Antisemitizm... Mefhum, lâfızı itibariyle, mânâsıyla kıyaslanmayacak kadar genç. Hz. İsa ile yaşıt bu kart cadaloza antisemitizm libâsını 1879 Wilhelm Marr giydirir. Lügatlardaki en kestirme ve kısa karşılığı: Yahudi düşmanlığı demek... Sami ırkından olan Yahudilere karşı, Hıristiyan âleminin duyduğu ve çarmıh kadar eski düşmanlığı 130 yıldan beri Marrın uydurması ifâde ediyor.
İslâm inancına göre, Hz. İsa Yahudiler tarafından çarmıha gerilmemiş, İlâhî bir lütufla göğe yükseltilmiştir. Yahudilerin Hz. İsa diye çarmıha gerdikleri, jurnalcinin kendisi. Hıristiyan âlemi başından beri aksine inanır: Yahudilerin çarmıha gerdiği Hz. İsanın ta kendisidir, onlara göre... Vâkıa Yahudilerin kastı Hz. İsayı çarmıha germektir ve onlar da çarmıha gerilenin Hz. İsa olduğuna kanidirler...
Yahudi düşmanlığının esasını teşkil eden çarmıha gerilme hâdisesinin hakikati ne olursa olsun, netice değişmiyor. Nasarâ dünyâsı, ikibin yıldan beri bu sebep ve onu târih içinde besleyen Yahudi faaliyetlerinin de ilâvesiyle İsrailoğullarına düşmandır. Yahudilerin târihte yaşadıkları bütün felâketlerde hasım güç Hıristiyanlardır...
İsrailoğullarını Arz-ı Mevuddan 70 ve 135de süren Romalıları 1492de Kral Ferdinand ve Kraliçe İsabellanın İspanya'dan dehlemesi tâkib eder. 1492 Endülüs Emevi Devletinin bir bakıma devamı ve halefi olan Beni Ahmerin yıkılıp târihten silindiği yıldır. 736 yıl Müslümanların himâyesinde, onlarla birlikte emniyet içinde yaşayan Yahudilerin İspanya'dan sürülmesinin dehşetli bir felâketle neticelenmesini Osmanlının sıcak ve rahmanî kucağı engeller. Veli, diye meşhur II. Bayazıd bir taraftan İspanya müslümanlarını telef olmaktan kurtarmak için donanma gönderirken, beri taraftan Yahudileri, Hıristiyan mezaliminden gemileriyle naklederek kurtarmaya çalışıyordu. Nitekim kaynaklar bu tehcir esnâsında İspanya ve Avrupanın sair devletlerinden Osmanlı topraklarına 500 bin civarında Yahudinin sığındığını kaydediyor. Daha çok Selânik ve İstanbul civarlarına yerleştirilen Yahudiler 450 yıl himâyemizde huzur içinde yaşıdılar. Denebilir ki, Yahudi kavmi, bugünkü varlık ve saâdetini de bütünüyle bize borçludur. Zirâ ecdâd-ı izamımız bağrını açmasaydı, yeryüzünde sığınabilecekleri bir avuç kara parçası bulamayacak ve hayata tutunamayacaklardı...
Bâzı kaynaklara göre, Yahudilerin Filistine göçünü gerçekleştirmek için bizzat siyonistler tarafından teşvik ve organize edilmiş olsa bile, 1933-1945 arasında Almanyada yaşadıkları zulüm de Hıristiyanların eseridir. Bugün hâlâ Yahudilere mağduru oynayıp, her türlü melanetlerine nazar-ı müsamaha ile bakılmasını sağlayan ve soykırım diye iştahla ifâde edilen hâdisenin gerçek bir soykırım olduğu çok şüphelidir. Çok şüphelidir, zirâ galib devletlerin emellerini seslendirmekten öteye hiçbir hedefi olmayan Nürnberg mahkemesinin kayıtlara geçirdiği 6 milyon kişinin öldüğü iddiasının koskoca bir yalan olduğu müteakib zamanlarda tarafsız araştırmacılarca ortaya konmuştur. En kabadayı rakkamlara göre, bu yıllarda ölen Yahudi sayısı 700 bin civarındadır. Üstelik bunların çoğu da, zannedildiği gibi, gaz odalarında değil, savaşın Almanyanın aleyhine dönmeye başladığı zaman diliminde, bilhassa lojistik destek sağlanamayan doğu kamplarında açlık ve sefâletin sebebiyet verdiği salgın hastalıklardan ölmüştür. Polonya kamplarındaki telefâtın kahir ekseriyeti teşkil etmesinin yegâne sebebidir bu.
Bize gelince... İnancımızın katiyetle menettiği ırkçılığa târihin hiçbir devrinde tenezzül etmedik. Hükmün tek istisnâsı, İttihad ve Terakki zihniyeti ile Cumhuriyet devridir... Bu devir ırkçılığımızdan ise, Yahudilere dokunmuş bir zarar yok... Batı kaynaklı milliyetçilik hareketlerinin iğfal ettiği Jön Türk ve haleflerinin ırkçılığı da İslâmın değil, Batının eseridir... O suçtan da İslamiyet mâsûn ve mâsum, Hıristiyan Batı dünyâsı mesuldür.
