Ramazanın ilk on gününde kuzeyden güneye uzanan bazı illerimizden ramazan izlenimlerini paylaşmak istiyorum.
Hacı Hoca (Mehamet Arslan)’nın “Mekke’de Ramzan” notlarını, İsmail Aksoy hocamızın Norşin gezi notlarının, RisaleHaber genel yayın Yönetmeni Kemal Benek kardeşimizin Risale-i Nur eksenli yayın yapan Web sitelerinin İstanbul’daki İftar programını, Said Özadalı'nın Filipinler/Endonezya/Malezya izlenimleri ve İsmail Berk'in Belçika/Fransa izlenimlerini RisaleHaber’den okuyunca, gaza gelip birkaç not da biz aktaralım dedik.
Harem-i şerif’te yapılan iabetlerin sevabının yüz bin kat olduğunu okuyunca bizim notların kıymet-i harbiyesi kalmıyor ama yine de Anadolu’daki mânevi atmosferi paylaşmakta fayda mülahaza ettim.
İsmail Aksoy Hocamızın Nurşin izlenimleri de güncelliği vesilesi ile gerçekten merak ettirip okutturuyor.
Ramazan arifesinde Batı Karadeniz illerimizden Karabük ve Kastamonu’da bulunma fırsatımız oldu.
Karabük 78 plaka numaralı bir il. 1995 yılında Karabük Demir Çelik fabrikalarının zamanın Başbakanı Tansu Çiller tarafından çalışanlarına sembolik 1 liraya satılmıştı. Kamu İktisadi Teşekküllerinin bir çoğu gibi zarar ettiği iddia ediliyordu. Özelleşme sonrası birkaç yıl zorlu dönemler geçiren Demir Çelik fabrikaları artık kendi ayakları üzerinde durabilir büyük bir sanayi kuruluşu olarak faaliyetini sürdürüyor. Hem çevreye hem ülkeye katma değer katmaya devam ediyor.
Ulu Camii Karabük’ün merkezinde yer alıyor. Çocukluk dönemlerinde, 1960’lı yıllarda yapılmıştı.
O zamanlar Cuma ve teravih dışında dolmazdı. Şimdi ise günün her vaktinde Cuma kalabalığında cemaati olan bir cami... Nerdeyse tarihi değer taşıyacak özelliğe sahip denilebilir. Üstad Bediüzzaman’ın “Fabrikalar şehri” dediği Karabük’ün Risale-i Nurla ilgili davaları ile bilinmektedir. Üstad’ın hizmetinde bulunan Mustafa Sungur, Mustafa Osmanoğlu, Hüsnü Bayram Ağabeylerin Karabüklü hemşehrilerimiz olduğunu iftiharla hatırlatmak isterim.
Ramazan arifesi aynı gün Kastamonu’ya geçiyoruz. Karabük Kastamonu arası 126 km. İkindi saatlerinde ulaştık. Metro turizmin terminalden şehir içi servislerinde servis şoförü ile iki yolcunun birbirleri ile sohbetlerinde bahse değer bir hususu paylaşmak isterim. Birbirlerini tanıdıklarından anlaşıldığı kadarı ile şoför işinden memnun hep şükreden birisi.
Konuştuğu tanıdık arkadaşlarından biri de öyle her cümle başında şükreden insanlar. Konu namazdan açılıyor. 20 yıllık kaza namazını 4 yılda tamamladığını anlatıyor. Günde 100 rekat kaza namazı kılarak tamamlamış. Ve her cümle başı “rabbime şükürler olsun” diyor. Şoför ise hocanın biri kaza namazlarında sünnetleri de kılacaksınız dediği için gözüm korktu diyor. Bendeniz bildiğim kadarı ile kaza namazlarında farzların kılınacağını açıklamaya çalışarak sohbete kısmen iştirak ettim.
Planlanmış işimiz sonrası Kastamonu sokaklarında kısa bir gezinti yapıyoruz. Çaycı Emin’le Üstad Bediüzzaman’ın mülaki olduğu Nasrullah Camiin önünden geçerken bildiğimiz karşılaşma bilgisini hatırlamamak mümkün mü? Kastamonu’da üstadımızın talebelerinden Mehmet Fevzi Efendi’yi tüm Kastamonu’nun sahiplendiğini biliyor musunuz? Her yıl adına resmi protokol, özellikle belediyenin öncülük ettiği anma programları yapılıyor.
İlk teravihi yeni yapılan kıraati ve cemaati ile gayet güzel iletişim kurmayı başarmış ihlaslı imamı Fatih Gültekin’in arkasında kılmak nasip oluyor. Kastamonu hizmet erkânlarından Ahmet Çorbacıoğlu’nun misafiri olarak hem teravih hem de ilk sahuru yapmak nasip oluyor.
