Türkiye çok garip bir ülke…
Günün ne getireceğini kestirmek çok zor.
Baş döndürücü gündem, siyasete olan kronik bağımlılığımız, her akşam haberlerde izlediğimiz şiddet ve terörize edilmiş aile hayatları, dünyevî ihtiyaçlarımızın giderek ziyadeleşmesi… Kısacası her şey aleyhimize işler gibi bizi ruhî ve dünyevî hastalıklara giriftar etmiş.
Her akşam haberleri izledikten sonra kısa süreli de olsa depresif belirtiler bende vuk’u buluyor.
Hiç mi bir Allah’ın günü mutlu olamayacağım?
Her gün şiddet, her gün gerilimi tırmandıran o kahrolası haberleri dinlemekten ne zaman kurtulacağım?
Bu da yetmiyormuş gibi etrafımızda teröre karşı verdiğimiz mücadeleler, şehadete uğurladığımız Mehmetçiklerimiz, silaha ve kurşuna vermek zorunda kaldığımız tonlarca para…
Bu coğrafyada yaşamak açıkçası bir bedel istiyor.
Rahat yüzü yok, sanırım hiç de olmayacak.
Belki hakiki ve ebedi saadetimiz kabrin arkasında saklı kalacak ancak biz bu coğrafyada hiç mi mutlu olamayacağız?
İnsanın insana güveni kalmamış.
O da bir şey mi? Kardeş kardeşe düşman… O kahredici seküler hayat, kapitalist kazanma hırsı kardeşi kardeşe adavetle mukabele ettiriyor.
Bundan daha ne tehlikeli ne olabilir ki?
Ama büyük bir tehlike daha var.
Hem de asıl tehlike: Gençlik…
Evet, her gün bir yanımız eksiliyor ama gençliğimiz bu kadar da irtifa kaybedecek seviyeye düşmemişti.
Küresel terörizm bir ülke için ne kadar büyük bir tehdit ise gençliğin heba edilmesi de ayniyledir.
Madde bağımlılığın ilkokul seviyesine inmesi ile kalbimize kurşun yemek arasında fark göremiyorum.
Yani çocuklarımızın hem de ilkokul seviyesindeki çocuklarımızın uyuşturucu illetine müptela olması ciğerimizden vurulmamızdan daha tehlikeli değil mi?
Biz geleceğimizi hangi gençle inşa edeceğiz?
Bu da yetmiyormuş gibi ‘ideolojik fukara’ olan ve aşk-meşkten başka teşrik-i mesai etmeyen liseli gençlere nasıl bir dünya armağan edeceğiz?
Soru çok!
Ama çözümü çok karanlık olan bir girdabın içerisindeyiz. Kurtuluş reçetesi sunacak ne bir irademiz ne de bir ufkumuz var.
Açlıkla imtihan etmeye mani olduğumuz bir gençliği nasıl ihya edeceğiz?
Çocuğumuza dört bin liraya sırf hava atsın diye aldığımız cep telefonu ile rızkı elde etmenin çetin oluşunu nasıl izah edeceğiz?
Kur’an kursu yerine gitar kursuna yolladığımız gençlerimize manevi hissi nasıl uyandıracağız?
Evet, gençlik manen hasta…
Hz. Eyüp (A.S) kıssasında anlatıldığı gibi içi dışa bir çevrilse o hastalık daha da neşv-ü nema bulacak.
Ve giderek kronikleşen bu hastalığa bir reçete sunulamıyor.
Manevi değerleri yüksek, güzel ahlak sahibi, kötülükten kendini muhafaza eden, zamanını heba etmeyen, kitap okuyan, ideolojik birikimi olan bir gençlik korkarım ki bağrımızdan sökülüp alınıyor.
Yerine daha çok dünyaperest, dışı süslü içi ise zehirli bal olan, atalete uğramış, tüketen, israf eden, manevi hisleri dumura uğramış bir gençlik göz önünde inşa ediliyor.
Asıl bu tehlikenin farkına varmadıkça daha çok öleceğiz.
Bizdeki gençliğin kat’i surette bitip tükeneceğini idrak edemedikçe kalbimizden daha çok vurulacağız?
O halde gelin mesaimizi gençliğin ihyası için harcayalım.
Daha çok kafa yoralım, daha çok kurtuluş reçetesi yazalım.
Zira düşman içeriden çoktan girip bizi öldürmek için gençliğimizi zehirliyor.
Hem de alenice…