Arnavutluk’ta Enver Hoca dönemi ve sonrası

Abdulkadir MENEK

1925 yılında Ahmet Zogu ile başlayan ve yirmi yıl kadar süren bir dönemin ardından Enver Hoca 1945 yılında, 2. Dünya Savaşının ardından yönetimi ele geçirerek tam bir komünist diktatörlük kurdu. Enver Hoca’nın mutlak bir baskı ve zulüm üzerine kurduğu yönetimi 1985 yılındaki ölümüne kadar ve kesintisiz olarak kırk yıl kadar sürdü.

Enver Hoca, yönetimi boyunca bütün dinlere karşı amansız bir savaş açtı. Özellikle halkın büyük bir çoğunluğunun Müslüman olması sebebiyle, İslam dinini Arnavutluk topraklarından tamamen silmek için her türlü yola başvurdu.

Okullarda tam bir “Ateizm” eğitimi verilmeye başlandı. Ülkenin resmi inancının da ateizm olduğu bütün dünyaya ilan edildi. Din lehinde en küçük bir çalışma ve gayrete müsaade edilmedi ve buna teşebbüs edenler de sorgusuz ve sualsiz bir şekilde şiddetle cezalandırıldı.

Enver Hoca’nın kırk yıl süren din düşmanlığı ve ateizm gayretleri sonucu maalesef halkın dini inançları büyük ölçüde tahrip edilmiş ve dini kimliği önemli düzeyde ortadan kaldırılmıştır.

1908 yılında doğmuş olan Enver Hoca, Müslüman bir aileden geliyordu. Almış olduğu eğitimin etkisi ile komünist ideolojiyi benimsemeye başladı. Çok fanatik bir Stalin hayranı olan Enver Hoca, bu dönemde Sovyetler Birliği ile çok sıkı ilişkiler kurdu. Stalin’den daha fazla Stalincilik yaptığını söyleyenler mevcuttur. Arnavutluk’u Varşova Paktı’na üye yaptı.

Stalin’in ölümünden sonra bu ilişkilerde belirgin bir durgunluk gözlenmeye başlandı. Sovyetler Birliği’nin 1968 yılında Çekoslovakya’yı işgalinin ardından Varşova Paktı’ndan ayrıldı. Bu dönemde Çin ile yakın ilişkiler kurmaya başladı.

Enver Hoca, 1978 yılında Mao’nun ölümünden sonra, bu ülkenin Mao’nun çizgisinden çıktığını iddia ederek Çin’den de uzaklaşmayı tercih etti. Kendi içine kapanmaya ve kendine mahsus bir komünizm rejimi uygulama stratejisi izledi. Bu dönemden sonra Komünist ideolojiyi benimseyenler arasında “Enver Hocacılar” diye bir grup ortaya çıkmaya başladı.

Enver Hoca, camiler başta olmak üzere ülkede bulunan bütün ibadethane ve medreseleri yıktırdı. Bu dönemde sadece Tiran’da kırktan fazla cami bulunuyordu. Üstün sanat yapısını beğendiği için Ethem Bey Camisini yıktırmamış ve burayı da müze olarak kullanmıştır. 18. Yüzyılda yapılan Ethem Bey Camisi 1990’lı yıllarda yeniden camiye çevrilmiş ve yakın zamanda da TİKA tarafından restore edilmeye başlanmıştır. Bu ziyaretimiz esnasında restorasyon çalışmaları devam ettiği için İskender Bey Meydanına bakan bu caminin içini görebilme imkanına sahip olamadık.

Komünist rejim başlamadan önce Arnavutluk'taki her yerleşim bölgesinde hizmet veren camiler varlığını sürdürürken, dini hürriyetlerin yeniden tanındığı 1990’lı yıllarda ayakta kalabilen cami sayısı sadece elliydi. Bu camilerde farklı amaçlarla kullanıldığı için yıkılmaktan kurtulan camilerdi. Bu camiler de yeniden restore edilerek peyderpey hizmet vermeye başladılar.

1945 yılından itibaren Enver Hoca döneminde hiçbir Arnavut’un Hacca gitmesine izin verilmedi. Cuma namazını kılmak neredeyse imkânsız hale getirildi. Ramazan aylarının açık bir şekilde ihya edilmesi yasaklandı. Çok katı ve acımasız bir dinsizlik politikası uygulanmaya başlandı.

Enver Hoca, 11 Nisan 1985'te ölünceye kadar yönetimde kaldı. Ondan sonra Cumhurbaşkanlığına Ramiz Alia seçildi.

Sovyetler Birliği'nde başlayan değişim rüzgârlarından en son etkilenen Doğu Avrupa ülkesi Arnavutluk olmuştur. Ülke yönetiminin, halkın dışarıyla bağlantısını kesmesinin ve dünyadaki gelişmelerden doğru bir şekilde haber almasını engellemesinin bunda büyük etkisi olmuştur. Temmuz 1990'ın başlarında Tiran'da bazı kişilerin yabancı büyükelçiliklere sığınması olaylarına kadar görünürde ciddi bir olay yaşanmamıştı.

