Barack Obama, cuma günü kişisel bir telefon görüşmesi yaptı, Başbakan Erdoğan’ı arayıp, başsağlığı diledi. Siyasetin, diplomasinin, stratejik çıkarların ötesinde iki oğul, ölüm karşısında insani temelde buluştu... Obama, siyaset dışı saiklerle ülke içinde bu tür kişisel telefon görüşmeleri yapıyor. Ailevi konularda uluslararası telefonları ise enderdir. Obama insani duygularla ve kişisel yakınlıkla Erdoğan’a telefon açtı. Diğer liderler de Başbakan Erdoğan’ı başsağlığı için aradılar. Ancak Obama telefonu en önce gelenlerdendi ve Obama’nın ölen annesinden kaynaklanan insani unsurlar bu görüşmeyi şekillendirdi.
Muhtemelen konu, cuma sabahı Beyaz Saray olağan brifinginde ve ‘Suriye’ başlığında -Başbakan Erdoğan Hatay’a gitmiyor, çünkü annesi vefat etti- kapsamında gündeme geldi. O cümledeki vefat vurgusu, yoğun anne etkisiyle büyüyen ve annesini genç yaşta kaybeden Obama için yeterli bir gerekçe. ABD Başkanı’nın siyaseti-icraatı beğenilir ya da beğenilmez. Ancak birey olarak Barack Obama -yitirilen anne- haberine dünyanın öbür ucundan duygusal anlam yükleyecek ve telefonda muhatabının duygularını paylaşacak bir kişiliktir. “Annem bana empatiyi-duygu paylaşımını öğretti” demiştir. Yani kendini karşısındakinin yerine koyup, olayı onun gözüyle görmesi, hissetmesi... Dış politikada da bunu yapmaya çalıştı. Kişisel alanda daha başarılıdır...
Annemin başında olamadım’
Annesi 53 yaşında kanserden öldüğünde Barack Obama, 34 yaşındaydı. Şimdi 50 yaşında. Ölüm anında annesinin başında olamamıştı, siyasi kampanya turundaydı. Hâlâ bundan üzüntüyle söz eder. Annesi, ölümünden 1 yıl öncesine kadar Endonezya’da, kadınları eğiten bir programı sürdürüyordu. Karın ağrılarıyla yerel doktora gitti, -apandist- deyip ameliyat ettiler. Ameliyat sonrası da ağrı sürünce, anne memleketi Havai’ye gidip, tekrar doktora göründü. Yumurtalık kanseri teşhisi kondu. Son 1 yılı tedaviyle geçti. Barack Obama, dargelirli annesinin hasta yatağında hastane ve tedavi masraflarının sıkıntısıyla sigorta şirketleriyle, faturalarla uğraşmasını sıkıntıyla izledi. Başkan seçildiğinde sağlık reformuna o yüzden büyük tutkuyla sarıldı.
Kenyalı baba evi terk ettiğinde, Barack 1 yaşındaydı. Babasını ilk ve son kez 10 yaşında, o da bir aylığına gördü. Obama’nın hayata ve dünyaya bakışını annesi belirledi. Disiplini öğrenmesi için anne oğlunu şafakta 04.30’da yataktan kaldırıp ABD müfredatında ders çalıştırır, sonra da Endonezya okuluna yollardı. Annenin de oğlu gibi insanlarla kolay kaynaşan, çalışkan, nazik ve zeki biri olduğunu, tanıyanlar anlatıyor. Oğlunun büyük adam olacağını anlamış, çevresine anlatmış ve Barack’a da bunu aşılamış. Annenin “Barack istediği herşey olabilir, hatta ABD Başkanı bile olabilir” dediği anlatılır. Anne idealist, oğlu da idealist... Anne daha o zaman çok kültürlü küresel bir dünya görüyor, oğlu da şimdi aynı dünyayı görüyor. İkisi de cesur: Anne 6 yaşındaki Barack’ı, Endonezya’ya getiriyor. Çocuğa -siyah- diye mahallede taş atıyorlar, hakaret ediyorlar ama anne ve oğul pes etmiyor.
Siyah olmak, o zaman ABD’de daha da zor. Obama “Annem bana, -görünüşlerimiz farklı olsa da, hepimiz aynıyız- diye öğretti” der... Geçen cuma Barack Obama, Beyaz Saray’dan kişisel bir telefon görüşmesi yaptı. Anne acısını bilen bir oğul olarak, annesini kaybetmiş bir dostunu aradı. İki oğul birkaç dakikalığına unvanlar, makamlar ve siyasetlerden arınıp, hatta bu dünyadan uzaklaşıp, telefonda annelerini andılar.
Star