12 Mayıs Pazar günü Tatvan öğretmenevi önünden Nurs’a hareket etmek üzere aracımıza bindik. Bizden önce yola çıkmış ciddi bir kalabalık vardı. Yollarda el sallayarak muhabbetle selamlaşarak Hizan’a, oradan da Nurs’a doğru yol almaya devam ediyoruz.
Nurs yakınlarına varınca, sanki bir münadi size Nurs’a yaklaştığınızı söylüyor gibi bir hal alıyorsunuz. Saat 10 civarıydı Nurs’a girdiğimizde. Nurs’un tam karşısındaki mezranın cami imamı Molla Abdurrezzak’ın evinin önünde indik araçtan. Evinin önü dediysem en az 500-600 metre uzak çünkü Nurs’ta hiç bir evin önüne araba çıkamaz. Ve siz arabadan indikten sonra ip canbazı gibi dar keçi yollarından menzil-i maksudunuza ulaşabilirsiniz.
Molla Abdurrezak hazırladığı kahvaltı sofrasında bir Anadolu insanının, bir şark insanının ulaşılmaz misafirperverliğinin tuğrası vardı. Sofraya baktığınızda tam ortada Abdurrezzak hocanın kalbini görebilirsiniz. Bazıları için mübalağalı gelecek belki ama başka türlü ifade etmem mümkün olmadığı için ancak böyle söyleyebiliyorum. Evet sofranın tam ortasına kendi kalbini koyuvermişti.
Nurs’ta Said Nursi Sempozyumunun sonuç bildirisi okundu. Namaz ve ziyaretlerden sonra Bitlis’ten çıktığımızda saat 16’yı gösteriyordu.
Dışarıda yapılan cami henüz bitmediği için yatsı namazı için medresenin zemin katında yapılan geçici mescide iniyoruz. Herşey hemen herşey dikkat çekecek mükemmellikte idi fakat en fazla dikkatimi çeken bir raf vardı ki, dayanamadım ve şeyh hazretlerine usulunca “efendim müsaadeniz olursa bazı fotoğraflar çekebilir miyim?” diye sordum. Şeyh hazretleri “sınırsız serbestsiniz” diye cevap alınca resmini çektim. Bütün talebelerin herbirine ait bir diş fırçası ve diş macunu resmini çektim. Zira beni çok etkilemişti. Başta dediğim gibi sadece bina bakımlı değildi binaya değer katan içindeki insanlar da çok bakımlıydı. Bu beni çok sevindirmişti.
Sabah kahvaltısından sonra yola çıkmak üzere arabamıza binince başta şeyh hazretleri ve bir çok talebesi bizi uğurluyordu. Şayan-ı hayrettir hepimiz hüzünlüydük fakat sadece Muhammed el-mas dillendirdi. “Sübhanallah, cidden firkat hüznü çöktü üzerime” dedi.
Hedefte Kızıltepe vardı. Batman’ın dışından Hasankeyf’e oradan Midyat’a geçtik. Öğle yemeğinde Estel’de Bahattin Parlak’a misafirdik. Yemekten sonra kısa bir çay sohbetinden sonra Mardin’e doğru yol aldık. İkindi namazını Mardin Ulucamiinde kıldık. Bediüzzaman’ın şerefesinin kenarında dolaştığı minareyi seyrettik. Kızıltepe’den bizi almaya gelen ehli hizmet kardeşimiz Fahrettin Kurtuluş ile birlikte Kızıltepe’ye Sandıklı köyüne gittik. Köyde bizi bekleyen bir cemaat vardı. Molla Muhammet Aydın’ın evinde akşam yemeğinden sonra Kızıltepe’nin güzel medresesine geçtik.
Günlerden Pazartesi ve umumi ders olmadığı halde medreseyi doldurmuş Kızıltepeliler. Güzel bir ders ve cemaati şevke getiren, heyecanını artıran alem-i islamda yapılan hizmetlerin anlatıldığı bir sohbetten sonra, Muhammed El-mas’ın ifadesiyle oteller çok yıldızlı olabilir, medreselerin her zaman bir yıldızı fazladır. Medreselerdeki rahatlığı ancak evimizde bulabiliyoruz. Ertesi gün kahvaltıya Ceylanpınar’a, Molla Halil Alkış’ın davetlisi olarak gitmek üzere Kızıltepe medresesinde istirahate çekildik. İnşallah önümüzdeki yazıda devam edelim
SAADET VE MUHABBETLE KALINIZ.
Gezi fotoğrafları için TIKLAYINIZ