Anneler günü nedeniyle birçok yazı kaleme alındı. Annelere övgüler dizildi. Onlar bu övgülerin hepsini sonuna kadar hak ediyor. Hatta daha fazlasını hak ediyor.
Bu münasebetle okuduğum yazılar içinde -bana göre- en dikkat çekicisi Gülay Göktürk’ün yazısıydı.
Yazının bir bölümünü aktardıktan sonra dikkate değer noktasını o zaman izah edeceğim. İlgili bölüm şöyle:
“Ancak, 20. yüzyılın son çeyreğine geldiğimizde, neredeyse iki yüzyıl boyunca hükmünü sürdüren analık miti'nde ve bu mit üzerine inşa edilen kutsal annelik sevgisinde derin yaralar açıldığını görüyoruz. 1970'lerin öncü kadınları, önce annelik içgüdüsünü reddediyor, toplumdaki asli görevlerinin eş ve analık olarak tanımlanmasına karşı çıkıyor; bununla da yetinmeyip, sadece anneye özgü özel bir sevgi türüne de itiraz ediyorlar: "Annelik özel bir duygu değildir. Babalar da anne gibi sevebilir." Nitekim, son yirmi yılda oldukça sık bir biçimde ortaya çıkan "anneleşen baba" örnekleri de bu iddiayı güçlendiriyor.” (Gülay Göktürk Bugün Gazetesi 9 Mayıs 2011)
Yazının bu kısmını okuyunca aklıma Üstadın şu sözleri geldi. “Hevesat-ı nefsaniyeyle erkeklerin karılaşması, karıların hayasızlıkla erkekleşmesine sebeptir.” (Sünuhat sh. 74)
Bu sözün Gülay Göktürk’ün görüşleri ile örtüşen bir yönü var. Diğer bir ifade ile Gülay Göktürk yazısıyla Üstadın bir asır önce ortaya koyduğu iddiasını teyid etmiş oluyor.
Ama bir farkla, Gülay Göktürk bunun tabii bir gelişme olduğunu varsayıyor. Oysa Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu gelişmenin “nefsani hevesatla” meydana geldiğini söylüyor.
Buradaki nefsani isteklerden kasıt elbette nefsin çirkin istekleridir. Helal olmayan haram yolla elde edilen isteklerdir.
Sevgi çok özel bir duygudur. Bir insana sevgi verilmişse o insan şanslı demektir. Anneler bu anlamda evlatlarına olan temiz ve lekesiz sevgilerinden dolayı şanslılar. Buna şefkat deniyor. Babaların bu duyguyu elde etmeleri elbette onlar için de güzel bir durumdur. Ama bir erkeğin kadınlaşması sosyal hayatı dumura uğratacağı gibi, bir kadının da kadınsı duygularından en önemlisi olan şefkati ve evlatlarına karşı sevgiyi yitirmesi onun için büyük bir kayıp olduğu yanında sosyal hayatın sarsılmasına da neden olmaktadır.
Evet bugün bir çok çalışan kadının özellikle erkekler içinde ve haya perdesini de bir şekilde kaldırarak çalışan bir kadının erkek gibi davranış sergilediğini görüyoruz. Bu tip kadınlar çocuk sevgisi taşımıyorlar. O nedenle çocuk sahibi olmak da istemiyorlar. Bu durum onların erkekleştiklerinin açık delilidir.
Erkekleşmenin kötü bir sonucu, kendilerinde bulunan anneliğe has şefkat duygusunu kaybediyor olmalarıdır.
Erkekler kadınlaşınca çocuk sevgisi artıyorsa da onlarda da bazı erkeksi duyguları mesela cesaret gibi, mertlik gibi, ciddiyet gibi duyguları kaybettirdiğinden onlar da bu açıdan zarar görmüş oluyorlar.
Özetle bir aileyi idare etme, yönetme kabiliyetini kaybediyorlar. Bu da aile hayatının çökmesine neden oluyor.
Çocuk sevgisi taşımayan ve istemeyen anneye mukabil, aile kurmaya yetecek kadar cesareti ve mertliği olmayan erkeklerin çoğalması neticesi çocuk sayısını azalttığı gibi aile kavramını da yok etmektedir.
Bir erkeğin şefkatle beraber mert olması, cesur olması ve dirayetli olması aile düzeni için hayli güzel hasletlerdir.
Aynı şekilde bir kadının şefkatli ve merhametli olması, yerine göre cesur olmaması ve aile malını koruyan konumunda olması (evi dişi kuş yapar) nedeniyle tutumlu olması ve ortak malı dağıtmadan koruması güzel bir haslet olarak kabul edilir.
Oysa erkekleşen bir kadının cesur olması, mert olması ve yönetici kimliğine bürünmesi aile içi çatışmaya, ortak malların çarçur edilmesine ve düzenin bozulmasına neden olmaktadır.
Erkeğin de bir şekilde karılaşması, yani kadınsı duygulara sahip olması, korkak olması (bu korkaklık aile denen sistemi yönetmekten korkma anlaşılmalıdır), yani oluşacak bir aileyi yönetecek cesareti gösterememesi, kendine güvenini kaybetmiş olması, malını, servetini, bilgisini paylaşmayan bencil bir duruma düşmesi toplum için büyük bir çıkmaz sokaktır.
Hem Üstadın dediği gibi, “Meselâ, cesaret, sehavet, erkekte gayret, hamiyet ve muavenete sebeptir. Kadında, nüşuza, vakahate, zevc hakkına tecavüze sebep olabilir.” (Sünuhat sh. 19)
Anneleşen babalardan kadınlar hoşlanabilir. Ancak, bilinsin ki, bu durum yuva kurmada iyi bir haslet değildir. Aileye, mert bir baba, cesaretli bir erkek (aileyi her türlü tehlikeden koruyabilecek cesaret) ve en önemlisi ciddiyetle hareket eden bir yönetici gerektir.
Ama aynı aileye şefkatli bir anne, korumacı bir kadın ve nispeten cesur olmayan ve güçlü bir eşe sığınmak isteyen bir kadın gerektir. Ama nafile iş tersine işliyor.
Bakalım bu iş daha nereye kadar gidecek…