“Güçlü olan haklıdır” formülüyle özetlenebilecek zulüm felsefesinin vahşi volkanı Arakan’da tütüyor şimdi de...
Çocukları, kadınları, ihtiyarları içine alıp da yakan bir zulüm yangını, Myanmar’ın Rohingya Müslümanlarını kasıp kavuruyor nice zamandır.
Suriye’deki Müslüman kardeşlerimiz, en azından zulme karşı koyabilecek maddi güce sahipler ve kahramanca direnebiliyorlar özgürlük aşkına.
Ama Arakan Müslümanları o kadar da şanslı değiller. Bir medya illüzyonuyla, nice zamandır “barışçı ve iyiliksever” insanlar olarak tanıtılan Budistlerin gerçekleştirdiği zulüm içler acısı.
Şu da bir gerçek! O dehşetli zulümleri gerçekleştirenlerin, kendine göre bir ahlak sistemi olan Budizm inancıyla da hiçbir alakası yok aslında...
Açıkça söyleyelim ki, vicdanı olan hiçbir insanın gerçekleştiremeyeceği dehşetli zulümler yaşanıyor Arakan’da.
Myanmar’da uzunca seneler hükmeden dinsizlik ideolojisinin canavarlaştırdığı insan görünümlü varlıklar, dinsiz ve maddeci ideolojilerin nihai meyvelerinin ne olacağı konusunda da bir fikir veriyor bizlere.
Zulüm, kan, gözyaşı ve nefret kusuyorlar Deccal’in gönüllü askerleri gibi, Yecüc Mecüc orduları gibi dünyanın her tarafında...
Şimdi bu acı olaylar gerçekleştiği sırada, kendi başarılarımızın sevinciyle coşup sevinmenin zamanı da değil dostlarım.
Orada bir yerlerde, Arakan denilen, dünyanın nazarlarından uzak bir mekanda çocuklar öldürülüyor şimdi, kadınlara tecavüz ediliyor ve insanlar diri yakılıyor acımasızca...
Sadece Müslüman oldukları için, sadece Kur’an’a inandıkları için ve sadece Hz. Muhammed’i (SAV) peygamber kabul ettikleri için aç bırakılıyorlar, sürgün ediliyorlar ve yakılıyorlar hunharca.
Aşağıdaki söz yalan değilse ve bir gerçeği ifade ediyorsa eğer, elbette bizler çok yanlış bir yoldayız kardeşlerim:
"Müminin mümine karşı durumu, bir parçası, diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir."
Buhari ve Müslim gibi sahih hadis kitaplarında geçen bu hadis-i şerif asla yanlış olamayacağına göre, yanlışlık bizde demektir.
Asıl orucu Rohingyalı Müslüman kardeşlerimizin tüm hücreleriyle, canlarıyla, kanlarıyla tuttuklarını en azından bir baş ağrısı, bir yürek sızısı olarak hissedemiyorsak eğer hiç güvenmeyelim ibadetlerimize, okumalarımıza, kalabalık teravih namazlarımıza...
Bir şey yapamıyorsak o kardeşlerimiz için, rahat uyuyabiliyorsak onların inim inim inlediği o gece vakitlerinde, Müslümanız Elhamdülillah deyişimizin de bizlere yüklediği o sorumluluğun farkında değiliz demektir.
Bütün Müslüman kardeşlerimizi, bütün cemaatleri, bütün tarikat mensuplarını bu meseleyi gündemde tutmaya, hem de en kuvvetli bir haykırışla gündemde tutmaya çağırmalıyız her fırsatta.
Rohingya Müslümanları için ortaya konulacak geçici çözümler de bu acıları dindirmeye yetmeyecektir. Bütün Müslümanlar olarak kesin bir huzura kavuşturmak zorundayız kardeşlerimizin acısını.
Myanmar (Burma), Arakanlı Müslüman kardeşlerimizin öz vatanıdır artık. Onların kendi öz vatanlarından kaçmaları da onların kurtuluşları anlamına gelemez hiçbir zaman.
Tüm dünyanın gözleri önünde acımasızca öldürülen yüz binlerce mazlumun katilleri soykırım suçlusu ilan edilmelidir ve dünya ülkelerinin gözetiminde yargılanmalıdırlar öncelikle.
