Günümüzde kişisel gelişimin ve psikolojik dünyamızın dinamizmi şeklinde lanse edilen anı yaşa olgusu hem olumlu hem de olumsuz anlam taşır. Musibetler ve hastalıklar açısından olumlu anlam taşır; zira sabrın tek bir merkezde toplanmasını sağlar. Bediüzzaman anı yaşamak olgusunu bu açıdan ele alır. Geçmişin geçmişte kaldığını ve sürurlu lezzetlere dönüştüğünü; geleceğin ise henüz gelmediğini ve bu yüzden hastalık ve musibetler açısından an'a odaklanmak gerektiğini ve sabır gücünü sağa sola; geçmişe geleceğe dağıtmadan merkezde tutmak gerektiğini savunur. Bediüzzamanın bu öğretisini, her anı iyi değerlendirmek gerektiği şeklinde de algılayabiliriz. Zira her anımız kayıt altına alınıyor ve her anımızın hesaba çekileceği muhakkaktır.
Yüce Yaratıcı tarafından, hayat sahnesinde hepimize roller verilmiştir. Bu rolleri çok iyi oynamakla mükellefiz. Yaptığımız ve yapacağımız her yanlış ve hata bize korkunç sonuçlarıyla geri dönecektir. O halde anı yaşarken geleceği aleyhimize çevirmemeliyiz. Evet hata, kusur ve günah gibi olgular kul olmamız hasebiyle mayamızda var. Hz Ademin torunları olduğumuza göre ve Hz Adem de malum günahtan dolayı Cennetten kovulduğuna göre bu olgulara dûçar olmamız kaçınılmazdır. Ancak, çabuk intibaha gelip hata ve yanlışlardan dönmemiz de bizim elimizdedir. Böyle bir dönüş de erdemliktir.
Anı yaşamanın olumsuz yönü ve en tehlikelisi ise gelecekteki akıbeti unutup sefahate dalmaktır. Bu bağlamda Dünyaya bir defa geldik; hayatın tadını çıkar sloganı ile geçmiş günahlardan ders almayıp, geleceğe; yani ebedi hayata hazırlık yapmadan her anı pragmatik ve hedonik; yani dünyevi fayda ve zevk üzerine yaşamanın alternatif maliyeti yüksektir. Bu tür yaşamanın alternatif maliyeti ise, gayri meşru dünyevi zevk ve lezzetleri tercih ederek; karşılığında ebedi hayatı kaybetmektir. Böyle bir anlayışla anı yaşamak olgusu felaketleri beraberinde getirecektir. Her şeyden önce bu zevklerden ayrılıp dar bir kabre girme korkusu insanı yer bitirir. Bütün lezzetleri elemlere çevirir.
İnsanın geleceğe yönelik elbette planları ve programları olacaktır. Plansız ve programsız bir süreçle sadece ana odaklanmak da insanın aleyhine olan bir davranış biçimidir. Yapılması gereken şey ise bir vizyon oluşturup o vizyona yönelik olarak misyon geliştirmek ve her anı o vizyona ulaşmak için değerlendirmektir. Burada önemli olan bir şey var ki, o da vizyon belirlerken vizyonun çift sac ayağı olmasına dikkat etmektir. Yani insan anı yaşarken biyolojik saat uygulamasına göre yaşamalıdır.
Biyolojik saat uygulaması ise hangi anda neyi yaşamak gerektiğini bilmekle olur. Bu bağlamda insan, birinci sacayağında, yemeğini belli bir anda yiyecek, dünyevi işlerini belli bir zamanda yapacaktır. Bunlar, fizyolojik açıdan biyolojik saat uygulamasıdır. Ancak ikinci sacayağı olan psikolojik safhada ise manevi hayatını mamur etme yolunda çabalar sarf edecektir. Manevî hayatı mamur etmenin en sağlam yolu ise Allahın emirlerini yerine getirmektir. Zira kalpler Onu düşünmekle ve Onu zikretmekle tatmin olur.
Manevî hayat cüzi iradeyi Onun küllî iradesine raptetmekle canlılığını korur ve dinamik olur. Tıpkı bir laptop bilgisayarın fişini güç kaynağına takmakla bilgisayarın şarjını doldurmak gibi. Nasıl ki, laptopun fişi güç kaynağından çıkarıldığında önce rengi solar ve sonra şarjı bitince tüm fonksiyonlarını kaybeder ve tekrar enerji toplamak için yeniden güç kaynağına takıp şarj etmek gerekiyor; aynen öyle de insan da manevi hayatında güç kaybına uğradığında şarj aletini; yani cüzi irade fişini Onun küllî iradesine bağlamakla yeniden güç kazanır ve dinamik olur.
Anı yaşamak tek düze yaşamak demek değildir. Her anı, geleceği düşünerek ve hazırlanarak optimal düzeyde faydalı yaşamak demektir. O zaman anı yaşamak anlam kazanır.