Hz. Ebu Bekir niçin Hz. Ömer’den özür diledi?
Bazen en yakınlarımızla bile aramızda bazı ufak tefek anlaşmazlıklar ve tartışmalar olabilir.
Böylesi durumlarda nasıl bir tavır sergilemeliyiz? Ashâb-ı kiramın ahlâkından öğreniyoruz ki onlar, hatalarında ısrar etmez, samimiyetle özür dilemesini bilirlerdi.
Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer arasındaki tartışma nasıl sonuçlandı?
Ashâb-ı kirâm bir gün Efendimiz Hazretleri’nin huzurunda otururken Hazreti Ebû Bekir’in, elbisesinin eteklerini diz kapaklarına kadar toplayarak telaşla geldiği görüldü. Hazreti Peygamber onu öyle görünce, “Arkadaşınız herhalde biriyle tartışmış olmalı” diye yorumladı. Bunun üzerine Hazreti Ebû Bekir selâm verdi ve başından geçeni anlatmaya başladı.
Hazreti Ömer’le aralarında bir tartışma olmuş, Hz. Ömer’e karşı haddi aşıp aşırı davranmış, peşinden de özür beyanı ile affını istemişse de Hz. Ömer bundan kaçınmıştı. Bunun üzerine Hazreti Peygamber, Hazreti Ebû Bekir için üç kere Allah’tan mağfiret diledi. Aslında Hazreti Ömer de bu tartışmadan pişmanlık duyarak Hazreti Ebû Bekir’in evine gitmiş, onu evde bulamayınca derhal Peygamber Efendimiz’in huzuruna gelip selâm vererek huzurdaki meclise dahil olmuştu.
Hz. Ömer, söze başlayacaktı ki Resûl-i Ekrem Efendimiz’in simasının renginin değişmeye başladığı görüldü. Bunu fark eden Hazreti Ebû Bekir, Hz. Ömer’in azarlanmasından endişe ederek iki dizi üzerine çökmüş vaziyette yemin ederek iki kere bu işte kendisinin Hz. Ömer’den daha ileri gittiğini söyledi.
ÖZÜR DİLEMESİNİ BİLİRLERDİ
Olayı görgü tanığı olarak nakleden Ebu’d-Derdâ Hazretleri’nin anlattığına göre o sırada Hazreti Peygamber orada bulunan herkese hitap ederek, Peygamberlikle görevlendirildiği ilk günlerde kimi davet ettiyse tereddüt, şüphe ve itiraz ile karşılandığını, peygamberliğinde tereddüt etmeksizin hemen inanan kişinin ise sadece Ebû Bekir olduğunu söyledi. Ardından da iki kere şöyle buyurdu: “Şimdi ashâbım! Siz bu aziz dostumu, bu nisbeti ve bu hususiyetiyle bana bırakırsınız değil mi?” (Buhârî, Fedâilü Ashâbi’n-Nebî, 5)
İşte İslâm tarihçilerinin “Asr-ı saâdet ahlâkı” dediği şey budur. İşte kardeşlik ve dostluk böyle bir şeydir! İki kişi arasında bir münakaşa oluyor, bu insanlık halidir. Her zaman her yerde en yakınlar arasında bile bazı ufak-tefek anlaşmazlıklar ve tartışmalar olabilir. Ama ashâb-ı kiramın ahlâkından öğreniyoruz ki, onlar, hatalarında ısrar etmez, samimiyetle özür dilemesini bilirlerdi.
Kendilerine özür dilenen kişiler de bunu kabul ederek karşısındakilerle helâlleşirlerdi. Olayın mahiyeti itibariyle ve mizaca bağlı olarak özür dilemekte veya dilenen özrü kabulde bir gecikme olsa bile birbirlerinin iş yerlerine, evlerine koşarak kucaklaşmak ve muhabbetli günlerine dönmek için koşuşurlardı. Hazreti Ebû Bekir’in ve Hazreti Ömer’in böyle bir tartışma çevresinde yapıp ettikleri, kendi dünyasında her gün birden çok kişilerle tartışabilen bizler için ne güzel örnektir!
BİR MUHASEBE YAPALIM!
Şöyle bir düşünelim, bir muhasebe yapalım: Acaba kaç insanla kaç defa tartıştık, anlaşmazlığa düştük, üslubumuzu gereksiz yere sertleştirerek dostlarımızı üzdük de Allah’a tövbe, dostumuza da özür beyan ettik! Yoksa gücenmişlikler ve kırgınlıklar, -Hazreti Ebû Bekir ve Hazreti Ömer tavrından uzak kaldığımız için- birikti, birikti de dostlarımızla muhabbetli beraberlikten uzak mı kaldık?
Niçin özür dileme faziletini içtenlikle ve zamanında yapamıyoruz? Eğer bu fazileti özümseyip davranışa dönüştüremiyorsak biz ashâb ahlâkının ve genel olarak da asr-ı saâdet ahlâkının çok gerilerinde sayılmaz mıyız?
Asr-ı saâdet’te yaşanmış olan bu olay, barış, dayanışma, muhabbet ahlâkına ne kadar da güzel bir örnektir!
Bugün