Asıl mesele Kur'an'ı anlayıp, yaşamaktır

Kur'an-ı Kerim'in mesajlarının çok net olduğunu ifade eden araştırmacı yazar Abdullah Yıldız

Kur'an-ı Kerim'in mesajlarının çok net olduğunu ifade eden araştırmacı yazar Abdullah Yıldız, ''Allah Resulü'nün ashabına öğrettiği ve ashabının da anladığı biçimde Kur'an'ı anlamak ve yaşamak lazım. Ashabın yaklaşımı son derece sade, son derece yalındır. Kur'an'ın mesajları çok nettir, bunları sahabenin netliği ve yalınlığı içinde okuyup anlayıp Ya Rabbi, işittim anladım ve hemen uyguluyorum, diye yaklaşmak lazım. Böyle bir sadelik içinde Kur'an-ı Kerim'i anlamak lazım'' dedi

Yapılan araştırmalarda Türkiye’de hemen hemen herkesin evinde Kur’an-ı Kerim ve meali bulunuyor. Onu evimizin en güzel köşesine koyduğumuz ve güzel muhafazaların içinde asmamız güzel bir durum. Ancak esas olan onu okuyup anlamak ve emirlerini hayatımıza tatbik etmektir. Kur’an’dan uzak olmanın maddi ve manevi boyutunun verdiği zararları araştırmacı yazar Abdullah Yıldız ile görüştük. Yıldız, “Türkiye ve dünya Müslümanları Kur’an’dan uzaklaştıktan sonra gün yüzü görmediler.” dedi.

Son yıllarda Kur’an okuma oranının orta ve üst yaş kesimlerinde azaldığını görüyoruz. Peki, Kur’an’dan uzaklaşmakla Müslümanlar neler kaybediyor?
 
Kur’an’la ilişkimiz noktasında Üstad Sezai Karakoç’un bir ifadesi var. O der ki “Müslümanlar Kur’an’dan uzaklaştı uzaklaşalı gün yüzü görmediler”. Evet gerçekten Türkiye ve dünya Müslümanları Kur’an’dan uzaklaştıktan sonra gün yüzü görmediler. Kur’an’dan uzaklaştıkça, vahdetimizi kaybettik, Kur’an’dan uzaklaştıkça hassasiyetlerimizi ve duyarlılıklarımızı kaybettik. Kur’an’dan uzaklaştıkça namaz bilincimizi ve ibadet bilincimizi kaybettik. Dua bilincimizi kaybettik, tembelliğe ve miskinliğe vurarak her şeyi Allah’a havale ettik. Haccımız turistik bir seyahate dönüştü. Ümmet olarak başımıza gelen tüm felaketlerde sosyal hadiseler, ekonomik krizlerin payı olsa da esas neden Kur’an’dan uzaklaşmamızdır.
 
KUR’AN-I KERİM MEZARLIKTA OKUNMAK İÇİN İNMEMİŞTİR
Rahmetli Mehmet Akif Ersoy’un yıllar önce nerdeyse yüzyıl önce yakındığı durum hiç değişmişe benzemiyor. Mehmet Akif; “Lafzı muhkem yalnız anlaşılan Kur’an’ın / zira birçoğumuz farkında değil mananın / Ya açar nazmı celilin bakarız yaprağına / ya üfler geçeriz bir ölünün toprağına / inmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin / ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak İçin”
 
Maalesef Türkiye’de Kur’an’la ilişkimiz nazmı celili açıp yapraklarına bakmaktan öteye geçmiyor. Mananın hâlâ farkında değiliz. Anlamanın, kavramanın Kur’an’ın mesajını anlayıp hayata aktarmanın farkında değiliz. Ümmet olarak halimizi resmeden bir ayeti kerime var: Furkan suresinde Rabbimiz, Allah Resulü’nün (sav) kıyamet gününde ümmetinden şikayetçi olacağı bir hususu şu ayetle bize bildiriyor ; “Ve Resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur’an’dan ayrıldı (Kur’an’ı terk etti).”
 
Kur’an’ı Kerim’i anlamak için günümüzde Müslümanlar yeterince gayret sarf ediyor mu? Ve Kur’an’ı anlamak için doğru bir yaklaşım sergiliyor muyuz?

