Bir kısım iflah olmaz kadim din düşmanları, her devir ve dönemde var olagelmişlerdir.
Bunların ortak özellikleri, mukaddesat adına ne varsa; sormadan / sorgulamadan, araştırıp incelemeden ön yargı ile saldırmalarıdır.
Doğan Medya grubu veya benzerleri… Fark etmez, bunlar nerede bir ıslah çalışması, ruhları ve gönülleri onarım faaliyeti sezmiş olsalar, hemen işgüzarlığa ve fişlemeye bayılırlar.
Bu çevrelerin nazarında öğrencilerine çağdaş (!) bir yaklaşım gösteren öğretmen ilerici, mâna planında yaklaşan, genç neslin ebedî hayatının kurtulmasına çalışan, onları kötü ve zararlı alışkanlılara karşı uyaran ve bunun için de Kur’ânî reçeteler sunan öğretmen gerici, yobaz, bağnaz (!) olarak mevkûtelerinde ilân edilir.
Eskişehirdeki bahtiyar öğretmen kardeşimiz, öğrencilerinin fıtratlarına seslenmiş… Onlara ve ailelerine çok büyük bir iyilikte bulunmuş… Gayb perdesi açılsa, gerçek manzara bazılarını sevindirecek, bazılarını da korkutacaktır eminim…
Süfyanizm saplantısına kendilerini kaptırmış olanların; ölüme ve mezar kapısını kapamaya çare olamayacak çıkışlarının ne kadar beyhûde olduğu, son nefeste anlaşılmış olacak ama iş işten geçmiş bulunacak.
Tek bir öğretmeni linç etme kampanyası adil olmasa gerek… Çünkü o, yalnız değil…
Şayet o asil öğretmen arkadaşımız yalnız olsaydı, onu yok ederek amacınıza ermiş olabilirdiniz belki…
Onun gibi binlercesi var…
Şefkat ve muhabbet mesleğinin fedaileri olmaları sebebiyle, sizin evlatlarınızı da ebedî idamdan ve cehennem azabından kurtarma çabası içindeler…
Kur’ân nurlarıyla imanların kurtulması karşısında her türlü meşakkate de razıdırlar. Tek dertleri imanların kurtulması, vatan evlatlarının istikbali…
Ellerinde nur var nârı söndürecek, derman var göz yaşlarını dindirecek.
Ahmetler, Saidler, Hamzalar, Hasanlar, Fatihler, Enesler…
Hani, nerede diye şaşkına döndüyseniz, işte buraya bakın, buraya ! Ben buradayım.
Aradığınız suçlu (!) benim.
Yüreğiniz dayanır mı bilemem, ama isterseniz suçlarımı (!) itiraf edeyim :
Branşım ve üstlendiğim sorumluluk gereği otuz yıllık meslek hayatımda hep dinden, Allah’tan, haşirden, Peygamberden, iman ve aksiyondan bahsettim.
Gerçi size göre, din kültürü öğretmeni de olsa; imandan, Kur’ân’dan bahsetmesi, namaz ve İbadetten söz açması irticâî faaliyettir. Maaliftihar bunları ve daha fazlasını elhamdülillah bizler ifaya çalıştık.
Sizin yaptığınız gibi falan, filan, fülan izm adına değil; Allah için, i’lâ-yı kelimetüllah için yapılan cehd ve gayretlerdir bunlar…
Yıllardır anlamamakta ısrar ettiğiniz asrın müceddidi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin çağımızdaki Kur’ân yorumlarını da binlerce öğrencime anlatmaya çalıştım çok şükür… Okumadığım sınıf, anlatmadığım öğrenci kalmadı.
Siz hâla ismini ve dâvasını doğru dürüst anlamakta acziyet içindesiniz.
Atalarınız da O’nu anlamakta çok zorlanmıştı.
O’nu dünya anladı, istifade ediyor, siz hâla milletin bağrından çıkan yüce bir Zâtı milletin meclisine -yalan yanlış iddialarla- taşıyorsunuz !
Ha, dahasını anlatsam inanın yüreğiniz dayanmaz. Yüzlerce var da, hadi isterseniz bir - ikisinden hatırınız için bahsedeyim. Şu şartla ki, bugün olmuş gibi haber yapmayın! Anlaştık değil mi?
O zaman sıkı durun…
Bundan yirmi dokuz sene önce, Türkiye’nin en büyük yatılı okullarından birinde müdürlük görevini ifa ederken, anons odasından hoparlörle Ezan-ı Muhammedî okutuluyordu da, sizin oradaki âvâneleriniz hop oturup hop kalkıyorlardı. Üstelik de örfî idare vardı…
Hele açtığımız mescidi öylesine dilinize dolamıştınız ki, dönemin Milli Eğitim Bakanına bile gazeteleriniz muhabirleriyle birlikte teftiş ettirmiştiniz.
Çam dalını kırıp askere saldıran kız öğrenciler ve diğerleri, bu sevgi eğitimi sayesinde insanlıklarına ve gerçek mutluluğa kavuşmuşlardı.
Ama bugün ve her zaman denediğiniz linç hareketini o zaman da benim üzerimde denemiştiniz.
50’nin üzerinde soruşturmaya ve kovuşturmaya muhatap oldum. Şükürler olsun ki, hiçbir suç unsuru bulunamadı, ceza da verilemedi.
Ama sizin kalemşörleriniz boş durmadı… Hâla arşivimde örnekleri bulunan mevkûtelerinizde, Mustafa Ekmekçiler, Uğur Mumcular aleyhimde yazılar yazdılar. Temsilcileriniz suç duyurusunda bulundular, jurnalcilik yaptılar, her hafta müfettiş gönderdiler…
Beş kez sürgünlere mâruz kaldım… Yargıda her seferinde haklı çıktım, görevime döndüm, yine sürüldüm, işkencelere, hakaretlere, eza ve cefalara gelecek nesillerin hâtırı ve Rıza-yı Bârî için katlandım, ama yılmadım, boyun eğmedim, dâvamdan bir an bile vaz geçmedim ve inşallah ebede kadar da vazgeçmeyeceğim!
İşte ben buradayım !
Resmi görevimden emekli olmuş olsam bile, işte buradayım.
Aradığınız şahıs benim !
Sahi siz yalana, iftiraya, çamur atmaya, tahribe, yıkmaya, zehirlemeye doymadınız mı?
Gözünüz ne ile doyacak merak ediyorum?
O öldüremediğiniz ölüm size bir şeyler anlatmıyor mu?
Elinizde son bir fısat var… Geliniz tövbe ediniz, nedamet gösteriniz, Allah’a iltica ediniz.
O’nun sonsuz rahmetine ve bağışına sığınınız! Belki affa uğrarsınız.
Bu milletin evlatlarına ve şühedâ vatanına kötülük yapmaktan vazgeçiniz!