Aşk Şeriatı

Mehmet Yusuf AKBAŞ

Biz dile söze bakmayız. Gönle hale bakarız,
Edep bilenler başkadır,
Canı ruhu yanmış aşıklar başka.
Aşk şeriatı bütün dinlerden ayrıdır.
Aşıkların şeriatı da Allah'tır, mezhebi de.
(Mevlana)

Elif Şafak’ın özgün dili İngilizce olan, Türkçe adı Aşk olan romanını okumakta biraz geciktim galiba. Ama sonunda okudum. İtiraf etmeliyim ki kitaba başlamadan önce sıkılırım diye düşünmüştüm. Ama tam tersi oldu 1 günde okudum. Bu roman başlangıçtan bitime, bitimden sonsuza uzanan hikâyesini takdire şayan güzellikte ve sade bir üslupla anlatılıyor.

Kimsenin aşkın inceliklerine vakit bulamadığı bir dünyada 'aşk şeriatı' daha büyük önem kazanıyor. Asrımızdaki ahlâkî meselelerin bir kısmının da, "aşk" kelimesine yüklenen bazı yanlış, sadece nefsanî ve eksik manalarla ilgili olduğu inkâr edilemez ve yaşadığımız toplumda aşkı cinsellikle daha önemlisi dünyevi algılıyoruz. Toplumda aşkı kuralsızlıkla, Şeriatı ise hep kurallarla anlıyoruz. 800 sene önce Mevlana'nın kullandığı bir kavram bizi çok etkiliyor.

Aşkın, öncelikle ona en lâyık ve hakikî mâşuk olan Allah'a (c.c.) ve ondan sonra da Allah'ın (c.c.) hesabına O'nun mahlukâtına ve mutlaka meşru dairede olması gerektiğidir.

Mecazi-hakiki aşk ayrımı, aşkın mahiyetinden çok, yönü ile ilgilidir. Zira kalbe düşen her aşk sırrı, aynı büyük sırdan esinlenmiştir. Yani kime âşık olursa olsun, insanın kalbine inen bu sır hep ilahidir, Allah’tandır. Ama doğrultusu farklı olabiliyor.

Kitapta geçen “Zira her ne kadar bazıları aksini iddia etse de, aşk dediğin bugün var yarın yok cici bir histen ibaret değildir.” Cümlesi çok dikkatimi çekti.

Bu kitabın bir özelliği her bölümün aynı sessiz harfle (b ile) başlıyor olmasıdır. Mesnevi’yi şerh edenlerin çoğu da ‘b’ harfiyle başladığına dikkat çeker. İlk kelimesi: ‘Bişrev!’dir. Yani ‘Dinle!’ Her bölüme bismillah ile başlamak gibi bir düşünce çağrıştırıyor bize.

Kahramanları da Amerikalı Yahudi asıllı ev kadını Ella, Hollanda\'da yaşayan İskoç kökenli ateist, sonradan Müslüman olan Aziz A. Zahara, Tebrizli Şems, Konyalı Mevlana, Mevlana ile evlendikten sonra Rum Ortodoksluktan Müslümanlığa geçen Kerra... Hepsi sizi alıp kendi dünyalarına götürüyor. Aslında Yirmi birinci yüzyıl, on üçüncü yüzyıldan o kadar da farklı değilmiş. Yazar kahramanların diliyle konuşuyor. Öykü edilenin diliyle konuşmak bir yazar için gerçekten zordur. Anlattığı insanların diliyle konuşabilmek her yazarın işi değildir.

