10. Yüzyılda Türkistan İslam medeniyetinin yetiştirdiği ilim adamlarından Harezmi, Farabi, Biruni ve İbni Sina yazdıkları tıp kitaplarına Efendimizin (asm) insan sağlığı üzerine söylediği bir hadisi şerifle başlıyorlar.
Kütüb-ü Sitte’de kaydedilen 10 bin hadisi şerifin 300’ü insan sağlığı ile ilgilidir. Tamamı da koruyucu hekimlik (hıfzıssıhha, çevre sağlığı, muaşeret, psikoterapi ve rehabilitasyon) ile ilgilidir.
Bilindiği gibi Kur’an-ı Kerim bir tıp kitabı değildir. Peygamber efendimiz de (asm) bir tıp doktoru değildir. Ancak o vahy-i ilahinin kontrolünde seçkin bir insandır. Resulallah bütün insanlara şefkat ile bakar. Kur’an-ı Kerim’in sembolik üslubuyla insanlara ahsen-i takvim ve eşref-i mahluk ile bakar ve mülayemetle davranır. Resulallah tebliğ ile en az su kullanan bir topluluğu dünyanın en çok su kullanan ümmeti haline getirmiştir.
Bir hadis-i şerifte “Allah tövbe edenleri ve çokça temizlenenleri sever” buyrulur.
Vücut sağlığı ağız bakımı ile başlar.
Resulallah buyuruyor; “Aleykum Bissivvak!”
Günde kaç kişiyle tokalaşıyoruz, dokunuyoruz?
En çok bakteri ellerimizdedir. Bu sebeple yemekten önce ellerimizin yıkanması tavsiye ediliyor.
El Hamru ümmül Habais… “Alkol bütün kötülüklerin anasıdır, kaynağıdır.”
“Kullu darrun haram” yahut “Kullu Dararun haram.” “Bütün zararlılar haram.”
Biz hekim olarak zararlıları sayarız: Uyuşturucular, alkol, sigara, kola, asitli içecekler, genetiği değiştirilmiş gıdalar, ruj ve sentetik olmayan boyalar. Model insan Resululullah Efendimizin bir hadisiyle konuya giriş yapmış oluyoruz.
“El Mü’minu Kaviyyun Hayrun” ve “Ahabbu ilallahi minel mu’minu Daif!”
“Sağlıklı mü’min indallahta hasta mü’minden daha hayırlı ve daha sevimlidir.”
Hayatımızın her alanında, hayata bakışımızda Efendimizi (asm) model alıyoruz.
Temel kitabımız buyuruyor; “El Mülkü Lillah!” “Beden mülkü de Allaha aittir.”
O insanlara emanettir. O beden mülkü bizim irademize onu iyi kullanma ruhsatı vermiştir.
Nobel ödüllü Dr. Alexis Carrel ve Nureddin Topçu hayatın gayesini sorgular.
Nureddin Hoca; “Niçin yaratıldığını sorgulamayan gençler bunalımdadır!” der.
Onlara göre hayatın gayesi üçtür.
Birincisi; Allah’ın emaneti olan vücudu korumak.
İkincisi; nesli devam ettirmek.
Üçüncüsü de Ubudiyetle ruhu yüceltmek.
Allah’a kulluk görevinin ilki namazdır yani salattır.
“Namaz dinin direği, Secde mü’minin mi’racıdır.”
Bir ayet-i kerime, En’am suresi 162; “Namazım ve bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin rabbi olan Allah içindir!”
HASTALAR RİSALESİ
Risale-i Nur Külliyatından Hastalar Risalesi’nin özel bir yeri ve değeri vardır.
25 Haziran 2001 tarihinde Ankara’nın bir özel hastanesinde beyin ameliyatı olan Menenjiyom operasyonuna hazırlanıyordum. Odamda sıramı beklerken ziyaretime gelen Ağrılı arkadaşım Sıddık Altay Bey bir kitap uzattı.
“Kardeş ameliyata girmeden önce lütfen bu kitaba bir göz at!” dedi.
Kitabı altını çizerek ve notlar alarak okumaya başladım.