40 yıl önce Ankara’da bir ramazan günü ve gecesi
1970 yılların başında iki arkadaş birlikte bir eylül ayına denk gelen ramazanda ilk defa Ankara’ ya gelmiştim. Köy mesabesinde bir ilçede ortaokulu okumuş dağ köylü 15 yaşında bir genç olarak ramazanda oruç tutmamak gibi bir manzaraya ilk defa Ankara’da karşılaşınca çok tuhafıma gitmişti. Lokantalar dolup taşıyordu. Çok tuhafımıza gitmişti. Bizim köyde ve kazada herkes oruç tutardı. Gece Ulus semtinde bir otelde kaldık. Gece sahura nasıl kalkabiliriz diye düşünürken saat 12 de üzüm ekmek vb. şeyler yedik yattık. Gece ben uyurken rüyamda bağırmışım. Fahri isimli arkadaşım uyanıyor “niye bağırıyorsun” diye soruyor. Ben farkında değilim dedim. Saate baktık imsak vakti yakın. Biraz bir şeyler daha atıştırarak sahuru da halletmiş olduk. Demek sahur alarmı olarak bağırttırılmışız. Seferi olanların orucu kaza edebilecekleri gibi bir bilgiye de sahip olmadığımızdan “aman ha orucu aksatmayalım” duygularına sahip bir durum. Neyse...
Ankara her ne kadar Anadolu’nun tam halis saf özelliğini tam taşımıyorsa da geçen yıllara göre pozitif anlamda gelişme var.
Güney illerinde Ramazan
Ramazan’ın beşinci günü yolumuz Şanlıurfa’ya düşüyor. Saat 18.10’da bindiğimiz THY Anadolu Jet uçağı bir saatlik yolculuktan sonra Şanlıurfa Uluslar arası Gap Havalanına iniyor. Türk Hava yolları Ramzan’a özel jesti olarak özel olarak üzerinde “Hoş geldin Ramazan” yazılı kumanyalar dağıtıyor. Ankara ile Şanlıurfa arası iftar vakti yarım saat fark ediyor. Uçaktan iner inmez iftar oldu. Kumanyamızla Ankara’da niyetlendiğimiz orucu yarım saat önce açtık. İstanbul’da niyetlenip Şanlıurfa veya daha doğunda oruç açmak avantajlı oluyor. İlgilenenlere tavsiye ederiz.
Dergâhta iftar
Şanlıurfa’nın sembol mekanı Balıklı Göl ve Dergâhın bulunduğu yerler olduğunu gidip görenler bilir.
Biliyorsunuz Dergâh, Üstad Bediüzzaman’ın vefatı ile ilk defnedildiği külliye mesabesinde bir yer.
Bu civar yıl boyu günün her saati yoğun ziyaretçi akınına uğramaktadır. Bu yıl bir iftarımızı bu mekânlara yakın açalım dedik. Yakında üstten hâkim bir noktada nezih bir restorandan hem dergâh hem de balıklı göl çevresi görünür bir yer. Diğer zamanlar o kadar kalabalık olan mezkûr civarda iftar saatinde kısa süreli tek bir insan görülmüyor. İftar ve akşam namazını eda ettikten sonra gezmeye devam ediyoruz. Yakındaki cadde kenarlarında otantik formatta fakat yeni yapılanları da belli geleneksel taburlerde insanlar çaylarını içiyorlar. Kısa süreli sessizlik tatlı bir kaynama ve harekete bırakıyor yerini.
Bir sonraki akşam Şanlıurfa’daki Ankara veya İstanbul, veya Ankara denilebilecek yeni açılmış bir alışveriş merkezinde iftar açıyoruz. Mozaik Alışveriş Merkezi... Dizaynı konumu Ankara ve İstanbul gibi şehirlerde bildiğimiz her türlü marka mağazalarından, sinemaya, konferans salonlarına, fastfoot mekanlarına kadar çok şey marka haline gelmiş “Sultanahmet köftecisi” nde iftar açıyoruz. İftar vakti fastfoot salonlarında iftar ney eşliğinde bir lahuti iklim de açılıyor. Kalabalık bir anda tam sessizliğe yerine bırakmış. İftar ve teravih sonrası mahalli bir musiki heyeti sanat müziği ve ilahi konserleri veriyor.
Kıyaslama Notu
Ramazan’ın üçüncü günü ailece gündüz saatlerinde Ankara’da Cepa alışveriş merkezine gitmiştik. Fast foot bölümlerinde çok sayıda ramazan ihlal manzaraları vardı. Ortalık bir yerde askeri bando batı orjinli müzikler ve marşlar çalıyordu. İşte Ankara-Şanlıurfa farkı... Peygamber diyarı sadece Degahta değil fiziki olarak Ankara’ya benzeyen alış-veriş merkezlerini bile kendilerine benzetmişler. Mağazalarında ve fastfootların bile hiç birinde alkollü içki yok. Şanlıurfa modern hayatı helal dairesinde gerçekleştirmeyi başarmış, “Tarihten gelen bir marka şehir” olmayı hak etmiş.
Evet, Şanlıurfa’da ramazan bir başka güzel... Sıcakkanlı, misafirperver, merhamet ve şefkat ortak bir davranış formu olarak hissedilen bir ilimiz.
Velhasıl Anadolu’nun her köşesinde kendine özgü güzellikleri görmek mümkündür.
Önceki yazımızda da vurgulamıştım.” Oh! Yeni Ramazanlar!” diyebilmek için çok sebep var. Olumlu anlamda, mânevi yönden gerçekten cennetâsâ bir bahar denilebilecek bir zamandayız. Ümitvarız. Daha da iyi olacak inşallah.