Elif Şafak’ın, “Bu kitabı aşkla konuşan, sabırla pişiren dost meclisine…” diye ithaf ettiği, kaleminden aşk akarak, mürekkebinde aşk kokarak yazdığı bu romanını aşkla okunması gerektiğini düşünüyorum. Ancak Aşk, "Okudum bitti" denilecek türden bir roman değil, okurken de sonradan da üzerinde uzun süre düşündürüyor. Belki de bu yüzden "Aşk" her yaştan, her sosyal gruptan ve inancını farklı düzlemlerde yaşayan insanlar tarafından aynı ilgiyle okunuyor. Herkes kitaptan bir parça kendini buluyor. Kendinizi Ella, Aziz, Şems ve Mevlana'yla yaşıyor gibi hissediyorsunuz.

Roman boyunca Mevlana'nın söylediği, "Aşk şeriatı, bütün dinlerden ayrıdır. Şeriatı da Allah'tır, mezhebi de..." sözü üzerinde okuru düşünmeye yöneltiyor.

Romanda Şems'in 40 kuralı var.(40 fırın ekmek yemeye benziyor) Hepsi birer ders gibi. 40. kural "Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur..."

Romanda çobanın Yaratanı'yla kurduğu ama Musa'nın anlayamadığı hatta çobanı yargıladığı bir iletişim biçimine Çoban Hakk’la kendi bildiği dilden dua ediyor. Öyle şeyler söylüyor ki, "Allahım ben senin ayaklarını yıkarım, koyunlarımı senin için keserim. Pilavına katıp yersin." diyor. Musa bunları duyduğu zaman çok hiddetleniyor. Duasını bölüyor. 'Sen nasıl böyle konuşursun' diye kızıyor. Ama aynı gece Hak onu rüyasında ikaz ediyor. "Sen buluşturmaya mı, ayırmaya mı geldin. Bırak, nasıl içinden geliyorsa öyle dua etsin.

Tüm dünyada Mevlana'ya ilgide muazzam bir artış var. Bu çok güzel bir şey... Bu dönemde yapılan kalıcı eserler kalır, geçici hevesler uçar. Oysa kimileri eleştiriyor, "bu bir modadır" deniyor. Öyle olsa bile, ki bence değil. Çünkü moda için kimse Amerika'dan kalkıp yolara düşüp Konya'ya gelmez. Muhakkak ki bir ruhani çağrı var ve o insanlar bu çağrıyı duyuyor.

Tebrizli Şems, dünyayı koca bir kazana benzetiyor. İçinde mühim bir aş pişmekte. Yaptığımız, hissettiğimiz, söylediğimiz, hatta düşündüğümüz her şey bu kazana malzeme olarak giriyor. Öyleyse bu evrensel aşa ne kattığımızı kendimize sormamız gerek.

 Kırgınlıklar, kızgınlıklar, kan davaları ve şiddet mi? Yoksa aşk, inanç ve ahenk mi?

Yüzyıllar boyu haksızlığa uğrayan ve Hz.Mevlâna’yı coşkun bir okyanusa çeviren, Mesnevî, Dîvan-ı Kebîr gibi şaheserlerin vücuda gelmesine vesile olan aşk, vecd ve Hakikat dervişi Şems-i Tebrizî daha yakından tanımamızı sağlıyor.

Kitabı okurken baştan sona tasavvufun derinliklerinde geziniyorsunuz. Kitap içinde kitap, kurgu içinde kurgu, roman içinde roman, zaman içinde zaman, aşk içinde aşk, katman katman…anlatılıyor okuyucuya.İki katlı bir rüya sunuyor.

Elif Şafak’ın son eseri olan “Aşk” adlı romanını anlatmak günlük bir makalenin dar içeriğine sığmaz elbette “Aşk”ı her türden okura tavsiye ederiz.

Yalnız biri iste; başkaları istenmeye değmiyor.
Biri çağır; başkaları imdada gelmiyor.
Biri talep et; başkaları lâyık değiller.
Biri gör; başkalar her vakit görünmüyorlar,
zevâl perdesinde saklanıyorlar.
Biri bil; mârifetine yardım etmeyen başka bilmekler faydasızdır.
Biri söyle; Ona âit olmayan sözler, mâlâyânî sayılabilir. (Mevlana)

 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.