Ümit, hayattan beklentilerimiz ve bu beklentilere karşı geliştirdiğimiz bir çeşit zırhtır. Kişi geleceğini garanti altına almak adına tekrar tekrar hayaller kurar, planlar yapar ve geleceğini kendi elleriyle şekillendirir. Çoğu insan yaşam serüveni boyunca birçok sıkıntı ve hayal kırıklıklarıyla karşılaşabilir. Hayat her zaman bir tek çizgi üzere sürüp gitmez; çoğu zaman çeşitli renklere bürünür. Tıpkı mevsimler gibi iklim değişikliklerine uğrar, inişler-çıkışlarla anlam kazanır.
Hayatın ilkbahar ve yaz dönemleri, çoğu insanın kendi içerisine dönüşlerinden yoksundur. Kendini tanımak, ruhuna seslenmek, onunla konuşmak sıkıntısız, uğraşsız hayatında uğrak yeri olmaz. Elinde bulundurduklarının ve kaybettiklerinin farkına ancak, kış mevsiminde varır. Kaza oklarına maruz kalan insan, hayatın terazisine artı ve eksilerini yerleştirir ve kendisiyle tanışması hep bu zamanlarda olur.
Üzerinde durmak istediğim en önemli mesele ise ümitlerimizin hayatımızı nasıl şekillendirdiği ve bize neler kazandırdıklarıdır. Yani ümitlerimizin zamanlaması. Yoksa insanlar hala ümitleri, idealleri uğruna yaşadıkları zamanı yok etmeye mi muhtaçtırlar?
Ümitlerimiz ve anlarımız. İçerisinde bulunduğumuz anlar, bizim hem geçmişimiz hem de geleceğimizdirler. Bu anları kozmik zamanın sınırlı tel örgülerinden kurtarıp, uçsuz bucaksız, engelsiz, setsiz zamanlara çekip, gelecek adına ümitlerimizi anlarımızın içerisine yerleştirmeliyiz.
‘’Normal gün, bırak senin nasıl bir hazine olduğunu fark edeyim. Nadir ve mükemmel bir yarını arama uğruna seni pas geçmeyeyim. Günün birinde tırnaklarımı toprağa geçirerek, yüzümü yastığıma gömerek, bedenimi gerip uzanmaya çalışarak ya da ellerimi gökyüzüne kaldırarak senin geri dönmeni dünyada her şeyden çok isteyeceğim.’’
Oysa ne çok savaşlar vermiştir insan geçmişte. Ne yenilgilere maruz kalmış, ne zaferler kazanmıştır. Ne yazık ki, savaşın bitmesiyle elde avuçta ne varsa yok olmuş, kendinden bir şey bulamaz olmuştur. Savaş kelimesi bile bizleri gelecek adına yapılan yatırımlara, uğraşlara, planlara ve yorgunluklara götürür.
Kaybedilen hayatlara özlem ve geleceğe duyulan hasret, hayatın içerisinde bulunduğumuz ânını çok çabuk kaybettirir bizlere. ‘’Hayat ayrıntılarda gizlidir’’ sözü ne kadar da anlam kazanır. Hayat içerisinde yaşadığımız lahzanın ayrıntılarında bizi, yani kendi benimizi gizler. O önemsemediğimiz küçücük adımlarımızda bile ne sırlar gizlidir kim bilir?
İnsanlar ancak bulundukları anlarda gerçeğin farkına varabilir ve kendi benini keşfedebilir. Zaman kavramı insanı keşmekeş hayatın içerisine sürükler ve gelecek uğruna en güzel anlarını feda eder. Zaman bizleri uyutur; bir ırmak gibi hızla geçer ve içerisinde anları barındırır. Benliklerimizin gizlendiği anları. Tıpkı bir ırmak gibi akıntısı içerisinde, gizler barındırır. Onunla konuşmayı öğrenen ruhlara o en bilinmeyen gizli hayatı açar ve hızını azaltır, yavaşlar.
‘’…Anlar, sadece anlar, siz de "an"ı yaşayın.
Hiçbir yere, yanına; termometre, su, şemsiye ve
Paraşüt almadan gitmeyen insanlardanım ben.
Yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda, pabuçlarımı atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayakla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer…’’
Anları yaşayan insan geleceğe ümit beslemez, hayatın gizini çözen insan bütün zıtlıklardan mükemmelliğe ulaşabilir. Mükemmel içerisinde geçmişi-geleceği, acıyı-mutluluğu hayatımızdaki bütün sınırsızlıkları barındırır.
İnsanın hayaller kurması, ümitler edinmesi içerisinde bulunduğu tatminsizlikten gelir. Tatmin olamayan insan onu hep gelecekte arar ve çoğu zaman yanı başındaki en iyi dostu ruhuna kulak vermez. Bu yüzdendir ki ümitler çoğu zaman hayal kırıklıklarını doğurur. Anlarını yaşayan insanlar ümitlerini bu kısacık, gizli zaman dilimleri adına şekillendirir ve hayal kırıklıkları yaşamazlar.
Arthur Schopenhaver şöyle der; insanların çoğu hayatlarının sonunda geriye dönüp baktıklarında molalarda yaşadıklarını görürler. Takdir etmeden ve zevk almadan geçip giden şeyin aslında hayatları olduğunu gördüklerinde şaşırırlar. Ve böylece umutlarla kandırılan insan ölümün kollarına koşar.