Ramazan Sodan-Zafer Dergisi
“Allah’ın arıya vahyi, ilhamı” konusu mahiyetini tam bilemediğimiz bir konu. Arıların davranışlarına, yaptıkları işlere baktığımızda bu ilhamın pek çok belirtilerini görmekteyiz. Bununla ilgili kitaplar dolusu bilgi vardır. Bir arının o minicik başına çiçekleri tanıyacak bir program konulmuş. Her hareketi şuurlu bir canlının hareketi gibi; oysa şuurlu değil.
Allah (cc) arının vücudunu bal yapacak yapıda yaratıyor, yani ona bal yapma vazifesi veriyor. Buna uygun olarak arı, nektar taşımayan çiçeğe konmuyor. Kovandan nektar bulmak için ayrılıyor ve Güneş’e göre yolunu hesaplayıp tekrar kovanını buluyor. Keşfe çıkan arılar arasında en zengin nektar alanını bulan arı belli hareketler yaparak, o alanın yerini tarif ediyor. Ve o gün oradan aynı çiçeklerden nektar toplanıyor… Akılsız, şuursuz, bir amaç için plan yapmak nedir bilmez bir canlının, bu işleri mükemmel olarak yaptığı görülüyorsa, onun yapmadığı, ona yaptırıldığı aşikârdır.
Allah (cc), Kuran’da bunun sırrını bildiriyor: “Ve Rabbin bal arısına şöyle ilham etti: ‘Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine yuvalar edin. Sonra her türlü besleyici ürünlerden ye; Rabbinin koyduğu kanunlara boyun eğerek çizdiği yollardan git!’ Onların karınlarından, farklı renk ve çeşitlerde şerbet (kıvamında bir sıvı) çıkar ki onda insanlara şifa vardır. İşte bunda da düşünen bir topluluk için açık delil bulunmaktadır. (Nahl Suresi, 68-69)
…
Mesela, Güneş’le arı arasında irtibat var. Gözünde beş bin lens var. Yalnız Güneş ışığında dışarı çıkıyor. Az ve hafif bir ışık ona kâfi. Bal yapımı akıl almayacak bir şekilde mucizevi oluyor. Yani yaptırılıyor.
Arı, kovanının yerinin ve yönünü kusursuz buluyor. Bütün hayat şartlarını bilecek yeteneklerle donatılmış, işlerinde acemilik yok. Peteğini eşit kenarlı altıgen gözenekler şeklinde yapıyor. Bu nedenle petekte boşluk oluşmuyor.
Arıların toplum düzenleri var; aralarında bir başkanları vardır. Vücutça ötekilerden büyük olan bu başkan, Yasub, Dişi arı, Kraliçe olarak adlandırılır. Kovandaki arılar ona tâbidir. Balı yapan dişi arılardır, bunlarda bal özünü çeken tüp var. Erkek arının dişiyi döllenmekten başka vazifesi yoktur.
Ayrıca kovanda kusursuz bir asayiş hüküm sürer. Kraliçe arının talimatına her arı uyar. İş bölümü vardır; temizlik yapan, bekçilik yapan, bal yapan vs. arılar bellidir. Bir şehrin işleyişinden daha mükemmel bir düzen ve planlı hareketleri vardır.
Arı çeşitli çiçeklere konar, onların özünden yer, sonra onun karnında bal yaratılır. Koyunda, inekte süt yaratan Allah, arının küçücük bedenini bal makinesi yapar. Balın şifa vesilesi olduğunu, Allah Kur’an’ında bildirdiği gibi, tıbben de sabittir. Bütün bu işler tesadüf olabilir mi?
Zaten kâinatta her şeyin oluşunda, sayısız ihtimaller içinden en uygununun tercih edilmesi söz konusu. Mesela, Güneş’ten ışık geliyor fakat, sayısız dalga boyları arasından atmosferden geçen ışığın dalga boyu, canlıların görmesi için en iyi, gözüne uygun, bal arılarının yollarını bulabileceği ve ağaçların incecik yapraklarının fotosentez yapabileceği en uygun değil, tek uygun dalga boyunda ışıktır. Bu tesadüf olur mu!?.
…
Her şey Allah’ın Vacibü’l-Vücud sıfatına iki cihetle şehadet eder:
1- Her yaratılmış, şuurluymuş gibi mükemmel iş yapıyor. Kendileri aciz olduğu halde çok harika işler başarıyorlar. Demek ki onları bir sevk eden var.
2- Diğer yandan her varlık âlemdeki genel düzene uygun hareket ediyor. Mesela arı gibi küçük, şuursuz, kendini bile bilmeyen bir canlı dünyanın ekosisteminin devamı için kilit rol oynayacak şekilde hareket ediyor; bitkilerin aşılanması gibi çok önemli görevleri yapıyor. Hatta o görev yapmasa ekosistem çöker ve dünyada hayat biter. Ancak arı bunun farkında değildir ve dünyanın düzenini, sistemini ve mizanını bilmez. Saat gibi, bilgisayar gibi, harika işler yapar ama farkında değildir, bilerek yapmaz. Sadece kendisine çizilen hayat programını uygular. Bu özellikleriyle her şeyi bilen ve belli görevlere sevkeden, yani Alîm ve Kadîr olan Allah’ın canlı ayetleri olurlar.
Bunları ve arıların yaptıkları diğer mükemmel işleri görüp hâlâ tesadüften bahsedenlerin akıllarından şüphe edilir; ya da onlar kasıtlı olarak Allah’ın bu kudret ayetlerini gizleyip inkâr etmektedirler.
…
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Yedinci Şua isimli eserinde arıyı ve şahitliğini çok güzel anlatmış. Kısaca aktaralım:
Evet bal arısı fıtratça yaratılışa ve vazifece öyle bir mucize-i kudrettir (Allah’ın kudretinin bir mucizesidir) ki koca sure-i Nahl onun ismi ile adlandırılmıştır. Çünkü o küçücük bal makinesinin zerrecik başında, onun ehemmiyetli vazifesinin mükemmel programını yazmak ve küçücük karnında yiyeceklerin en tatlısını koymak ve pişirmek ve süngücüğünde canlı uzuvları tahrip etmek ve öldürmek hassasiyetinde bulunan zehiri, o uzuvcuğuna ve cismine zarar vermeden yerleştirmek nihayet dikkat ve ilim ile ve gayet hikmet ve irade ile tam bir intizam ve denge ile olduğundan şuursuz ve ölçüsüz olan tabiat ve tesadüf gibi şeyler elbette müdahale edemez ve karışamazlar. (Yedinci Şua 142-143)