‘Kur’an-ı Kerim’i anlamak’ denince günümüzde maalesef şöyle bir yaklaşım ortaya çıkmaya başladı. ‘1400 yıldır Kur’an-ı Kerim anlaşılmadı, ilk defa biz anladık’ diyen insanlardan ve gruplardan geçilmez hale geldik. Günümüzde en çok düşülen hata budur Hz. Ömer’in ifadesiyle bunu temellendirmek daha doğru olur.
 
Hz Ömer der ki; “Siz Kur’an’ı kendinize uydurmayın. Kendinizi Kur’an’a uydurun. Kim Kur’an’ı kendisine uydurursa Kur’an onu cehenneme kadar sürükler. Ama kim de kendisini Kur’an’a uydurursa Kur’an onu Firdevs cennetine kadar götürür.” Şimdi günümüzde düşülen hata budur.
 
HAYATIMIZI KUR’AN’A GÖRE TANZİM ETMEK ZORUNDAYIZ
Günümüzde Müslüman dünyanın entelektüelleri, yazarları, çizerleri ve ilim ehli olan âlimler maalesef modern dünyanın ürettiği bir takım fikirlerin, düşüncelerin, bir takım ideolojilerin ve ideolojik yaklaşımların hatta bazı felsefi sistemlerin bazı ‘izm’lerin çok ciddi anlamda etkisinde kalıyorlar. O söylemler açısından Kur’an’a yaklaşıyoruz ve Kur’an’ı bizim kafamızda yatan ve etkisinde kaldığımız düşünce kalıpları açısından okumaya ve uydurmaya çalışıyoruz. Oysa biz her türlü haliyetimizi her türlü ilişkimizi bütün yaşamakta olduğumuz hayatın alanlarını, bütün sahalarını Kur’an’a göre tanzim etmek zorundayız. Allah Resulü (sav) yaşayan bir Kur’an’dı.

Kur’an’sız bir hayat düşünmek mümkün müdür? Kur’an’sız bir hayatın sonu nasıl olur?

Allah gani gani rahmet eylesin Ali Ulvi Kurucu Mehmet Akif’in iki mısralık bir beytine bir ilave yazıyor. Mehmet Akif şöyle diyor “Allah’a dayan(güven), sa’y’a (gayret, çalışma) sarıl, hikmete ram (boyun eğ, itaat et) ol. Yol varsa budur ancak, bilmiyorum başka çıkar yol” der buna Ali Ulvi Kurucu şöyle bir nazire yazar “Allah’a dayan, gâyene tevfîkini versin, Kur’an’a sarılmazsan eğer ye’se düşersin!” hakikaten Kur’an’ı gereği gibi okuyup gereği gibi yaşamazsak ye’se düşmemek imkansız olur. Yeise düşmek çağımızın en önemli hastalığıdır.
 
KUR’AN’IN ANLAM DERİNLİKLERİNE DOĞRU YOLCULUK BİTMEZ

Türkiye’de güzel bir geleneğimiz var bütün çocuklarımıza Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okumayı öğretiriz. Ama bu ilk küçük adımdır. Biz burada bırakırsak gençlerimizin temasını Kur’an’la kurmuş olmayız. Yani Kur’an’la ilişkilerini sağlamış olmayız. Kur’an’ı Kerim’i yüzünden okumayı öğrettikten sonra biraz da düzgün okumayı ondan sonra da manasını anlamayı hatta yarı tefsir yarı meal dipnot açıklamalı mealleri okutmamız lazım. Tabiî ki Kur’an’ın anlam derinliklerine doğru yolculuk bitmez. Hani bir ifade vardır “Tüm kitaplar tek bir kitabı anlamak için yazılır”. Kur’an’ın bütün ayetleri; hayatımıza hayat katacak, hayatımıza anlam katacak hayatımızı tepeden tırnağa Allah’ın razı olacağı biçime dönüştüren ilkeler içermektedir. Allah (cc) “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman Allah’ın ve Peygamber’in çağrısına olumlu karşılık verin” diye buyuruyor. Buna ilk icabet noktasında gençlerimizi öncelemek lazım.
 
Özellikle gençleri farklı yollara çekmek için çalışmalar yapılıyor. Gençleri bu tür tehlikelerden kurtarmak ve onları Kur’an’la tanıştırmak için neler yapılmalıdır?
 
Gençler çok önemseniyor ve önemsenmeleri de lazımdır. Çünkü gençler değişime açık olan insanlardır. Biz Allah Resulü’nün (sav) hayatına baktığımızda ona ilk iman edenlerin ve etrafını çevirenlerin çoğunlukla gençlerden oluştuğunu hatta onun etrafındakilerin yaş ortalamasının yirmi beş olduğunu söyleyebiliriz.

