Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre Zübeyde A, hamileliğinin 39. haftasında kendisi için öngörülen doğum tarihinden 10 gün önce gebelik sürecinin başından bu yana takiplerinin yapıldığı özel hastaneye ağrı ve su gelmesi şikayetiyle başvurdu. Gerçekleştirilen sezaryen sonrası bebek ölü doğdu.
İl Sağlık Müdürlüğü olay hakkında yürüttüğü idari soruşturma sonucunda, Cumhuriyet Başsavcılığına bilinçli taksirle ölüme neden olma suçuyla ilgili olarak ihbarda bulundu. Cumhuriyet Başsavcılığı doktor, iki hemşire ve başhekim hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan kamu davası açtı. Yargılamayı gerçekleştiren 2. Asliye Ceza Mahkemesi, sanıkların atılı suçtan beraatlerine karar verdi. Karar, Yargıtay tarafından onandı.
Zübeyde A. ve eşi Adem A'nın manevi tazminat talebiyle açtığı dava da 1. Asliye Hukuk Mahkemesince reddedilirken, Yargıtay'ın bu kararı da onaması üzerine çift, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Yüksek Mahkeme, çiftin başvurusunda, Anayasa'nın 17. maddesinde güvenceye alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının usul yönünün ihlal edildiğine karar verdi.
Kararda, devletin kamusal veya özel olsun tüm sağlık kuruluşlarındaki sağlık hizmetlerinin organizasyonunu sağlama görevi bulunduğu anlatıldı.
Hukuk mahkemesinin, olay hakkında görülen ceza yargılamasının sonuçlanmasını beklediği, sonrasında Adli Tıp Kurumundan kusur tespitine dair rapor temin ettiği belirtilen kararda, hukuk mahkemesinin, ceza yargılaması neticesinde verilen kararı göz önünde bulundurmak suretiyle ölüm olayında sağlık personelinin kusuru bulunmadığına dair Adli Tıp Kurumu raporundaki tespiti değerlendirmesine esas alarak tazminat talebinin reddine karar verdiği aktarıldı.
İl Sağlık Müdürlüğünün, ölüm olayında organizasyon kusuru nedeniyle hastane yönetiminin ve tıbbi müdahaleyi yapan doktorun kusurlu olduğunu belirttiği ifade edilen kararda, Tabip Odasının da hastanenin altyapı eksikliğine dikkati çektiği ve doktora da disiplin cezası uyguladığı kaydedildi.
Kararda, "Hukuk mahkemesinin gerekçesine esas aldığı Adli Tıp Kurumu raporunda yahut ceza yargılaması sırasında temin edilen diğer raporlarda değinilen hususların ölümün meydana gelmesinde etkisi olup olmadığının açık biçimde irdelenmediği görülmektedir." denildi.
İl Sağlık Müdürlüğü ve Tabip Odası tarafından yapılan tespitlerin varlığı karşısında, bu iddiaların mahkeme tarafından gerekçelendirilmesi gerektiğinin altı çizilen kararda, şunlar kaydedildi:
"Başvurucuların söz konusu iddialarını temyiz dilekçesinde de ileri sürdükleri, ancak temyiz merciinin kararında da bu konuyla ilgili hiçbir gerekçeye yer vermediği gözetildiğinde anılan iddianın yargılama makamları tarafından makul ve yeterli bir gerekçeyle karşılanmadığı da anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak, söz konusu raporu dayanak alan hukuk mahkemesinin başvurucuların iddialarını Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte araştırıp incelediği, bunun sonucunda da iddialarla ilgili ve yeterli gerekçelere kararında yer verdiği söylenemez. Bu durumda, kamu makamlarının başvuru konusu olaydaki pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan gerekçelerle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının usul yönünün ihlal edildiğine karar verilmiştir."
aa