Çok korkuyorsun biliyorum. Çok endişe ediyorsun geleceğinden. Ama artık zamanı geldi. Birazdan... Birazdan öğreneceksin gerçeği.
Tüm kâinatı hatta paralele evrenleri kuşatan ihtiyaçlarını temin etmek, eğer senin âciz omuzlarına yüklenseydi; bir salyangoz kadar güçlü, bir kelebek cüssesince zengin olamazdın biliyorsun.
Güneşi oraya koyamazdın mesela. Her hareket edeni, her devr-i âlemi her an, şu andaki ve sonraki andaki yerine de koyamazdın.
Bütün Samanyolu Galaksisinin unsurlarını bırak ellerinle, hayal gücünün abartılı kurgularıyla bile böyle intizamlı inşa edemezdin.
Artık zamanı geldi... Bunu çok iyi bildiğine eminim. Yapamadıkların ve bilemediklerin fısıldıyor sana gerçeği.
Sirius-B yıldızı 3 saniyede bir kendi ekseni etrafında dönerken seyretseydin, başın dönerdi, serseri bir göktaşı gibi kafanı hakikatin yalçın kayalıklarına çarpardın.
Hücreler alemine seyahat ettiğinde, bir tek “hüceyrene” bile malik olamayacağını on yıllar önce öğretmemiş miydi sana bir Âyet-el Kübrâ?
Mandalina ki, o şeffaf su balonunun üstündeki koruyucu kabuğu sen örmedin? Portakal ki, o lezzet deposuna üşütmeyen serinleticiliği, o şifabahş vitaminleri de sen eklemedin!
Demiştim ya, yine diyorum. Artık zamanı geldi. Bahar mevsiminin ya da gök taşı yağmurunun zamanı gelişi gibi geldi artık zamanı.
Hastalandığında hücrelerine dokunan ve her dâim damarlarında gezinen o gaybi eli inkar etmenin hiç bir anlamı kalmadı.
Mesela akyuvarlar, o dahice savunma stratejilerini senin okullarından ya da tesadüf bulaşıklı kitaplarından öğrenmedi.
18 yaşında bile hayatın hızına yetiştiremediğin o çocuklarının vücutlarındaki organlar var olur olmaz, en zor işleri başardılar. Ve o davranışlar, senin tek gözlü eğitiminin istendik davranışları değildi.
Güneşi kendine göre çekip çevirecek o kudret, gözündeki sarı beneğin olmayan ellerinde olmadığı gibi; gözü kendine göre inşa edecek o ilim de güneşin olmayan zekasında yoktur.
Mesela, Vega yıldızı o çok uzaklardaki, ama senin varlığın için o çok gerekli yerinde olmasaydı, belki de kâinatın cazibe ve dâfia temellerinden birisi sarsılacak; bütün cesim kütleler iç içe yapışarak leğendeki bir hamur yığını olacaklardı belki de.
Güneşin helyum ve hidrojen dönüşümlerini mutfakta oluşturmadı annen mikser makinesiyle. Ve 150 milyon km. öteden 8 saniyede gözlerine yürüyen ışığı, ellerinden tutup da getirmedi baban.
Artık zamanı geldi. Gözlerindeki mahmurluk, en yücesinden uyandığının emmaresidir, zinhar uykulara daldığının değil.
Hakikatleri kendinden dahi saklayamayacağın gün geldi. Söylenilen her rahmâni söz çiçek açacak ruhunda. Duyduğun her nûrani kelam temizleyecek zihnini.
Ölüm bile gülümseyecek karanlıkların arasından bir güneş gibi. Korkuların tevekküle kanatlanacak iman kozanı daha sağlam ördüğünde.
Artık zamanı geldi. Ömrünün en olgun taneleri inerken saçlarına, kalbinin tik takları gösterirken hazan vaktini; düşüncelerin yol alacak hakikatin mehtabında
Ve sana düşer rengârenk secdeler en şükürlüsünden; bir kaç adım da olsa O’na varışlarının şerefine! (OD)