Bursa’nın kenar mahallesinde küçük bir dükkanı olan genç adamın işleri iyi gitmemektedir. Sabır taşları azalmakta, daralan işler içini iyice sıkmaktadır. Bir umut diye gelip gitmektedir dükkanına...
Bir öğle üzeri komşusu hacı amca bir anahtar verir ona... Yapacağı iş ezana on dakika kala camiyi açmaktır. İmamın işi çıktığından hacı amcaya, hacı amcanın da işi çıktığında gence verir bu görevi. Biraz silsileli giden anahtar görevi gençte gecikme olmadan yerine getirilir.
Denildiği vakitte camiyi açmak üzere anahtarı çevirirken hayatının akış yollarının değişeceğinin farkında değildir. Birden birisi sanki onu içeri çekmiştir, birisi de dışarıdan teşvik etmiştir... İçinde tarif edemeyeceği bir sıcaklık hisseder. Namaz kılmamasına rağmen o sıcaklıkla öğle namazını kılar, çok hoş bir şey olduğunu fark eder.
Komşuları hayretle karşılar namaz kılmasını, ondan beklemedikleri için biraz şaşırırlar. “Namaz kılmak çok güzel bir şeymiş” diyerek ikindiye de gider, derken akşamı da eda eder. Başlangıçta bazı vakitleri kılarken şimdilerde beş vakit namazı tam kılan biridir artık.
Şu sıralar başkasının yanında çalışıyor olsa da “elhamdülillah”larla huzurlu bir hayat yaşıyor genç arkadaş...
Hizmet olmadan himmet olmuyor. Hizmet bedeli ödenmeden himmet meyvesi toplanmıyor.
Himmetin büyüklüğü hizmetin büyüklüğü nispetinde... Allah, dinine hizmet için yola çıkana nasipsiz bırakmıyor; gönül kapılarını açıyor, dünya yollarında da yardımsız bırakmıyor. Müstean olan Rahman hizmette halis olana aynı anda ücretini ihsan ediyor.
Hayatımızda basit gibi görünen nice küçük işler ne büyük kapılar açabiliyor. Küçüğe “küçük” görmeme büyüklüğünü gösterebilene yeni büyük yollarda yürütülüyor. Bir cami anahtarını taşımak kalp kapılarını açabiliyorsa, kalp şifrelerini çözücü anahtar hükmündeki eserleri taşımak ve ona çalışmak akılda, kalpte ne büyük bereket açılımları yapacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Zor olan nefsin kalıplaşmış alışkanlıklarını kırabilmek...
Namaz keskin bir ayraç olmuş her zaman... Miraçtan inen namaz kulu miraca çıkarmış her zamanda... Miraç yükselmeleri olmasa yaşanılır mıydı yeryüzünde? Namazsızlık yerde yetinme yetersizliğidir. Ona yapılan küçük hizmetler böyle küçümsenmeyecek büyük neticeler verebiliyor. Dünya işlerini de düzenliyor namaz; zamana tanzim, mekana kıymet kazandırıyor. Paha biçilmeyen vakti beşe biçiyor... Namazdan önce şu iş, namazdan sonra şu...
Öğle vaktinde şurada, akşamda burada, yatsı da başka bir yerde... Cami ibadet, mekan ve zaman dallarında dolaştırıyor düşürmeden. Namazı sımsıkı tutunup da düşeni gördünüz mü? Aksine nice düşeni düşmekten kurtarmıştır hep.
Bu genç bunlardan sadece biri... ”İntihar etseydim” ifadeleri onu bile düşündüğünü düşündürüyor. Böylesi keskin virajdan almış namaz onu. Artık onsuz yapamıyor. Bundan sonra onun ve hepimizin meselesi namaz boşluklarını ubudiyetle doldurmak. Her boşluk aşağılara kaymaktır... Kaymaktan kurtarıcı eserleri yollardan yüreklere taşımak, taşınması gereken en birinci kimlik olsa gerek. Nice kimsesizleri bu kimlikle kurtarma kurtuluşuna kavuşabilmeliyiz... Kurtulmadan kurtarılamaz.
Gözün nuru namazla zamanlara ve mekanlara bakabilen güzellikleri görebilme bahtiyarlığına yükselecektir. Göz nuruna çalışan işçiler işlerine dikkat ettiği müddetçe de dünya daha bir düzene girecek, geceler uhrevi aydınlıklarla aydınlanır olacak.
Kalp camisine açmak için kendisine anahtar verilenler yolda oyalanmadan bir an önce kapıya ulaşma gayretinde olmalı ki kimse kapıdan dönmesin. Karanlık kabir kapılarını aydınlığa açmak hizmeti dünya işlerimizin anahtar görevi olmalı değil mi? Paslanmış kalp kilidi temizlenmek ister... İşleyen demirin ışıldaması gibi miraç namaza yücelmek için zamanı işleyerek ışıldatmak zamanı... Ezan okunmak üzere camiye açmak için acele edelim...