BİLİMLER 12. asra kadar İslam dünyasında gelişmişti, sonra söndü ve 14. asırdan itibaren Avrupa’da gelişti, neden?
Fevkalade tartışmalı, karmaşık bir mesele! Çok basitleştirerek diyorum ki, İslam’da 8. asırdan itibaren ticaret ve şehir hayatının gelişmesi bilimsel düşünceyi harekete geçirmişti. Fakat Moğol istilasının tahribatı ve Haçlı Seferleri’nde Akdeniz ticaretinin kaybedilmesi, tarihçi Broudel’in deyimiyle İslam dünyasını “kasaba”ya çevirmiş, zihinler daralmıştı.
Öbür tarafta, Haçlı Seferleri’yle Akdeniz ticareti İtalyan tüccarlarının eline geçecek, burjuvalaşan İtalyan şehirleştiğinde Rönesans ortaya çıkacaktı.
Zira yoğun ticaret ve gelişen şehir hayatı daima yeni biligilere ihtiyaç doğurur, zihinleri açar.
İki ‘simge’ olay: 10. yüzyılda İslam dünyasında girişimci sınıf Çin’den Endülüs’e kadar ticaret yaparken Ebul Vefa “Kâtipler ve Tüccarlar için Matematik” kitabı yazıyordu. Fakat Akdeniz ticareti el değiştirdikten sonra, bu defa “Kâtipler ve Tüccarlar için Metematik” kitabını yazan, İtalyan Leonardo Fibonacci olacak, sonra Galileo ile bilim devrimi başlayacaktı...
Girişimcilerin katkısı
Kayseri Erciyes Üniversitesi’nde geçen cuma verdiğim ‘açılış dersi’nde 40 dakika bu konuyu işledim. Bilimi temsil eden “Dârul ulûm” (bilimler evi) geleneğinin sönmesiyle “medrese” geleneğinin ağır basmasının sonuçlarını anlattım.
Elbette bilimle piyasa ve şehir arasındaki ilişkiyi anlatırken günümüzdeki ‘tipik’ örnek Kayseri’dir. Erciyes Üniversitesi’nin başarılı Rektörü Prof. Fahrettin Keleştimur’un verdiği bilgiye göre, Kayserili “Anadolu kaplanları” bugüne kadar üniversiteye 100 milyon doları aşan bağış yapmışlar, bina ve teçhizat olarak.
Geniş kampusu gezdim, birçok binanın üzerinde kadın ve erkek işadamının adı yazılıydı.
Bu bir “hayırseverlik” ama bundan ibaret değil, işadamları üniversitede oluşan bilgiden yararlanmayı da biliyorlar, yani üniversite sanayi işbirliği... Bu alanda Kayseri ve Gaziantep liderdir.
Çağdaş üniversite budur
Kendisi de dünya tıbbında saygın bir endokrinoloji uzmanı olan Prof. Keleştimur üniversite anlayışını anlatıyor:
“Sadece öğretim yapmak değil... Araştırma yapmak, bilgi üretmek, üretilen bilgiyi tekno-parkta satışa çıkarmak, ekonomiye sunmak ve kaynak yaratmak...”
İşte çağdaş üniversite anlayışı budur, yasakçılık değil.
Üniversitedeki bilimsel birikimle piyasa desteği birleşince ortaya çıkan sonuç: Betül ve Ziya Eren’in bağışlarıyla, Genom ve Kök Hücre Araştırma Merkezi ve İlaç Araştırma Merkezi, Fevzi Mercan’ın bağışlarıyla Nanoteknoloji Merkezi inşa ediliyor.
Bu alanlarda Avrupa ile yarıştıklarını anlatan Rektör diyor ki:
“İşadamlarımıza artık binaya değil, insana yatırım yapın dedik. Üniversitesinin seçtiği 70’den fazla başarılı öğrencinin yurtdışı lisansüstü eğitimini Kayserili işadamları üstlendiler...”
Erciyes Üniversitesi’nin bilimsel yayın indekslerinde de çok başarılı olduğunu belirtmeliyim.
Bilim-Araştırma konularından sorumlu Rektör Yardımcısı Prof. Mustafa Çetin’in söyledikleri:
“Üniversitelerimiz homojenize değil, heterojenize olmalı, çeşitlenmeli. Bütün üniversiteleri bir kanuna bağlamak yanlış, üniversiteler YÖK’e karşı da özerk olmalı...”
Çağdaş üniversitenin başka bir açıdan tanımıdır bu.
Anadolu kaplanları ile modern bilim el ele... Anadolu’ya her gittiğimde yarınki büyük Türkiye’nin heyecanıyla dönüyorum.
Hürriyet