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.”(Said Nursi, Lem’alar, 2. Lem’a)
Sonuç olarak anadilimiz reflekslerimizdir. Ne düşündüğümüz. Hayalimiz, arzularımız, hayat felsefemiz, itikadımız, vicdanımız velhasıl nasıl bir insan olduğumuzun kalpteki kurgu ve yapısıdır anadil.
İnsan ne düşünüyorsa, hangi rüyayı görüyorsa kim olduğunun tezahürleridir.
Merhum babamdan duyduğum bir bilge sözü hatırladım. Ahlaki arızaların sonucu hatalı davranış sergileyen insanlar için, “oğlum sirke küpünden bal sızmaz” derdi. Anadolu insanı bilinçaltını ne kadar güzel tarif etmiş.
Dilden dökülen davranış kalbin göstergesidir. İçinde bal varsa tatlılık, güzellik tezahür eder. Sirke varsa acılar, yanlışlar tezahür eder…