Kilo artışı çoğu zaman bazı hastalıkların bir bulgusu olarak ortaya çıkar. Toplumda bu durumun göz ardı edilip kilo artışının sadece aşırı yemekten kaynaklandığı düşüncesi hastaneye başvurunun ve tanının gecikmesine, şişmanlığın kişinin kendi kendine yaptığı bir hata gibi algılanmasına yol açabilir. Peki nedir bu rahatsızlıklar? İstanbul Cerrahi Hastanesi’nden Diyetisyen Esra Serinan yazdı...
Kilolu kişilerdeki çaresizlik ve kolaya kaçma arzusuna bir de mucize gibi sunulan zayıflama yöntemleri eklenince bu kişiler kolayca zayıflayabileceklerini sanırlar. Bu nedenle fazla kiloların kaynağını araştırmaktan uzak dururlar. Hatta kişiler beslenme bölümüne başvurduklarında bazen kilo artışlarının nedeninin sigarayı bırakmak veya aşırı yemek olduğunu savunarak gerekli basamakları yerine getirmekte isteksiz davranırlar. Diğer tıbbi nedenleri bilemeyerek kendi kendilerine tanı koyma eğiliminde olurlar. Oysa ki her hastalıkta olduğu gibi sebep endokrinoloji gibi bölümlerde araştırılmalı ve sonuca yönelik tedavi yapılmalı.
Örneğin polikistik over hastalığı, hipotiroidi gibi hastalıklar da kilo artışı yaparlar ve diyet ile düzelmezler. Bu nedenle bu hastalıkların tedavileri beslenme-diyet bölümü ile diğer gerekli bazı bölümlerin koordinasyonunu gerektirir. Eğer kilo artışı tedavisinin bu şekilde yapıldığı konusunda bilinçlenme sağlanırsa tedavide aynı oranda başarı elde edilir. Kişiler kilo fazlalığı nedeniyle beslenme-diyet bölümüne başvurduklarında diyetisyenin bu kişileri akabinde endokrinoloji, dahiliye, jinekoloji gibi bölümlere de yönlendirerek ilgili doktor tarafından gerekli muayene ve tetkiklerin gerçekleştirilmesini istemesi bu nedenledir.
Kilo Artışının Sebepleri
Kişiler beslenme bölümüne başvurduklarında daha ziyade besinleri ne kadar çok veya az tüketmekte oldukları, besin tercihleri, toplam kilo miktarı gibi konulara odaklanırlar. Bu noktada diyetisyen tarafından kilo alımıyla ilgili olabilecek diğer bazı soruları da cevaplamaları gerekir. Dolayısıyla kişi beslenme ve diyet bölümüne başvurduğunda kilo artışının yanı sıra dikkat çeken diğer bazı bulgular da önem kazanır. Bunlar adetlerde düzensizlik veya adet görmemek, aşırı yorgunluk, kabızlık, yeterli sıvı içmemeye rağmen susamamak, aşırı uyumak veya uykusuzluk, libidoda azalma, üşüme veya vücut ısısında artış, normal dışı tüylenme ve sivilcelenme olabilir.
Ayrıca sigara, alkol ve ilaç kullanımı da kiloyu etkileyebilir. Açlık veya tokluk sırasında kan şekeri ile insülin hormonu arasındaki dengesizlikler, hiperinsülinemi, hipoglisemi, insülin direnci, Cushing Sendromu gibi kilo artışı yaratabilecek diğer bazı hastalıklar da bu sayede ortaya çıkarılır ve gecikmeden tedavisine başlama şansı doğar. Bazen farklı hastalıkların tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar da yan etki olarak kilo artışına katkıda bulunabilirler. Bazı alerji ilaçları, bazı antidepresanlar, epilepsi tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, steroid tedavisi gibi yan etki olarak kilo artışı yapabilecekler arasındadır.
Neden Acıkırız?
Doymak veya acıkmak vücutta çok çeşitli mekanizmalarla yönlendirilir. Başka bir deyişle insan, midesi ile değil ancak hipotalamus onay verirse doymuş sayılır: Tıpkı göz ile değil; göz sayesinde beyine iletilen bilginin algılanması sayesinde gördüğümüz gibi, beyine çok yakın olan hipotalamus sayesinde doyar veya acıkırız. Ağız, mide, bağırsak, tüketilen gıdalar ise bu sistemde sadece bir aracıdır. Hipotalamus doyma veya acıkma merkezlerinin olduğu bir salgı bezidir ve yeme merkezi dahil birçok metabolik dengeyi yönetir.
Hipofizin üstünde yer alan hipotalamus; besin alımının yanı sıra, su alımı, vücut ısısı, kalp-damar sistemi, libido düzenlenmesi gibi önemli işlevleri yönetir. Ayrıca güçlü bir sinir iletim ağına sahiptir, bilgiler hipotalamusa bu sayede aktarılır ve vücudun gerekli bölgelerine iletilir. Dolayısıyla eğer yenilen veya içilen sıvılarla ilgili bilginin hipotalamusa iletim zincirinde bir bozukluk varsa aşırı yemek veya tam tersi iştahsızlık oluşabilir. Üzerinde birçok araştırmanın devam ettiği hipotalamusun halen netlik kazanmamış yönleri olsa da obezite nedeniyle başvuran kişilerde bazı açılardan ele alınması mümkün olabilir.