Bilerek karıncaya basmaktan meneden İlâhî bir hukuk nizâmı, insanın hukukunu ihmal etmez... Herhangi bir aileye mensubiyet ihtiyarî olmadığı gibi, kavmî mensubiyet de ihtiyârı değildir. İhtiyarın olmadığı yerde mesuliyet de olmaz. Herhangi bir kavme mensubiyetle iftihar veya telinat hamâkattır. Ne hamâkatı, en ağır cinsinden budalalıktır.
Antisemitizmden bize ne? Yarası olanlar gocunsun... Bizimle hiç ilgisi olmamış Batının bu ikibin yıllık zulmüyle bizi susta tutmak istiyorlarsa, yemeyiz... Karşı çıktığımız ve düşmanlık gösterdiğimiz husus, doğrudan İsrail nâm devlet müsveddesinin korkunç zulmüdür. Hedefimizde herhangi bir Yahudi yok, böyle bir aidiyete düşman değiliz... Başbakanın yüksek çıkan erkekçe sesini diplomatik dile muvafık görmeyip tenkid edenler, insanlıktan bütünüyle nasipsiz kalmış olanlardır... İsrailin Gazzede gerçekleştirdiği katliamın diplomasi dilinde karşılığı mı var?
Topraklarımızda yaşayan Yahudiler korku ve endişe içindelermiş!.. Ne münasebet?.. Onlar, emniyet ve huzur içinde yaşayan vatandaşlarımızdırlar, düşmanlarımız değil... İsrail devletini sermayeleri ile desteklemedikleri müddetçe kendilerini muhabbetle selâmlar, bağrımıza dostça basarız. Ama bu topraklarda ve bizim üzerimizden kazandıkları sermayeyi İsraile aktaranların bizden ürkmeye hakları var. Zirâ elhak doğrudur: Zâlime düşman, mazluma hep dost olduk... Gazzeli çocukları târihin şu ana kadar kaydetmediği bir mezalimle katleden İsraile dost olmadığımız gibi, dostlarına da dost değiliz... Düşmanlığımızın kaynağı antısemitizm değil, İsrail devletinin dehşetli zulmüdür... Bu zulme ortak olmayanların tedirgin olmalarına gerek yok...
Yahudiler, Filistin ve Türkiye başlıklı makalesini, Unutmayalım, Yahudiler Osmanlı ya da cumhuriyete de daima sadık ve yararlı vatandaşlarımız olmuştur. (1) hükmüyle bağlayan Taha Akyol, aslında bunun hiç değilse 1897 Basel I. Siyonist Kongresinden itibaren böyle olmadığını bilir... Buna rağmen bu garip ve talihsiz hükmü vermesini anlamak kabil olmadğı gibi, Akyola yakıştırmak da mümkün değil...
Nitekim iki gün sonraki makalesinde antisemitizme dair iştirakımızı mucib bir tahlilden sonra sözü Erdoğanın merdâne tavrına getirip endişelerini ifâde ediyor. Akyolun da iştirak ettiği diplomatik çevrelere göre, Erdoğanın tavrı saç baş yoldurmuş. Niçin mi? Akyol söylesin: Diplomatlar saçlarını başlarını yoldular; çünkü şubat ayından itibaren Amerikada Ermeni soykırımı tasarısını önlemek için gidip Yahudi lobilerinden destek isteyecek olanlar, onlar!(2)
Akyol ve diplomatik çevrelere göre, Ermeni Soykırımının reddi için Gazzede yaşanan felâketi büyük bir nezâket ve edeple ifâde etmeliymiş Erdoğan. Şurası bir gerçek ki, Ermeni Soykırımı diye târihi bir hakikat varsa, kıyamete kadar sırtınızda bir kambur gibi taşıyamazsınız, taşıtmazlar. Er geç hakkı teslime mecbur kalacaksınız. Netice böyle olacaksa, niçin bunca zillet ve zulmü sineye çekelim?.. Yok, Ermeni Soykırımı bir hakikatın değil, yalanın ifâdesi ise neden korkalım? Bırakın kim ne diyecekse desin... Bunun için İsrail zulmünü sineye çekmek, meçhûl Ermeni Soykırımından daha büyük vebâl ve daha haysiyet kırıcı değil midir?
İsrail zulmune sesini yükseltmiş olması Başbakanın hatası değil, sevabıdır... Mükâfatını her iki dünyâda da göreceğine inananlardanım. Zâlimler için yaşasın Cehennem, vesselâm...
Dipnotlar:
1-http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetayArsiv&ArticleID=1051004&AuthorID=62&b=Yahudiler,%20Filistin%20ve%20Turkiye&a=Taha%20Akyol&ver=73
2-http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetayArsiv&ArticleID=1051609&AuthorID=62&b=Irkcilik%20%20hastaligi&a=Taha%20Akyol&ver=39