Bu başlığı 12 Aralık 2014 tarihinde atmışım fakat altına bir yazı yazmamışım. Şükür yazıları içinde yer almasını öngörmüştüm. Şimdi, yani annem vefat ettikten tam bir ay sonra işte bu başlığın altına bir yazı yazıyorum. Hep deriz ya “kaybetmeden kıymetini bilmiyoruz”… işte öyle bir durumda hissettim şu an kendimi.
Rabbime sonsuz hamd-ü senalar olsun ki özellikler son iki senedir anneme daha bir farklı davranıyordum. Daha önemsiyor ve onu daha çok dikkate almaya çalışıyordum. Açıkçası bu hiç de kolay bir iş değildi. Çünkü annem tam manası ile sıfır talebi olan bir anne idi. Ne hizmet ne de hürmet…
Eğer hizmet edilecek ise ilerleyen yaşına rağmen hizmeti o yapar ve hürmet edilecekse hürmeti de o ederdi velev ki karşısında 8 yaşındaki torunu da olsa…
Evet, size kendisini memnun etmek için ne yapmanız gerektiği hakkında hiçbir ip ucu vermeyen birini nasıl memnun edebilirsiniz? Benim yaptığım zaman çok mutlu olduğu ve benden daim istediği tek şey vardı o da yemek yemem… yazık ki bu isteğini hiçbir zaman kemal-i tam ile yerine getiremedim zira yememi istediklerini yemek bir insanın takatini hayli aşıyordu.
Başlıktan uzaklaşmayayım madem ki altı boş bir başlık atmışım başlığa uygun yazmam gerekir öyle değil mi?
Anne nimeti nasıl anlatılır ki?
Olan da olmayan da bunu pek iyi bilir. Annenin ne büyük nimet olduğunu. Belki\belli ki olmayan bir adım öndedir bu konuda. Ah az daha uyanık olabilsek de elimizde iken şükrünü eda edebilsek. İlle kör olup da tekrar görmeye başlamamız mı gerekiyor göz nimetine şükür için mesela?
Anne nimetinin şükrü o nimetin içindedir de aslında. Hani annemize sarıldığımızda hissettiğimiz ve tarifi pek zor o his vardır ya. İşte o his anne nimetine fıtrî bir şükür değil midir? İyi bir edib olup da o hissi tarif etmek isterdim ama değilim. Ne yapalım olduğu kadar…
Hani iftar anı vardır ya. İlk yudum suyun ve ilk lokmanın tadı.. işte o andaki lezzete benzemez mi annemize sarılınca hissettiklerimiz? Ya da yıllarca ayrı düştüğümüz can dostumuza ilk kavuştuğumuz anın lezzeti. Ya da çok klişe olacak ama sıcak kumlardan serin sulara dalmak gibi.
Annemize sarılınca hissettiklerimiz acaba Rabbimize kavuşmak lezzetine benzemez mi? ulvî ve içine hiçbir nefsaniyet karışmamış bir vuslat… O zaman diyebilir miyiz annemize sarılmak adeta namaz kılmak gibidir. Abartılı mı oldu?
Annemdeki şefkat, Rahmetin bir cilvesi ise neden ona sarılınca hissettiklerim rahmetin en güzel tarif edicileri olmasınlar ki? Madem o şefkat rahmetin cilvesindendir, bir lam’asıdır hatta yerine göre şuası da olur belki. O zaman anneme sarılmak rahmetin kucağına düşüvermek demek değil midir?
Hele o kokusunu içime çekmek… annemin gül kokusu… her halde her anne kendi evladına gül kokar. Kavmiyetçilik yapıp da bir tek benim annem gül kokardı demiyeceğim ya…
Ahh anne nimeti… ne güzelmiş meğer. Hayret şu an ağlıyor olmam gerekmez miydi? Neden hiç hüzünlenmedim. Emretti ya annem “ben ölünce ağlamayacaksın, üzülmeyeceksin” eh ben de emre itaatle mükellef değil miyim? tabi hiç ağlamadım değil ama annem hakkında yazdığım şu anda hasretinden ağlamaktan perişan olmamam garip doğrusu.
Neden üzüleyim ki annemin başına kötü bir şey gelmedi ki. Kafesten bir kuş uçtu sadece. Evet ruhu ten kafesinden çıkıp feraha kavuştu ve ben yaramazlık etmezsem er geç anneme kavuşacağım inşallah. Daha da mühim şimdi iman ile kabre girmek meselesi benim için. Çünkü ancak o zaman kavuşabilirim anacığıma. Böyle itikad ediyorum.
Yine mi uzaklaştım yazının başlığından?
Galiba öyle oldu. Başlık da öyle bereketli bir başlıkmış ki anacığımın eli gibi. Ancak bir kitapta yazılabilir anne nimetine şükür konusu. Haydi o zaman Bismillah deyip başlasam ya. Aman aceleye getirmeyim bu da aklımda olan ama alem-i şehadete çıkmaya epey nazlanan planlarım gibi olmasın… bir nevi evlat olma kılavuzu ya da evlatlık el kitabı olabilir değil mi?
Ahh bu kitabı yazmak Mustafa Çavuş’un hakkı değil mi? ya da en azından onun ana ve babasına nasıl davrandığını bilen birinin. Bediüzzaman diyor Mustafa Çavuş dininde dünyasında muvaffakiyetli idi, sebebi ise ana babasının hakkını tam yerine getirmesidir. Çok merak ediyorum Mustafa Çavuş ne yapıyordu ana ve babasına.
Her zamanki gibi yazsam daha yazacağım ama anlaşıldı ki anne nimetine şükür ancak bir kitap dolusu anlatılabilir. Bir cümle ile ifade etmek gerekirse “gönlünü hoş etmek” denebilir belki. Belki de konumum itibariyle benim daha çok “baba nimetine şükür” konusuna çalışmam gerekir. Annemin ardından “ah bu dediğini tutsa idim, şu isteğini neden yapmadım ki, neden sözlerini gereğince dikkate almadım” demeklerim gibi babam için de aynı şeyleri demek istemiyorsam her halde acilen “baba nimetine şükür” konusunu çalışmam gerekir.