İştah Bilmecesi
Kan şekerinin düşüyor olması, yetersiz sıvı tüketimi gibi durumlar hipotalamusun harekete geçmesi için neden olabilir. Hipotalamusun kendine özgü bir lisanı vardır ve salgıladığı hormonlar veya etkileşimde olduğu bazı moleküller bu lisanın sözcükleri gibi kabul edilebilir. Örneğin serotonin, hipotalamusu etkiliyerek iştahı azaltıcı etki yapar. Stres, sıkıntı ise serotonini azaltabilir ve iştah açılabilir. Bu etki aynen hipotalamusun kan basıncını, vücut ısısını düzenlemesi gibi kişiden bağımsız olarak (istem dışı) meydana gelir, başka bir deyişle vücudun strese karşı yanıtı hipotalamus aracılığıyla, sizin o anda değiştiremeyeceğiniz şekilde kendiliğinden oluşur.
Bu nedenle hipotalamusun iştahı aşırı açmaması için stresten olabildiğince uzak durmak ve kan şekerini düşürmeyecek şekilde sık sık, küçük porsiyonlar şeklinde beslenip yeterince su tüketmek başlıca tedbirlerdir. Metabolik hastalıkların yanı sıra egzersiz yokluğu da başlı başına bir kilo artışı nedenidir. Tedavisi egzersizden ibarettir. Egzersiz yerine geçen başka bir tedavi veya ilaç yoktur. Bu nedenle besin tüketmemek egzersiz yokluğunu telafi etmez. Kaslar her geçen gün zayıflamaya ve vücuttaki deformasyonlar artmaya devam eder.
Tedavinin Süresi
Kilo artışının tedavi süreci, araştırma aşamaları sonrasında şekillenir. Örneğin gebelik sürecini kısaltmak gibi bir seçeneğin tıbben mümkün olmaması gibi, zayıflama sürecinde de aynı şekilde bir pazarlık tıbbi açıdan olası değildir. Süreçleri artı ve eksileriyle kabullenmek gerekir. Aksi takdirde kişinin tercih ettiği yaşam şekliyle zayıflaması bir yana her yıl ortalama 5-15 kg alması kaçınılmaz olabilir.
İnsülinin kilo almaya etkisi
İnsülin; kan şekerini düşürerek normal seviyede tutan ve pankreastan salgılanan hormondur. Kan şekeri normal olsa bile insülin hormonunun kanda normalden yüksek seviyede olması şişmanlığı artıran bir durumdur. Bu durum sadece kan şekeri ölçülerek anlaşılamaz. Dolayısıyla kan şekerinin normal olduğu düşünülerek insülin seviyesinin kontrol edilmemesi, şişmanlık nedenlerinden biri olan aşırı insülin salgısının tespit edilmemesine neden olabilir.
Bu nedenle kilo artışından yakınan bireylerde kan şekeri ile birlikte insülin seviyesinin de ölçülüp kontrol edilmesi fayda sağlar. Açken ve tokken vücudun belirli miktarda insülin salgılaması sağlıklı bir vücut için gereklidir. Açken normalden fazla insülin salgılanmasına 'açlık hiperinsülinemisi', tokken fazlaca insülin salgılanmasına ise 'tokluk hiperinsülinemisi' denir. Hiperinsülinemi; tokluğun ilerleyen saatlerinde kan şekerini fazlaca düşürebilir. Kan şekerinin normalin altında olmasına kan şekeri düşüklüğü veya hipoglisemi denir.
Hipoglisemi iştahı açar, tatlı ve hamurişi tüketme isteği yaratır. İnsülin direnci; vücutta pankreastan salgılanan insüline karşı direnç olduğu anlamına gelir. İnsüline karşı direnç olursa insülinin kan şekerini düşürücü etkisi azalır ve vücut kan şekerini dengelemekte zorlanmaya başlar. İnsülin direncini aşmak için pankreas bir süre normalden daha fazla insülin salgılayıp çözümlemeye çalışır fakat bu da hiperinsülinemiye yol açar. Hiperinsülinemi ve insülin direnci gibi problemler tedavi edilmediğinde tip-2 diyabete dönüşebilir ve kişinin şişmanlamasına yol açarlar.
Kan şekeri ile insülin salgısı arasındaki ahengin bozulmasından kaynaklanan şişmanlık daha çok bel çevresinde ve hızla gerçekleşebilir, yemek sonraları uyuklama, halsizlik gibi belirtiler yaratabilir. Henüz tip-2 diyabete dönüşmemiş hiperinsülinemi ve insülin direnci gibi problemlerin tedavisi ihmal edilmemelidir.
caferuj