Çok satan bir gazetenin, sansasyona meraklı bir kadın gazetecisi önce müstehcen resimleriyle konuşuldu.
Sonra “Bir de tesettüre gireyim bari” diyerek güya kendi muhitindeki “mahalle baskısı”nı kaleme alarak “duyguları”nı dile getirdi.
Ne duygusuysa?
Tesettüre girer girmez yaşadıklarını bir kabus yaşıyormuş gibi aktarıyor okuyucularına.
Önce “ses” probleminden, kimseyi duyamamaktan yakınıyor… Daha sonra da kimsenin kendisine “bakmadığı”nı rahatsız bir üslupla anlatıyor.
Başörtüsünü başına geçirdikten sonra, kimsenin onunla ilgilenmemesini bir eksiklik olarak algılıyor.
Etiler, Bebek… Zaten gittiği mekanları “türban”la gezdikten sonra şunu demek istiyor;
“İşte bakın bizim mahallede baskı yok!”
Yetmiyor, en ünlü eğlence merkezine girmeye çalışıyor, kapıda yaşadıkları sorunu(!) komik bir dille anlatıyor.
Sonra İsmailağa Camiin etrafında “mini”siyle fink atıyor.
Güya biri ona “pislik” demiş.
Yazının sonunda oralarda “mahalle baskısı” var demek istiyor.
*
Bir gazetecinin kendi bedenini “kobay” gibi kullanarak yazı yazması “etik” midir?
Tartışılması gereken en hassas konulardan biri bu olmalı.
İkincisi;
Hem soyunarak hem de kapanarak marjinal bir tavır sergilemesi daha doğrusu “yara kaşıması” bir gazetecinin görevi midir?
*
Madem bu işe “soyundu,” o halde başörtüsüyle üniversite kapısına gidip “kapanan” bir gencin başından neler geçtiğini analiz edebilirdi.
Dahası, bir askeri garnizonun kapısının önünde durup başörtülü kadının başına neler gelebileceğini çok iyi “hissedip” yaşadıklarını kaleme dökebilirdi.
Türkiye’de başörtülü genç kızların veya ciddi biçimde tesettüre giren hanımların bu güne kadar yaşadıklarını “reel” biçimde analiz etmek varken, adeta tesettürü bir alay konusu haline getirmek, sulandırmak, magazinel hale getirmek “gazetecilik” midir?
*
Türkiye’de yaşayan insanları inancından dolayı “öteki”leştirip dalga geçmek bu günlerde moda.
İşin tuhafı nedir biliyor musunuz?
“Sekülerizm” mikrobu bulaşmış zengin ama muhafazakar geçinen insanlar bunlara malzeme veriyor, ekmeğine yağ sürüyor.
İşçisinin alın terinden kısarlar. Ama bu parayla hacca giderler.
Onların eş ve kızı tesettürlüdür ama giydikleri kıyafete bakın… Ayrıntıya girmeyeceğim ama, başındaki örtüyle giydikleri kıyafetle tam bir tezat oluşturur.
İşçiler karın tokluğuna çalışıp tatil bile yapamazken, onlar lüks otellerde kendilerine ayrılan bölmelerde keyiflerince tatil yapar.
Çelişkiler yumak yumak. Hangi birinden bahsedelim.
*
Çok satan gazeteler “muhafazakar”ları “ti”ye alıyorsa, bu işin altında yatan asıl problemi analiz etmek de bize düşer.