Karınca ve arılar. Bu iki nev’in ortak yanları var. Hz.Üstad’ın tarifiyle “cumhuriyetçiler”. Yani iş bölümü ile adeta örgütlenmiş, düzenli, planlı programlı yaşayışlarıyla biri birlerine çok benziyorlar. Her ikisinin de toplu (sosyal) yaşama özelliği var. Yani yüz binlercesi bir yuvada beraber yaşıyorlar. Haberleşme, sinyalleşme, yön bulma, yön tayin etme özellikleri var. İş bölümü (vazife taksimi), uzmanlaşma var. Kraliçe arı var. İşçi arı var, bekçi arı var.
En önemlisi fertlerde şahsi menfaat yok, rekabet yok, mücadele yok, hodgam değiller.
Bir gaye ve maksat etrafında, fedakarane menfaatsız topluca çalışıyor ve 100 milyon senedir bu şekilde kavgasız, çekişmesiz mutlu halde yaşıyorlar.
Halbuki asırlardır insanoğlu aklıyla, ilmiyle, ilim adamlarıyla, tecrübesiyle yıllardır yoğun çalışma ve çabalamalarına rağmen ortak payda dediğimiz hak ve hürriyetlerin sağlandığı ve hukukların ihlal edilmediği, menfaat boğuşmalarının olmadığı huzurlu bir hayat standartını bulabilmiş değil.
İnsanlar Cumhuriyet rejimlerine yeni yeni ısınıyorlar. Çok ülkedeki Cumhuriyet isim ve resimden ibaret. Gerçek Cumhuriyet ise neredeyse hayal.
Peki bu birkaç milimlik boyları ve incir çekirdeği kadar beyinleri olan bu hayvanlar nasıl oldu da böyle bir düzeni kendi aralarında sağladılar ve cumhuri yaşamayı becerdiler?
Evrimcilere göre tesadüfen oldu… İnsanoğlunun aklıyla, ilmiyle, ilim adamlarıyla bulamadığını, yapamadığını, ilimsiz, kasıtsız, iradesiz kör tesadüfler yapmış. Buna kargalar bile güler.
Tesadüf denen muamma, bunu niye yapsın? Nasıl yapsın?
Karıncalar topluca iş bölümü ile yaşasın mı yaşamasın mı?.. Tesadüfün neyine?..Yaşasa ne olur yaşamasa ne olur? Yaşam nasıl olursa güzel olur? Nasıl olmazsa güzel olmaz?.. Tesadüf nereden bilsin… Toplu yaşam nasıl olur? Ortak bir gaye ile yaşamak nasıl olur? Yüzbinlerce canlı bir arada iş bölümü ile nasıl yaşar? Bu onların kafasına nasıl programlanabilir? Kör ve akılsız tesadüf nereden bilsin.?
Birde evrimciler karıncanın arıdan evrimleştiğini yani arının evrimleşerek karıncaya dönüştüğünü iddia ediyorlar. Halbuki bu evrimciler yaşam mücadelesinde evrimleşmenin daha mükemmelleşmeye doğru gittiğini söylüyorlardı.Burada iki yalanları ortaya çıkıyor.
Biri daha önceki evrim masallarında uçmanın, sürünen hayvanların uçma arzusundan sonra yeni uçan cinslerin (geceden sabaha hayali değişmelerle) meydana çıktığını söylüyorlardı.Yani uçma en son vaziyetti onlara göre. Karıncanın ise arıdan evrimleştiğini söylüyorlardı .Şimdi nasıl oldu, demek uçanlar daha önce arı olarak varmış ta sonradan evrimleşerek karınca olmuşlar. Yalan bir.
İkinci bir yalanları, havada, günlük güneşlik yerlerde uçarken, çiçekten çiçeğe konup mis gibi kokuları ve çiçek özünü alıp bal yapmak ve yemek varken ve böyle mükemmel ve üst düzey bir hayatta yaşamak varken bir kısım arı birden yere inmeyi, karanlık toprak altına girmeyi ve yerlerde sürüm sürüm sürünerek yiyecek toplayıp hamallık ederek hayatını sürdürmeyi tercih etmişlermiş. Burada evrimcilerin dediği gibi mükemmelleşmeye gitme yok daha mükemmelden geriye gidiş var. Etti yalanları iki.
Hiç bir akıllı uçup gezmek çiçek özleri yemek varken yerlerde sürünmeyi, artık kırıntı yemeyi tercih etmez. Yalancıda yalan çuval çuval at babam at.