Arnavutluk Cumhurbaşkanı Ramiz Aliya, ilk başlarda rejimi muhafaza için bazı adımlar atmaya çalıştı. Ancak meydana gelen olaylar ve halkın da çok yoğun bir şekilde ve çeşitli vesilelerle rahatsızlığını ifade etmeye başlaması, çok hızlı bir şekilde reform yanlısı bir politika izlenmesinin yolunu açtı. Farklı görüşte bazı partilerin kurulmasına izin verildi. Yönetimi eleştirmeye başlayan bazı yayın organları da yayınlanmaya başlandı.

Ramiz Aliya pazar sistemine dayalı bir ekonomik modeli uygulamaya koydu. 22 Mart 1992’de yapılan genel seçimlerden, tavrını demokrasiden yana koyan Demokrat Parti zaferle çıktı. Ramiz Aliya istifa etmek zorunda kaldı ve Demokrat Parti Genel Başkanı Sali Berişa Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Bu seçim ile birlikte Arnavutluk’ta yeni bir dönem başlamış oldu.

Son yıllarda, yapılan bunca tahribatın ardından, dini anlamda bazı çalışmaların yapıldığı görülmektedir. Başkent Tiran’ın merkezi bir bölgesinde, temeli 2015 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından atılan Namazgâh Camisinin inşaatı devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yaptırılan cami, dört minareli ve Balkanların en büyük camisi olacak şekilde inşa ediliyor.  Bu yılın sonlarında ibadete açılması planlanan camide on bin kişi aynı anda namaz kılabilecek.

Misyoner grupların da bu ülke de çok ciddi faaliyetleri bulunmaktadır. Dinsizlik propagandasının etkisi altında kalan ve bu süreç içinde İslam’dan uzaklaşan çok sayıda insanı kazanmak ve kendi dinlerini kabul ettirmek için Katolik ve Ortodoks gönüllülerin büyük meblağlar harcayarak yaptıkları çalışmaların etkili sonuçlar verdiği de ifade edilmektedir. Arnavutluk'un güney kesimlerinde Yunanistan hükümetinin de desteği ile Misyoner gruplar tarafından, yüzde doksanı Müslüman olan ve camisi bulunmayan bazı köylere bile kiliseler yapılmış ve çalışmalar aralıksız bir şekilde devam etmektedir.

Arnavutluk, son yıllarda hem ekonomik ve hem de sosyal alanda önemli atılımlara imza atmaya çalışıyor. Avrupa Birliği ile çok iyi ilişkiler kurmuş durumda. Arnavutluk vatandaşları, Avrupa Birliği ülkelerinde vizesiz seyahat etme hakkını elde etmiş durumdalar. 2009 yılında NATO üyesi olarak kabul edildi.

Arnavutluk dışında; Kosova, Makedonya, Yunanistan, Karadağ ve Sırbistan’da da çok sayıda Arnavut kökenli insan yaşamaktadır. Bu nedenle sosyal ve siyasal etkisini sadece kendi sınırları ile ifade etmek yetersiz kalır. Arnavutça bilen bir kişinin bu sebeple hiçbir yabancılık çekmeden bütün Balkanları gezebileceği ifade edilmektedir.

Türkiye’de de yüzbinlerce Arnavut kökenli insanın hayatına devam ettiği bilinmektedir. Osmanlılardan beri Arnavutluk’tan göçmen olarak İstanbul’a gelenlerin yoğun olarak yerleştiği bölgeye Arnavutköy isminin verildiği bilinmektedir.

Çok sıkı bir kültürel etkileşim sonucu Arnavut kaldırımı, Arnavut ciğeri, Arnavut böreği, Arnavut biberi gibi tabirler Türkçe ’de çok kullanılmaya başlanmıştır. Son yıllarda Türkiye ile de çok önemli ekonomik antlaşmalar imzalanmış, ülkemiz ile olan ticaret hacmi, önemli oranda yükselmiştir.

İslamiyet’i esas manasına ve ruhuna uygun bir şekilde ve bütün ülkede bir sistematik dâhilinde anlatacak gayretli insanlara ihtiyaç bulunmaktadır. Aslen bu bölgenin bir evladı olan Mehmet Akif’in dediği gibi;

“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” mısralarında ifade ettiği hakikate, bütün Avrupa ve dünya ile birlikte Arnavutluk’ta çok bariz bir ihtiyacın olduğu görülmektedir. Bu büyük misyonu üstlenmek için de şu anda Türkiye’den ve bu ülkenin insanlarından başka bir alternatif görünmüyor.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.