İlk defa böylesine aşık oluyordu Gülşen. Metin’i öylesine sevmişti ki bu, olsa olsa hayatının aşkı olmalıydı. Sık sık buluşuyor, geziyor, konuşuyorlardı. İşte o evleneceği adamı, hayatının kahramanının bulmuştu. Metin Ona dünyanın en iyisi, en yakışıklısı, en mükemmeli geliyordu. Bunun adı aşktı ve harika bir şeydi. Metin Gülşen’in kahramanıydı.
Pembe panjurlu bir ev hayal ediyordu Gülşen. Bahçesi olan. Çiçekler yetiştireceği. Öylesine inanmıştı ki Metin’e, evleneceği adamın o olduğuna kesin gözüyle bakıyordu. Hayaller kuruyor, rüyalarında bile Metin’i görüyordu. İşte Allah dualarını kabul etmiş ve sevebileceği, her şeyiyle güvenebileceği birini göndermişti.
Sınırsız telefonlarda konuşuyor, mesajlar atıyor, dünyanın en güzel aşkını yaşıyorlardı. Bir an bile ayrılmak istemiyordu Gülşen Metin’in yanından. Bu arada Gülşen Metin’in, kendisini, Gülşen’in sevdiği kadar sevmediğini fark etti. Ama olsundu. Aşk zamanla gelişir, tüm olumsuzlukların üstesinden gelirdi.
Gülşen tüm aşık gençlerin düştüğü yanlışa düştü ve Metin’in evlenince düzeleceğini, bütün olumsuzlukları aşabileceklerini düşündü. Her geçen gün Metin’e olan aşkı büyüyordu. Gülşen aşkını sadece ablasına anlatıyor, dönüp dönüp Metin’den bahsediyordu. Ablası Hayrünisa da kardeşinin bu mutluluğunu destekliyor, Onu geceler boyu dinliyordu.
Artık ailelere de haber vermenin zamanı gelmişti. En azından bir söz olmalıydı arada. Birer yüzük takmalıydılar.
Bir akşam Gülşen evde kitap okurken kendisine bir telefon geldi. Arayan eski bir arkadaşıydı. Bu gece çok önemli bir arkadaşlarının düğünü vardı. Gülşen mutlaka gelmeliydi. Gülşen kimin düğünü olduğu üzerinde çok ısrar ettiyse de arkadaşı söylemedi, ancak seni çok ilgilendiren birisi diyerek telefonu kapattı.
Gülşen ablası Hayrünisa ile düğüne gitti. Bir masaya oturup gelinle damadı görmeye çalışıyorlardı. Gülşen etrafa gülücükler saçan damadı görünce beyninden vurulmuşa döndü. Bu Metin’in tam da kendisiydi. Bir an yerinde dona kaldı. Hayrünisa da şok olmuştu. Gülşen’in gözleri yaşardı, gözleri karardı, içinde kocaman bir yangın alevlendi. Başını ellerinin arasına alarak öylece hiç konuşmadan gelinle damadı seyretti. Sessizce ağladı, ağladı, ağladı.
Hayrünisa da hiçbir şey yapamıyor, ikisi de oldukları yerden kımıldayamıyorlardı. Bu sırada takı merasimi başlamıştı. Gelinle damat ayakta duruyor, elinde mikrofonlu birisi de kimin ne taktığını anons ediyordu. Gülşen’in gözyaşları sel olup akıyordu. Gülşen’in pembe panjurlu evi başına yıkılmıştı. Tüm hayalleri çöküyor, Gülşen enkazın altında can çekişiyordu. Sonra bir an aklına Mesnevi’de okuduğu bir ayet geldi:
“Hayır Allah’ın seçtiğindedir.”
Gülşen defalarca tekrar etti kendi kendisine bu ayeti. Ne güzel bir şeydi bu böyle. Bizim değil, Allah’ın seçtiğindedir hayır. Biz basit insanlar ne geçmişi hakkıyla tahlil edebilir, ne de geleceği öngörebiliriz. Bizi seven, bizi seçen, bizi bizden iyi bilenin tercihleri elbette ki bizim seçimlerimizden hayırlıydı. Elbet hayır ancak ve sadece Allah’ın seçtiğindeydi. Ve biz ancak Allah’ın bizim için seçtiklerine dört elle sarılmakla mutlu olabilir, kendimizi bulabiliriz.
Gülşen gözyaşlarını sildi. Sürekli bu ayeti tekrarlıyordu: “Hayır Allah’ın seçtiğindedir.” Ablasından bir kâğıtla bir kalem bulmasını istedi. Hayrünisa bir parça yırtılmış kâğıt ve bir basit kalem getirdi. Gülşen kâğıda bir şeyler yazdı, sonra ablasının yerinde kalmasını isteyerek kalkıp gelinle damada doğru yürüdü.
Bir an Gülşen’le karşı karşıya gelen Metin kulaklarına kadar kızardı. Gülşen “Tebrik ederim Metin Bey” diyerek kâğıdı, Metin’in ceketindeki bir tomar paranın üzerine iğneledi. Mikrofondaki adam, Gülşen’e eğilerek “kim diyelim efendim?” diye sordu. “Ben kendim söylerim” diyerek mikrofonu eline aldı Gülşen:
-Ben Gülşen. Sizler beni tanımazsınız, ama Metin Bey iyi tanır. Gelinle damadı kısaca tebrik etmek istiyorum. Bu arada herkes susmuş, bu tanımadıkları kızın konuşmasını dinliyorlardı. Gülşen devam ediyordu.
-Az önce ilk ve son defa giden birinin ardından ağladım. Ama sonra aklıma bir ayet düştü. “Hayır Allah’ın seçtiğindedir.” Biz seçimlerimizi sadece bizim yaptığımızı sanırız. Kendi seçimlerimizde inat ettiğimiz müddetçe de acı çeker, hayatı kendimize zindan yaparız. Oysa seçimlerimizi Allah’a bıraktığımızda huzur duyar, Allah’ı vekil yapmanın mutluluğunu yaşarız. Bir yerde pes etmek, belki bize başka yerlerde destan yazdıracaktır, bilemeyiz. İşte benim kör seçimimin yanında Allah’ın belki ilk başta acı ama, ibretlik seçimi burada. Az önce bu seçim için ağladım. Ama bundan sonra Allah’ın seçimleri için kimsenin ve hiçbir şeyin ardından ağlamayacağım. Son olarak Metin Bey’in üzerine iğnelediğim yazımı okuyayım isterseniz:
“Sen şimdi gidiyon ya. Cehennemin dibine git.”
Gülşen elindeki mikrofonu buz kesilen adama verdi. Hayrünisa’yı da alarak hızla salonu terk etti. İnsanlar ve Metin donup kalmışlardı.
Hayrünisa hayranlıkla kardeşini izliyordu:
Vay be Gülşen, dedi. Sen meğer babamın küçük kızı değilmişsin. Amma da büyümüşsün. Harika bir şeydi yazdığın:
“Sen şimdi gidiyon ya. Cehennemin dibine git.”