Uluslararası krizlerde hep böyle olur.
Olayın bir görünen, bir de görünmeyen yüzü vardır. İşin kötüsü görünen taraf, görünmeyen kısmın onda biri bile değildir.
Olayın bütününü bilenler, görünen tabloyu mümkün olduğunca basitleştirerek ve masumlaştırarak sunarlar.
O yüzden de, arka plan bilgisinden koparılmış bu tablo çoğu kez büyük boşluklar ve mantıksal açıklar içeren, hatta "absürt"e varan bir tablodur.
Ama olsun, kamuoyu yine de uluslararası krizleri sever. Bu krizleri bir milli maç heyecanı içinde izler. Böyle zamanlar, rehavete girmiş milli duyguların şahlanışa geçmesine imkân tanır.
Milli duyguların şahlanışı, iç çelişkileri geçici olarak unutturur; birbirini yemekten bîtap düşmüş siyasete "bütünlük" görüntüsü kazandırır. Bu da kamuoyunun hoşuna gider.
Buyrun inanın
Lazkiye'de Suriye tarafından düşürülen jetimizle ilgili olarak bize gösterilen tabloyla yetinecek olursak, olayı anlamak mümkün değil.
Bizim uçak, her ne sebeptendir bilinmez, sınırın en kritik bölgesinde gündüz gözüne alçak uçuş yapıyor. Hani bazen keskin virajları alırken ister istemez karşı şeride geçersin ya, onun gibilerden Suriye hava sahasına giriyor.
Öbür taraf ise daha "Hop, hop burası bizim, sen ne arıyorsun burada" bile demeden; yanına ikaz uçağı yollayıp kanat filan sallatmadan basıyor ateşi. Sonra da "Hay Allah, yanlışlık yaptım" diyor.
Bunun üzerine Başbakan Erdoğan her zamankinden daha ketum bir yüz ifadesi ile toplantı üstüne toplantı yapıyor ve ondan işitmeye hiç alışık olmadığımız kadar duygusuz bir ses tonuyla kuru demeçler veriyor.
BM'den "itidal" çağrıları gelirken kimi Avrupa ülkeleri "savaş sebebidir, girin girin" diye tempo tutuyor.
İşte bu kadar absürt bir tablo ile karşı karşıyayız ve bizim bu tablo üzerinde yorum yapmamız bekleniyor.
Uçak orada ne yapıyordu
Kusura bakmayın ama ben kendimi aptal yerine koydurtmak niyetinde değilim. Önce gerçekte ne olup bittiğini anlamak isterim.
Hür Suriye Ordusu'nun kampları Antakya'da, yani uçağın düştüğü yere çok yakın bir bölgedeyse...
Amerikan New York Times gazetesi, olaydan iki gün önce CIA ajanlarının Antakya'da bulunduklarını ve buradaki Hür Suriye Ordusu kampları üzerinden Suriye'deki silahlı gruplara her türlü ağır silah gönderdiklerini yazmışsa...
Ve Hür Suriye Ordusu savaşçılarının Türk sınırından sızıp çatışmalara katıldıkları Batı medyasında uzun süredir yazılıp çiziliyorsa...
Her hangi bir yorum yapmadan önce, o uçağın orada ne yaptığını bilmek isterim.
Ama besbelli ki, biz bu bilgileri öğrenemeyeceğiz. Tıpkı 2003'te Özel Kuvvetler'e bağlı 11 subayın Süleymaniye'de ne yaptıklarını, niçin orada olduklarını hiçbir zaman öğrenemeden, "Vay Amerika bizim askerlerimizin başına nasıl çuval geçirir" diye hop oturup hop kalkmakla yetindiğimiz gibi...
Hatırlayın, daha sonraki yıllarda yayınlanan Wikileaks belgelerinde, olayın Celal Talabani'nin, Amerikalı işgal güçlerinin Kerkük Valisi olarak atadığı bir Kürt'e Türkler tarafından suikast düzenleneceğini ihbar etmesi üzerine meydana geldiğinin yazılması bile, yetkililerin kendilerini bu konuda bir açıklama yapmak zorunda hissetmelerini sağlamamıştı.
Bu olay neden farklı olsun ki...
Bugün