“Bununla beraber askerlerin de saydam olması gerekir. Askeri harcamaların da saydam olması gerekir. Toplumun her kesimi nasıl hesap veriyorsa, askeri kesimin de hesap vermesi gerekir.
Kamu parası harcayan her kurum şeffaf olmalı, hesap verebilmeli. Askeri harcamalar konusunda toplumda yanıt aranan sorular varsa orada sorun var demektir. Kesin Hesap Komisyonu kurulmalı ki her şey denetlenebilsin.
Biz yargının sivilleşmesinden yanayız. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılabilir. Çünkü Danıştay var. Danıştay varken buna gerek yok. Ama askeri mahkemeler dünyanın her yerinde var. Onların kendine özgü çalışma mekanizmaları ve kuralları var.”
Kim söylüyor: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu... Ama askeriyeye ait mutedil bir iki öneriden önce de şu cümleyle söze başlıyor: “Şu anda bir askeri vesayet değil, sivil dikta anlayışı ürkütüyor bizi.”
***
1- “Silahlı Kuvvetler, resmi ve gayri resmi mekanizmalar yoluyla, uygun olmayan şekilde siyasi nüfuz kullanmaya devam etmiştir.
Silahlı Kuvvetlerin kıdemli mensupları, çeşitli vesilelerle Kıbrıs, etnik köken, Güneydoğu meselesi, laiklik, siyasi partiler ve diğer askeri olmayan konular dâhil olmak üzere yetki alanları dışında kalan iç ve dış politika konularında görüşlerini açıklamışlardır.
Genelkurmay, siyasi partilere ve medyada çıkan haberlere kamuoyu önünde defalarca tepki göstermiştir.
Nisan ayındaki bir basın açıklaması sırasında Genelkurmay Başkanı, Ergenekon davası ve iddianamesi hakkında yorumda bulunmuş, dolayısıyla yargıyı baskı altında bırakmıştır.
Silahlı Kuvvetlerin bazı kıdemli mensupları, yargılanmakta olan askeri personeli desteklemişlerdir.”
2- “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nda ya da Milli Güvenlik Kurulu Kanunu’nda hiçbir değişiklik yapılmamıştır.
Bu Kanunlar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görev ve yetkilerini belirlemekte ve milli güvenlik kavramını geniş biçimde tanımlayarak Silahlı Kuvvetlere büyük bir hareket alanı vermektedir.
Emniyet, asayiş ve destek birimleriyle ilgili olarak imzalanan 1997 EMASYA gizli protokolü hâlâ yürürlüktedir.”
3- “Yasamanın, Silahlı Kuvvetler bütçesi ve harcamaları üzerindeki denetiminin güçlendirilmesiyle ilgili olarak hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir.
Aynı şekilde, ihale projelerinin çoğunun finansmanını sağlayan Savunma Sanayii Destekleme Fonu, hâlâ TBMM’nin kontrolünün dışında olan bütçe dışı bir fondur.
İç denetimle ilgili olarak, güvenlik kurumlarının iç denetime tabi olmasını öngören 2003 tarihli Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu henüz uygulanmamıştır.”
4- “TBMM’nin, güvenlik ve savunma politikaları oluşturma yetkisi bulunmamaktadır.”
5- “Askeri harcamaların denetimi konusunda, harcama sonrası dış denetim Anayasa’ya göre Sayıştay tarafından yapılabilmektedir.
Ancak bu denetim, muhasebe kayıtlarına dayanmaktadır ve masa başı incelemeleri şeklindedir. Denetçilerin, yerinde inceleme yapmasına izin verilmemektedir.
Ayrıca, Sayıştay Kanunu Tasarısı kabul edilene kadar, Sayıştay, Silahlı Kuvvetlere ait taşınır malların denetimini yapamayacaktır.”
6- “Protokol, sivil makamların talebi olmaksızın, iç güvenlik sebebiyle askeri operasyonların yapılmasını mümkün kılmaktadır.”
7- “Sonuç olarak, özellikle askeri mahkemelerin yargı yetkisinin sınırlanması konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir.
Ancak, Silahlı Kuvvetlerin bazı kıdemli mensupları yetki alanları dışında kalan konularda açıklamalar yapmışlardır ve savunma harcamaları üzerinde TBMM’nin tam denetiminin temin edilmesi gerekmektedir.
Askeri personelin, Ergenekon soruşturmasıyla ortaya çıkan Hükümet karşıtı eylemlere katılmış olduğu iddiası ciddi kaygı uyandırmaktadır.”
***
Bunlar ne? AB’nin “İlerleme 2009 Raporu”nda, Türkiye’nin sivilleşme yolunda atması gereken adımların, değiştirmesi gereken yasaların ufak bir listesi.
Kısacası herhangi bir AB üyesine oranla içinde bulunduğumuz “askeri vesayet” rejiminin resmi. Düşünün ki bunlar arasından sadece bir tek EMASYA o da yıllar sonra kaldırıldı. Üstelik bu vesikalık bir resim, boy resmi de değil... Boy resmi olabilmesi için, eşi menendi yeryüzünün hiçbir yerinde olmayan “askeri yargı”yı, tek parti zihniyetini ve onu yeniden cilalayarak parlatan yürürlükteki 12 Eylül rejimini ilave etmek gerek.
***
Ne hazin ki, AB İlerleme Raporu’ndan çok daha geri bir “siyaset kurumu”muz var. İktidara da, muhalefete de AB standardı bol geliyor... Ama işin garibi...
“Kemalist, modernist, Batılı” ana muhalefet partisinin konu “askeriye” olunca “umut” sözcülüğü ince bir vızıltıya dönüyor... AB İlerleme Raporu çok daha devrimci, ilerici, daha sosyal ve güçlü bir muhalefet olarak kalıyor... 2010 yılında hala askeri darbe tartışıyor ve 27 Mayıs’ı tasvip etmemeyi demokratik bir ilerleme ve toplumsal başarı olarak addediyoruz...
İyi niyetle Kâbe’ye yola çıkan karınca gibi...
Star