Arap devrimleri insani bir uyanıştır

Gayemiz dinimiz için onurlu bir halka olmaktır

Fehmi Hüveydi'nin yazısı:

İran'da hâlâ Arap devrimlerinin 30 yıl önce yapılan İslam devriminin yankısı olduğunda ısrar ediyorlar.

Bu düşünce 17-18 Eylül'de Tahran'da gerçekleştirilen ve dünyanın dört bir yanından 750 kişinin davet edildiği uluslararası uyanış konferansının atmosferine hâkimdi. Aralarında konuyla ilişkili 20 Mısırlı vardı. Ben de onlardan biriydim.

Birçok kimsenin konferansın eksenini oluşturan bu düşünceyi benimseme hamaseti karşısında meselenin hiç de öyle olmadığını düşünenlerin sesleri kayboldu. Ünlü Ezherli âlim Cemal Kutup, bu konu etrafında tartışmayı açan ilk isim oldu. Kutup, herkesin alçalmışlığa ve zulme doğuştan gelen karşı çıkışlarını ifade ederek, saygınlık ve özgürlük haklarını savunarak farklı eğilimleri ve inançlarıyla katıldığı Mısır devrimine atıfta bulundu. Eski Irak Başbakanı Dr. İbrahim el Caferi ise Kutup'un görüşlerine karşı çıkanların başında yer aldı, Mısır ve diğer Arap ülkelerinde yaşananların Ayetullah Humeyni'nin liderliğini yaptığı İslam devriminin bir yankısı olduğu yönündeki ısrarını tekrarladı.

Bu düşünce beni dehşete düşürdü. Zira 20. yüzyılın önemli tarihî olayı olduğu noktasında hemfikir olduğum İran devriminin etkisinin çokça abartıldığını düşünüyorum. Bu devrimin gerçekleşmesi, sonrasında İslam ve Arap dünyasında yaşanan bütün devrimlerin açıklaması olamaz. Arap dünyası devrimlerinin İran devriminin patlak vermesinden otuz yıl sonra gerçekleşmesi, bu tespitimi destekliyor. Bu süre, Arap dünyasında yaşananlar ile büyük İran olayı arasındaki bağlantı kopukluğuna kanıt olarak sunmak için yeterli bir süre. Arap dünyası devrimlerinin İran devriminin parıltısının kısmen solduğu bir zamanda gerçekleşmesi de cabası. 1979'da İran devrimini yapanlar etraflarındaki dünyayı değiştireceklerini düşünmüş olabilir. Fransız devrimi, Bolşevik devrimi ve hatta Mısır'da 1952'deki Abdunnasır devriminde dahi yaşandığı üzere zafer sarhoşluğu içindeki bütün devrimcilere bu düşünce ilham olmuştur. Fakat ben bunca uzun bir süreden sonra bu hamaset veya hevesin otuz yıl boyunca süreceğini tahmin etmiyorum.

Komisyonda bana konuşma fırsatı verildiğinde şöyle dedim: "Halk ayaklanmalarının Arap dünyasında bir tarihi vardır. Bu halk ayaklanmalarının en belirginleri Sudan'da 1963'te yaşananlardır. General İbrahim Abud yönetimini ordu değil, pasif ve barışçıl direnişi ifade eden genel grev ilan etmek suretiyle halk devirmişti. İran'daki İslam devrimi halkların 1979'da Şah'ın tahtını deviren büyük ayaklanmaydı. 1987'de İsrail işgaline karşı Filistin halk intifadası patlak verdi ve bu intifada 2000'de tekrarladı. Daha sonra 2007 yılında Yemen halkı sokaklara döküldü. Bu hareketliliğin arkasından halen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in gitmesini isteyen Yemen halk devrimi patlak verdi. Bu yılın başlarında Tunus'ta devrim patlak verdi ve kıvılcımı Mısır'a sıçradı. Sonrasında birçok Arap ülkesine bu kıvılcımlar dağıldı. Bu halk devrimleri arasında sadece İran devrimi, açıklaması uzun sebeplerden dolayı İslami olarak tanımlandı. Sebeplerden bazıları din adamlarının devrimin başını çekmesiyle, bazıları ise 12 yüzyıldan fazladır devletsiz bir düşünce olarak kalan Şii mezhebiyle ilişkili. Fırsat doğduğu zaman Şii merci teşebbüste bulundu ve İran'ın Caferi mezhebine dayalı bir İslam devleti olduğunu anayasaya koydu. Bu 12'nci madde ebedi ve değiştirilemez olarak görüldü."

Ayrıca şöyle dedim: "İletişim devrimi dünyada korkunç değişiklikler gerçekleştirdi, insanların algısını genişletti, bilinç ve deneyimleri paylaşma düzeylerini yükseltti. Hatta insanların öfkelerini ifade etmek veya taleplerini ilan etmek için sokaklara ve meydanlara inmesi, bu yıl ve özellikle de Mısır devriminin oluşturduğu gürültü sonrası ABD'den İsrail'e bütün dünyada ortaya çıkan bu yol bir insanlık fenomeni haline geldi. Bu da bizleri İslami veya İslami olmayan farklı bakış açılarıyla bütün hak arayanların ve saygınlıklarını savunanların katıldığı insani bir uyanışın önüne koyuyor."

Son olarak, "Kendimizi ve başkasını değerlendirirken mütevazı olmamız gerekiyor. Sadece kendi yüzümüzü görmek için aynaya bakmakla yetinmeyelim. Ayrıca etrafımızda olan biteni öğrenmek için etrafımıza da bakalım ve başkasından öğrenmemizde utanılacak bir durum yoktur. Her halükârda tarihin başlangıcı ve sonu değil, sadece halkalarından biri olduğumuzu idrak etmeliyiz. Dört gözle istediğimiz gaye, halklarımız ve dinimiz için onurlu bir halka olmaktır." dedim. (Mısır gazetesi Eş Şuruk 29 Eylül 2011)

Zaman

Güncel Haberleri