Son zamanlarda Türkiye'de deizm ve ateizm gibi anlayışların -özellikle dinî eğitim alan gençler arasında- yayıldığına dair kamuoyunda bir gündem oluştu. Bu durumun sadece Türkiye'ye has bir mesele olmadığını; aksine Suudi Arabistan, İran ve Mısır başta olmak üzere tüm İslam dünyasında görülen bir durum olduğunun bilinmesi gerekir.
Peki, ne oldu da böyle bir konu birden ortaya çıktı? Belki de “Takke düştü, kel göründü.” kabilinden internet çağında, öncesinde ne olduğu belli olmayan inanışların rengi, mahiyeti ortaya çıkmış oldu. Yani internet ile birlikte gelen bilgiye hızlı erişim, tüm dünya kültürlerini hızlı tanıma imkânı karanlık bir odaya tutulan bir ışık gibi oldu. Ve böylece o odada ne olup olmadığı ortaya çıkmış oldu. Burada deizmin neden yayılıyor olduğunu annenin sembolize ettiği fıtratla istişare ederek deizmin yayılmasına neden olan temel gerekçeleri tespit etmeye çalıştım.
Öncelikle şunu belirtelim ki geleneksel din anlayışının hâkim olduğu toplumumuzda düşünen ve sorgulayan insanların toplumda kendilerine sunulan dinin hakikati olmadığına dayanarak deist olmalarında bir yanlış yok. Çünkü hakikati olmayan bir dini reddetmek doğrudur. Eğer pür-hakikat (baştan sona hakikat) olan bir din, hakikati yokmuş gibi temsil edilirse ve öylece insanlara takdim edilirse sorgulayan gençler 'bu dini' kabul etmemekte haklı olurlar.
Pür-hakikat olan bir dinin, hakikati yokmuş gibi sunulmasından 'hakikati olmayan dini' reddetmenin yanlış olmadığını söyledik. Ancak toplumdaki 'hakikati yokmuş gibi' olan dine karşılık, gerçek dini tanımak için gerekli incelemeleri yaptı – yapmadı meselesi kişilerin Yaratıcı ile aralarında olan bir meseledir. Onların durumu hakkında Yaratıcı karar verecektir. Biz değil.
Burada metot olarak şunu belirtelim ki özgürce sorgulayan ve kâinatın şahitliğinde İslâmiyet’e muhatap olan birisi dini inkâr etmek şöyle dursun, bütün varlığıyla o dini benimser.
Yaratıcının işine müdahale etmek yerine -fark edebildiğimiz kadarıyla- toplumdaki dinin düşünen ve sorgulayan gençlerin deist olmasına sebep olan temel noktalarını tespit etmeye çalışalım. Pür-hakikat olan bir dinin, 'hakikati yokmuş gibi' toplumda temsil edilmesinin dört temel nedeni olduğunu fark ettim.
İslâmiyet adına ya da müslüman kimliği ile meydana çıkılıp yönetime talip olunup da adalet edilmediğinde İslâmiyet’in hakikatlerini hakkıyla tanımamış -ki bu toplumun yaklaşık yüzde 90'ı- olanlar İslâmiyet'te bir hakikat yok algısına mecbur edilir. Bu bağlamda şu tespiti burada bir prensip olarak vurgulayalım: Düşmanlarına karşı en etkili silahın ve dostlarına en güzel ikramın "adaletli" olmandır.
Baştan sona hakikat olan bir dinin, toplumda 'hakikati yokmuş gibi' görünmesinin ikinci temel nedeni ise yüz yıllardır süre gelen ve toplumda geçerli olan geleneksel dinin içerdiği yanlışlar, yer yer saçmalıklardır. Burada bu noktanın çok detaylı analizini yapacak değiliz. Ancak şu kadarla belirtelim ki toplumda hâkim olan din anlayışı iki yönden ele alınabilir. Bu iki yönden de dinin hakikatlerine ulaşmaya perde olan özellikler içerir.