Hazreti Musab bin Umeyr'ler, Sa’d bin Ebi Vakkas'lar çok genç insanlardı. Biz modern dünyadaki bazı kategorileri hemen kabul ediyoruz. Gençlere ayrı, kadınlara ayrı, kızlara ayrı hitap ediyoruz. Oysa Kur’an’ı Kerim’de ey gençler, ey kadınlar ya da ey kızlar gibi bir hitap yoktur. Ondaki hitap ey Mü’minler, ey insanlar, ey iman edenlerdir.
 
Değişim noktasında küresel ve yerel sistem derken buradaki kastım küresel ve yerel anlamdaki fesat medeniyetini kast ediyorum. Şeytani anlamda özellikle gençliği bir tüketim kölesi haline getiren ve ürettikleri yaşam biçiminin tüketicisi olarak gençlik kesimini görüyorlar. Çünkü gençler yeni üretilen her şeye çabucak adapte oluyorlar. Bu noktadan tabi ki gençlerimizi Kur’an’la buluşturmalıyız, gençlerimizi Kur’an’ın özellikle manası ve anlamıyla buluşturmak ve Kur’an’ı hayatlarına aktarmaları konusunda onları öncelemek tabiî ki gereklidir.

HESAP VERMEKTE ÇOK ZORLANACAĞIZ

Kur’an’ı çok seviyoruz. Alıyoruz öpüyoruz, evimizin en güzel köşesine asıyoruz, güzel motifli muhafazaların içine koyuyoruz. Kütüphanemizin en güzel yerine yerleştiriyoruz. Ramazan ayında bir hatim indirsek de anlamadan geçip gidiyoruz. Fakat Kur’an’la ilişkimiz onu mehcur bırakmaktadır. Biz Kur’an’ı okuyoruz ama asıl önemli mesele onu anlayıp yaşamaktır. Şu an Kur’an’ı okuyoruz peki yaşıyor muyuz? Yaşamak için anlamak lazım. Esasen okumak anlamak içindir, anlamak da yaşamak içindir. Kıyamet günü bu ümmetin en önemli en büyük hesabı en zor hesabı Kur’an’ı okudun mu, anladın mı, yaşadın mı? suali üzerine olacaktır. Bu konuda hesap vermekte çok zorlanacağız gibi görünüyor.
 
Kur’an’ı anlamadan namazı dost doğru kılamayız. Kur’an’ı anlamadan ibadetlerimizin hiçbirini bilinçli bir anlamda ve şuurlu olarak yapamayız. Biz kıyamet gününde bir tek kitabın hesabını vereceğiz o da Kur’an’ı Kerim’dir. Bunu da şu ayet bize bildiriyor “Siz bu kitaba uyup uymadığınızdan hesaba çekileceksiniz” Biz hayatımızın imtihanını bu kitaptan vereceğiz.
 
Resulullah’ın hayatı ve sünneti onun tefsiri ve onun pratiğidir. Fıkıh onun helalleri haramlarıdır. Kelam onun akaid ilkeleridir. Tüm ilimler ondan doğmuştur. Asıl kaynak odur. O kaynağa ulaşmadığımız müddetçe elimizin altına alıp anlamadığımız sürece hesabımız zordur.

HESAP VERMEKTE ÇOK ZORLANACAĞIZ
Kur’an’ı çok seviyoruz. Alıyoruz öpüyoruz, evimizin en güzel köşesine asıyoruz, güzel motifli muhafazaların içine koyuyoruz. Kütüphanemizin en güzel yerine yerleştiriyoruz. Ramazan ayında bir hatim indirsek de anlamadan geçip gidiyoruz. Fakat Kur’an’la ilişkimiz onu mehcur bırakmaktadır. Biz Kur’an’ı okuyoruz ama asıl önemli mesele onu anlayıp yaşamaktır. Şu an Kur’an’ı okuyoruz peki yaşıyor muyuz? Yaşamak için anlamak lazım. Esasen okumak anlamak içindir, anlamak da yaşamak içindir. Kıyamet günü bu ümmetin en önemli en büyük hesabı en zor hesabı Kur’an’ı okudun mu, anladın mı, yaşadın mı? suali üzerine olacaktır. Bu konuda hesap vermekte çok zorlanacağız gibi görünüyor.

Doğruhaber

İslam Haberleri