Geçen sene ilk kez tanıştılar Nurlarla. “Nedir bu kitaplar?” dediklerinde “Kur’an-ı Kerim’in tefsiridir” dedik.
Arapların Kur’an’a olan düşkünlükleri malum… Kaldırım taşlarında minikler babalarına, amcalarına Kur’an ezberi dinletirler. Okullarda her sene en az bir cüz ezber yaptırılır. En ufak müşküllerinin cevabını Kur’an’da ararlar. Kur’an’ın tefsiri deyince hemen ilgilerini çekmişti Risale-i Nur fakat zamanla durum değişti.
Önce Risale-i Nur’a bakış açılarının artık ilk duydukları gibi sadece Kur’an’ın tefsiri noktasında olmadığını ve kainata bakışlarının dahi bir tuhaf olduğunu söylüyordu her birisi… Esasında değişen bir şey yoktu elbette. Yine Risale-i Nur Kur’an tefsiri ve yine kainat eski kainattı. Fakat Kur’an’ın alıştıkları gibi tefsiri değildi bu kez okudukları.
Börtü böcek daha önce söylemediklerini söylüyordu sanki. Denizin dalgası bir yerlerden müjde getirmenin heyecanı ile kendini taşa vuruyordu... Hani dili olsa da konuşsa deriz ya, artık kainat dile gelmişti, konuşuyordu. Hatta bir mektup gibiydi. Sanki:“Oku beni! Aradığını, özlemini çektiğini öğreneceksin, O bende saklı!” diye sessiz çığlıklar atıyordu.
Kurban bayramıydı… Hem bayramlaşma hem tanışma günü olsun dedik. Türk kardeşlerimiz ile Arap kardeşlerimizin tanıştığı o gün hakikaten bayram olmuştu bizler için. Onların gözlerindeki hayran bakışları unutmak mümkün değil. Suriyeli bir teyze bir an mahzunlaşarak şöyle fısıldamıştı kulağıma:
“Siz çok iyisiniz. Keşke biz de böyle olabilsek.”
“Siz de bizimlesiniz, beraberiz…” dedik. Gözleri yaşardı.
Suudi Arabistan’da hanımlar araba kullanamaz. Bu sebeple ulaşım ciddi bir sıkıntıdır bizler için. Suriyeli bir kardeşimizi derse getirirken ihtiyar babası:
“Madem onlar Risale-i Nur için ev açmışlar. Ben de seni herşeye rağmen götürürüm” demişti. Duyunca çok duygulanmıştık.
Dersanemizi dersaneleri biliyorlar şimdi. Dilleri döndüğünce “We are going dırsane” diyorlar. Zaman zaman manileri çıkıp derse gelemedikleri vakit bir sonraki hafta “Bu kitapları çok özledim” diyerek hasretlerini dile getiriyorlar.
Şimdi onların deyimiyle “dırsanemiz”de birlikte bulaşık yıkıyor, birlikte ders yapıyoruz.
Bazen birden duruveriyor ders yapan kardeş. Gözü takılıyor dersanemizin güzel halısına ve düşünüyor bir an...
Sonra:
“Said Nursi ne kadar akıllı bir insanmış. Siyah fare ile beyaz fareyi nasıl gece ile gündüze misal vermiş… Subhanallah!” diyerek Sekizinci Sözü tefekküre dalıyorlar topluca. Onları uzaktan izlemek ise bizim için ayrı bir tefekkür oluyor.
Dersimiz bitip ayrılık vakti gelince ise Risale-i Nur’la tanıştıkları için ne kadar mutlu ve nasipli olduklarını vazgeçmeden her hafta paylaşıyorlar bizimle… Ve vazgeçmeden her hafta dualarla vedalaşıyorlar.
Ne büyük bir saadet!
Dünyada bundan daha keyifli bir şey var mı ola?