Birinci yönde geleneksel din anlayışının barındırdığı ve İslâmiyet dışı kültürlerin ürünleri olan hurafelerin din adına toplamda hüküm sürmesidir. Maalesef insanlar, Kur’an’ın öğretisi olan iman eğitiminden geçmemiş olduklarından İslâm öncesi kültürlerinden getirdikleri ve İslâm’a aykırı olan hurafe âdetleri kolay kolay bırakamıyorlar. Biz burada toplumda din adına hüküm süren hurafelerden bir tanesine örnek verip fazlaca bir detaya girmeyeceğiz. Geçenlerde kamuoyuna yansıdığı üzere toplamda 'yakmayan kefen' satılıyor. ‘Yakmayan kefen' hurafe değil de nedir.
İkinci boyutta ise geleneksel din anlayışının, pür-hakikat olan dinin yalnızca 'kurallar'ını din eğitimi diye öğretmesidir, ezberletmesidir. Ve toplumun, 'dini' yalnızca bu kurallardan ibaret zannetmesidir.
Hâlbuki Kur’an’ın yaptığı gibi uzun uzun iman eğitiminden sonra Kur’an’ın hakikatlerini benimsemiş olan kişilerin, hayatlarını pratikte o hakikatlere göre düzenlemek için bu kurallar vardır. Yoksa böyle bir eğitimden geçilmediğinde bu kuralların seküler devletlerin soğuk, ruhsuz kanunlarından hiç bir farkı kalmaz. Hâlbuki Kur’an’ın yüzde doksan yedisinde uzun uzun iman eğitimi yapılır. Geri kalan yüzde üçü, insanların pratik hayatlarının şahsi ve toplumsal yönünü iman eğitimine/Kur’an’ın hakikatlerine göre düzenler.
Toplumda İslâmiyet’in hakikati yokmuş gibi algılanmasının üçüncü önemli nedeni ise gerek resmi (İlahiyat fakülteleri, imam-hatip okulları ve din kültürü ve ahlak bilgisi dersi olan diğer okullar) gerek sivil (tarikat ve cemaatlerin organize ettiği din eğitimi yapan kurumlar) din öğretiminin iman eğitiminden yoksun olarak 'bilgi nakline' dayalı olmasıdır. Hâlbuki iman, bilgi cinsinden değildir. İman, insanın şuurlu tercihiyle bir şeyin hak/gerçek olduğuna kâinatın şahitliğinde emin olmasıdır.
Müslüman toplumların kültürüne, tarihine ve diline (Arapça) dair bilgilerin öğretimi, eğitimi din/iman eğitimi değildir. İman eğitimi olmadığı için böyle kuru bilgi öğretimine muhatap olan gençlerin, ‘dini' yavan, hakikatsiz olarak algılamaları çok da şaşırtıcı değildir.
Toplumda muhatap olunan dinin hakikatsiz olarak algılanmasına sebep olan dördüncü temel neden ise iman eğitiminden geçmeyip birtakım 'dinî bilgileri' öğrenen kişilerin şekil ve/veya tavır olarak İslâmî bir kisve ile topluma çıktıklarında yaşantıları ile İslâmiyet’in gerekleri arasında bazı ciddi çarpıklıkların ortaya çıkmasıdır. Böyle bir durumda bu çarpıklıklara bakan insanlar, -İslâmiyet’i kendileri bizzat incelememe tembellikleri saklı olmak üzere- dinden uzaklaşıyorlar.
Bu dört temel nedende de karşımıza ne çıktı? Kur’an’ın temel usûlü olan iman eğitiminden yoksunluk. Neredeyse bin yıldır müslüman toplumların din öğretimi -istisnalar hariç- iman eğitiminden mahrum olarak yalnızca kuralların listesinin yapılıp onların ezberlenmesinden ibarettir.
Özetle müslüman toplumlarda eğer deizm diye bir olgu varsa bunun temel nedeni toplumdaki din anlayışının barındırdığı arızalardır.