Hasta olan insan kâinattaki yalnızlığını ve zaafını görür. Allah’a sığınır. Dil ucundan değil, ta yürekten dua ile yakarmaya başlar. Riyasız ve halis bir ibadet başlar.
İşte “şikâyet etmeden sabırla karşılanan hastalık mü’minler için ibadet hükmündedir!” diyor Bediüzzaman. Hatta fani olduğumuzu hatırlatan hastalık, bize Mürşit oluyor.
Hastalık süresince bir ömür sabretmek ve şikayet etmemek şartıyla o hastalığın bir mümin için ibadet sayıldığına dair rivayet-i sahiha vardır.
Hatta bazı sabir ve şakir yani sabreden ve şükür eden hastaların bir dakikalık hastalığı bir saat ibadet hükmüne geçer.
Hatta bir dakikası bir gün ibadet yerine geçtiği rivayet-i sahiha ve keşfiyat-ı sadıka ile sabittir.
Hastalık insanın gözünü açar. Vücüda der ki lâyemut değilsin, bir görevin var. Gururu bırak. Seni Yaratanı düşün kabre gireceğini bil ve hazırlan.
İşte bu noktadan hastalık, nasihatı ve uyarısı ile bir mürşittir.
Hastanın hakkı şekva-şikayet değil şükürdür. Her an onun Allah’a hamd etmesi şükür etmesi gerekir.
Önce “el-hükmülillah!”
Yani “hüküm-karar Allah”ındır
Çünkü bedeni mülkü de Allah‘a aittir.
Sadece biz insanoğluna emanet edilen beden mülkünü doğru-dürüst kullanma-değerlendirme ruhsatı verilmiştir.
Vücut mülkünün sahibi ve maliki olan Allah; mülkünde istediği gibi tasarruf eder.
Bu noktadan bakınca Bediüzzaman’ın üslubuyla “Hastalık bir ihsan-ı ilahidir.’’ Diğer ifadeyle “hastalık hediye-i rahmanidir.”
“Elemin zavali lezzettir.”
Fani dünya bir gün bize “haydi dışarı” diyecek. O bizi kovmadan biz bu hastalığımızın uyarısıyla onun aşkından vazgeçelim. O bizi terk etmeden biz kalben onu terk edelim.
Bu düşüncelerin Kur’an ruhuna bağlı hadis-i şeriflerden süzülüp geldiğini görüyoruz.
“Dünya muhabbeti bütün kusurların başıdır.”
“Hubbuddünya er-re’su külli hatietun!”
Kibre, gurura ve öfkeye şeytan müdahildir.
Kısa bir hadis-i şerif: “Le Tağdab!”
“Gururu bırak, dünyaya niçin geldiğini öğren ve görevlerine uygun yaşa.”
“Hastalık sabun gibidir.” Sehven veya taammüden işlenen günahları, kirleri yıkar, arıtır, temizler.
“Hatalıklar kefaretuz-zünubdur.” Hadisi sahih ile sabittir.
Yani isteyerek ve istemeyerek işlediğimiz günahları, yanlışları, kusurları, Allah temizlemek istiyor.
Allah bizi çok seviyor huzuruna tertemiz çıkmamızı istiyor.
Bizim kurtuluşumuz için stresi, endişeyi, ağrıları, acıları ve hastalığı bize armağan ediyor.
Bedüzzaman’ın ifadesi moral motivasyonu yapan bir slogan gibidir.
“Hastalıklar hediye-i rahmandır.”
Anne–babalar yavrularını çok severler. Resullallah da ümmetini yani biz Müslümanları bir annenin yavrusuna olan muhabbetinden daha çok sever.
Resulallah buyuruyor “Hayatın yed’i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki Allah benden daha çok sever.”
“Allah’ın merhameti gazabına galip gelir.” Yani biz üst üste sevgi, ilahi ve şefkatle kuşatılmışız.
İman bilgi ile kuvvetlenir.
Bunu idrak eden ve inanan Müslümanlar dünya ve ahiretini mamur etmeye çalışırlar. Hayatlarını duaya dönüştürürler.