Sararan ikindilerimiz vardı
Ve bütün renkler ağlıyordu.
Cuma sabahları
Çan sesleri geliyordu.
Neden herşeyin kısırlığına bulaşmıştık.
Oysa doğurtkan değil miydi tüm analar?
*
Ey zülüm barındıran şefkat!
Ey en azgın canavarlığa boyun eğdiren
Analık içgüdüsü…
İsyanına ne oldu?
Söylesene…
Kaç kırıntıdır ki sevgi barındırıyor
*
Öfkeyi meze diye sundukları halde…
Yine de kin tutmazdı taşlarımız.
Ne zamanki anaların bağrı sıvandı
İşte o zaman Sabahımı hançerlediler.
Patikalarıma ise uçurum serdiler.
*
Ve kaç gözyaşıdır ki derya barındırır…
Hâlbuki katığım saflığımdı.
Ekmeğimi saflığıma bandırırdım.
Yine de aç kalmazdım.
*
Ey düzenini kumpaslara eviren aymazlık!
Ey şehirlere ışık olduğunu savunan utanmaz karanlık!
Haydi gelsene
Yerime ağlayabilir misin?
*
Ben yürümeyince ağladım.
Yürümedim
Çünkü prangalarım vardı.
Yürümedim
Çünkü dehşete boyun eğmiştim.
Yürümedim
Çünkü sentetik kekik kokularım olmuştu.
*
Dağlarımda ise tepeler yürüyordu.
Toprağın çarşafına hamilelik mührü vurulmuştu.
Kutlu doğumlar sancı ile başlardı ya…
Asla deccalın memesinde süt emmeyecektim.
*
Ve aşkın alacakaranlığı…
Günahın senfonisi kulakları tırmalarken
Siyahın her tonunda muştular yükselir.
İşte o asrın içindeydik.
*
Anlık hezeyanlar zamanı esir almıştı.
Ve bütün varlar yok sayılınca
Ölü doğumlar başladı.
Oysa zaman yeniden doğmalı.
Öyle ise;
Zaman toprağın rahmine düşecek.
İşte o zaman ikindilerim “kırkikindiler” kadar
Yağmurlu olacak.