Risale Haber-Haber Merkezi
Yazar Muhsin Kızılkaya, Bülent Arınç'a yazdığı mektubunu Bediüzzaman Said Nursi'nin sözleri ile bitirdi.
Star gazetesinin Açık Görüş ekinde yazdığı "Bülent Arınç'a açık mektup" başlıklı yazısında Kızılkaya, Arınç'ın mütedeyyin ve Allah korkusundan tir tir titreyen, kul hakkına dikkat eden biri olduğunu ifade etti. Kızılkaya, Arınç'ın bugüne kadar Kürtlerle ilgili olumlu şeyler söylediğini ancak son konuşmasında “Kürtçe bir medeniyet dili değil” sözlerinin kendisini kırdığını hatırlattı.
Konuyla ilgili hayatından örnekler veren Kızılkaya, yazısının son bölümünü Bediüzzaman Said Nursi ile bitirdi:
"Biliyorum uzadı mektubum, ama bu münakaşanın bugünün işi olmadığına dair bir Bediüzzaman Seidê Nûrsî anekdotuyla bitireyim. Bediüzzaman bundan tam 104 yıl önce İstanbul’a geldiğinde sizin deyiminizle 'medeni' dil Türkçeyi bilmiyor, hayatını 'vahşi' dili Kürtçeyle idame ettiriyordu. İstanbul’da cami cami gezerek özellikle Kürt hamallara Kürtçe hutbeler okudu. Bu yüzden başı belaya girdi, 'İstanbul’un medeni kurallarına' aykırı davranıyor gerekçesiyle alıp tımarhaneye kapattılar. Sonra da kodese.... Çok sonra, tımarhanede yaşadıklarını 'Divan-ı Harb-i Örfi' adlı kitabının sonuna, 'Devr-i İstibdad ve Said-i Kürdi’nin Pençeleşmesi' başlıklı bir makaleyle ekledi. Ona göre, Kürtlüğünden dolayı ona 'deli' gömleğini giydirmişlerdi. Yazısının giriş paragrafı bu mektubun da son paragrafı olsun:
“Ben Kürdistan dağlarında büyümüşüm. Kaba olan ahvalimi Kürdistan kapanıyla tartmalı, hassas olan medeni İstanbul mizanıyla tartmamalısınız. Öyle yaparsanız, maden-i saadetimiz olan Dersaadet’ten önümüze sed çekmiş olursunuz. Hem de ekser Kürdleri tımarhaneye sevk etmek lazım gelir. Zira Kürdistan’da en revaçlı olan ahlak, cesaret, izzet-i nefis, salabet-i diniye, muvafakat-ı kalb ve lisandır. Medeniyette nezaket denilen emr, onlarca müdahenedir.”