Arkadaşlık vardır, öylesinedir. Aslında arkadaşlığın öylesinesi olmamalıdır! Çünkü arkadaşlık “arka taşlık”tır. Arkadaş dayandığın taş değilse, dayandığında yıkılıyorsa, o arkadaş değildir. Hele dost, hiç değildir.
Arkadaş vardır. Taşlık görevini yapmak için kendi arkasındaki taşlara bile karşı çıkar. Kendi dayanak noktasını dahi sarsar insan için. Hakkını gözetmek için kendi hakkından feragat eder.
Arkadaş vardır. Tam bir taştır arkanda, yıkıldığın an Allah tarafından sana gönderilen bir moral kaynağıdır.
Arkadaş vardır. Bildiğin; fakat uygulamadığın bilgileri hatırlatır. Yani sırtındaki akrebi gösterir. Öldüresiye kadar uğraşır. Ve insan çoğu zaman anlamaz bu iyilikten, “kendisine baksın” der. O taşa en büyük hıyaneti yapar. Ve ‘haklıydım’ der, küser! Bir arka taşını devirir insafsızca…
Arkadaş vardır, artık insanın mutluluğu onun mutluluğudur; insanın üzüntüsü onun üzüntüsüdür. Artık insana fâni olmuştur. “Ben”i yoktur, “biz” vardır; hatta artık “Sen” vardır. Hep muhatabını düşünen bir felsefesi vardır. Ve artık o arkadaş değildir. Dosttur, senle hemhal olmuş sendir. Ve o artık dosttur.
Arkadaşlığın, uhuvvetin, kardeşliğin ulvî mahiyetini anlayan ince ruhlu fedakâr bir dosttur.
Artık o dereceye gelir ki, arka taşın sana kızsa, bağırsa, dövse, mahvetse kırılmaz olmuşsundur.
Artık sen de onun gibi taşlaşmış, sağlam kırılmaz olmuşsundur. Ve seni taşlaştıran, adam eden, yine o arkandaki taştır. Bu yüzden hadislerde iyi arkadaş şiddetle tavsiye edilmiştir. Ve körle yatan, asırlardır şaşı kalkmıştır. Kötü arkadaşla da, taş olabilecek kabiliyetteyse muhabbet devam edilebilir. Yoksa irşad olmazdı.
Arkadaş dostluk seviyesine gelince, artık kayalaşmıştır. Kimin haddine ki, o kayayı devirsin. Şeytan yakınlaşamaz dahi olmuş, nefis ‘bunları kandıramam’ der olmuştur! Bütün arka taşlarınıza dayandığınız gibi, bırakın onlar da size dayansın ve muhabbet kıvılcımlarıyla dostluk ateşi kurulsun, şeytanın ve nefsin o şiddetli ateşi söndürmeye iktidarı olmasın.