Hadi diyelim bin bir muhalata rağmen tesadüfen bir cinste yani arıda kafasında nasıl olduysa program yazıldı ve sosyal yaşamları sağlandı, tamamen ayrı bir cins olan karıncada bu işi yapmak için tesadüfün müdahalesini ve aynı sanatı netice vermesini ne zamana kadar ve nasıl bekleyeceğiz. Tesadüfün tesir eli, başkaya müdahele imkanı yoktur ki. Ve diğer hayat şartları biri birine benzeyen mahlukattaki tevafukları elleri her yere gizlice ulaşan ve zerratı teshir eden hangi tesadüflerin maharetlerine bırakacağız.
Tesadüfün ihatası, ihatalı bir tasarrufa imkanı yoktur. Bir yerde yaptığını ikinci de tekrarlama imkanı ve ihtimali ve tesiri yoktur. Eşya arasında birliği temin edecek her yere ulaşacak bir basarı ve kudret eli yoktur.
Dünyanın şarkınde ve garbında biribirinden habersiz iki mektepteki öğrenciler tesadüfen aynı elişi sanatları yapsınlar bu mümkün mü? Asla ve kat’a duyulmamış görülmemiş.
Onun gibi, münkirler, tesadüfler her an her yerde, her zaman sürekli olarak aynı birbirine benzeyen mu’cizeler yaratmaya devam ediyor sonra bu işler oluyor mu diyecekler? Böyle bir ilme ilim denir mi? Böyle bir mantığa nasıl mantık diyeceğiz?.Böyle hadsiz muhale ihtimal veren bir akıl sahibini hiçbir akıl hastahanesi tedaviye almaz direk mezarlığa gönderir. Zira ölümcül bir hastalığa tutulmuştur o zavallı.
Evrimcileri asılsız evhamlarıyla ve masallarıyla gayya ve adem çukurunda bırakalım ve sadede dönelim.
İnsan aciz ve zayıf olup tek başına hayatını muhafaza edip ihtiyaçlarını karşılayamadığını görünce diğer insanlarla yardımlaşma ve dayanışma sayesinde toplu yaşamayı asırlarca sonra akıl ilim ve tecrübeleriyle becerebilmiş, mağaralardan çıkıp şehirleşmeye başlamıştır.
Arı ve karıncanın acz ve zaaf ve ihtiyaçlarını anlayıp toplu yaşamaya karar verecekleri akıl, ilim ve kabiliyetleri yoktur. Bu birbirinden habersiz ve ayrı dünyaların mahluklar olan arı ve karınca nev’indeki birlik, aynı tarz, aynı sanat ve aynı özellik Sani-i Hakimleri tarafından kafalarına ve vücutlarına konulan programlar sayesindedir.
Bu iki hayvan nev’indeki tevafuk ve hayatlarının cumhuri oluşu, kafalarına yerleştirilen harika program, üç bölümlü aynı şekildeki vücutlarındaki dakik san’at-ı acibeleri, Sani’leri’nin bir, tek, yekta, Alim-i Mutlak ve Kadir’i Mutlak olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde ispat eder.
Malumunuz, plan, program, programlama, kodlama, yerli yerine yerleştirme, fayda ve maslahatları gözetme ve aynı fiili yer yüzünün her tarafında, aynı tarzda aynı sanatta yapmak İhatalı bir İlim, Hadsiz bir Hikmet ve İhatalı ve her şeyi kuşatan bir tek Zat’ın hadsiz kudretiyle olabilir. Başka olamaz.
İlimsiz, İradesiz, plansız ve programsız, kodlama sanatını bilmez ve kodlamayı uygun yere yerleştirmesini beceremez, ihatasız, tesirsiz ve de eşyadan habersiz, her cihetten kör ve kabiliyetsiz tabiat, tesadüf ve esbap gibi şeyler, böyle harikalar harikası işlere, sahip çıkamazlar ve müdahele edemezler ve onların eseri olmasına hiçbir imkan ve ihtimal yok.
Sözü söz sultanına bırakıp son verelim.
“Evet, balarısı, fıtratça ve vazifece öyle bir mucize-i kudrettir ki, koca Sûre-i Nahl, onun ismiyle tesmiye edilmiş. Çünkü, o küçücük bal makinesinin zerrecik başında onun ehemmiyetli vazifesinin mükemmel programını yazmak ve küçücük karnında taamların en tatlısını koymak ve pişirmek ve süngücüğünde zîhayat âzâları tahrip etmek ve öldürmek hâsiyetinde bulunan zehiri o uzuvcuğuna ve cismine zarar vermeden yerleştirmek, nihayet dikkat ve ilimle ve gayet hikmet ve irade ile ve tam bir intizam ve muvazene ile olduğundan, şuursuz, intizamsız, mizansız olan tabiat ve tesadüf gibi şeyler elbette müdahale edemezler ve karışamazlar.(B. S. Nursi-Şualar 7 şua)