Her insan gibi insan olan bu mazlum insanların, kendilerinden gasp edilmiş bütün hakları da onlara hemen geri verilmelidir.
Normal insanlar gibi iş sahibi olabilmeliler ve özgürce yaşayabilmeliler kendi topraklarında.
Soyları tükenmesin diye korumaya alınmış balinalar, kaplumbağalar ya da kelebek türleri kadar değerleri yok mudur bu insanların?
Bizim vurdumduymazlığımız, Müslüman kanını ve hukukunu öylesine ucuzlatıyor ki, her önüne gelen Müslümanlara zulmetmek için fırsat kolluyor dünyada.
Bu zulümlerin gerekçesi ise hiç bir zaman İslamofobi (İslam korkusu) gibi suni gerekçeler olamaz.
Çünkü dünyanın hiçbir bölgesinde olmadığı kadar, Arakanlı çocuklar korku içinde hal-i hazırda... Rahatça öldürülebilen, yakılabilen ya da tecavüz edilebilen insanlardan kim neden korksun ki?
Bu açık bir İslam nefretidir. Burma’da yaşananlar apaçık bir anti-İslamizm, hatta anti-insanizm örneğidir aslında.
Devletimiz, Burma Müslümanlarının da hamisi olmalıdır. Devlet yöneticilerimiz Myanmar’da yaşanan bu ağır zulmü durdurmak adına, tüm dünyayı harekete geçmeye çağırmalıdır acil olarak.
Tüm dünya görmeli Müslüman kanının o kadar da ucuz olmadığını. Tüm dünya vazgeçmeli Müslümanlara yapılan zulümlere karşı sessiz kalmaktan.
Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları, bütün cemaatlerin ve dünya üzerindeki hakkın gücüne inanan bütün milletlerin katılımıyla acil bir ARAKAN KONFERANSI düzenlemelidir İstanbul’da.
Turistlerin akın ettiği bütün bölgelerimizde belediyelerimiz, STK’larımız, gönüllü insanlarımız Arakan’da yaşanan zulmü anlatan afişlerle doldurmalı her yeri...
Camilerimizde, televizyonlarımızda, internet sitelerimizde bu insanlık dışı zulmün iğrençliği olabildiğince güçlü bir şekilde anlatılmalı dünyaya.
Bütün bu acı olaylar, Müslümanların birlik olmasının zorunluluğunu bir kere daha kanıtladı bizlere.
Birlik olmaktan, zulme karşı birlikte mücadele etmekten başka hiçbir çaremizin olmadığı o kadar açık ki artık!
Ülkemizdeki bütün cemaat mensupları, bütün siyasi partiler, bütün STK’lar hiç vakit kaybetmeden birlik içinde ARAKAN zulmüne karşı seslerini yükseltmelidirler.
Birlik olmaktan başka hiçbir yolumuz olmadığını hala daha anlamayacak mıyız? Bölünmüşlük ve dağınıklığımızın bizi yok etmek isteyen canavarların iştahını nasıl da kabarttığını görmeyecek miyiz hâla?
Arakan denilen bir yerde, çocuklar aç bırakılmış, kadınlar tecavüze uğramış, erkekler yakılmış ve bizler de sessiz kalmışsak eğer, hangi iftarın, hangi sahurun ya da hangi Ramazan’ın huzurundan bahsedebiliriz ki?
Bediüzzaman gibi bütün yüreğimizle “ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM” diye haykırmalı ve zulmü durdurmak için elimizden ne geliyorsa yapmalıyız bu günlerde.
O vahşeti, Arakanlı Müslümanlara layık gören zulüm zihniyeti susturulmazsa eğer, acının bir gün bize de dokunacağından nasıl emin olabilirsiniz?
Arakan’da az önce öldürülen o çocuğun acısını yüreğimizde hissedebildiysek eğer, zulme karşı elimizden geldiğince mücadele etmekten başka hiçbir yol bizi sorumluluktan kurtaramaz.
Kendimizi kandırmayacak, ne yapabiliyorsak yapacağız ve bu zulmü durduracağız! Manevi sorumluluktan kurtulmanın başka da bir yolu yok kardeşlerim. (OD)