Atasoy Müftüoğlu, tanınmayı, medyatik olmayı pek sevmeyen, sessiz, sedasız ve münzevi bir hayat yaşayan nadide beyinlerden biri. İslami irfanın daha doğrusu bilincin dimağlarda yer etmesi için elinden gelen hiçbir çabayı esirgememiş. İslamcı simalar içinde pek göze çarpmaz ancak has ve kaliteli kumaştan anlayanlar yani dikkatli ve sancılı okuyucular çok yakından tanırlar onu. Ve onun, aynı zamanda birer edebi harika olan eserlerini, su misali yudum yudum içerler. Ülkemizdeki çağdaş İslami hareketin en vefalı yapıtaşlarından ve fikir mimarlarından biri. En meşhur ve güzide eseri: Vakti Kuşanmak. Diğer bütün eserlerinin bir özeti bu çalışma. Müftüoğlu, bu kıymetli eserinde günümüz dünyasında İslam’ın ruhunu sarsmadan, rencide etmeden, nasıl çağdaş bir açılım yapılabileceğinin örneklerini sunar bize. Bazı tehlikeli ve ölümcül taviz ve yaklaşımlara bilhassa dikkati çeker.
Üzerinde ısrarla durduğu konu: sıhhatli ve sağlam bir itikat yani bilinç. Yazarımızı, en çok tedirgin eden, bilinç kaymaları, kaygan itikadi zeminler, entelektüel savrulmalar ve duruş zaafiyeti. Ona göre sağlam bir bilinç üzerine kurulmayan bir eylem, nicelik olarak ne kadar çok olursa olsun pek bir fayda vermez. İslami hareket adına hayati önemi haiz olan işbu bilinç kazanımıdır. Çünkü batı karşısında gerileyişimizin daha doğrusu alçalışımızın biricik nedeni bu hayati bilincin kaybedilişidir. Yakın tarihimizdeki ve kısmen günümüzdeki İslami hareketlerin başarısızlıkla sonuçlanmasının ana nedeni bu zihni parametrenin yitirilişidir.
İslam dünyasının siyasi ve sosyal parçalanmışlık görüntüsü Müftüoğlu'nu, müzmin bir felsefi ümitsizliğe götürür. Bu bedbinlik hali, “Furkan Yazıları”nda daha net bir biçimde okunur. Müftüoğlu, kendine has, orijinal ve sağlam bir bakış açısına sahip olmakla birlikte Seyyid Kutup, Mevdudi, Ercüment Özkan ve kısmen de Ali Şeriati’ye kaçan bir İslam okuyuşu vardır. Bu okuyuş tarzı “siyasalı” merkeze aldığından, İslami hareketin başarısını siyasal bir inkılabın zafer tacıyla mümkün olabileceğini kabul veya tahayyül ettiğinden, daha doğrusu yaşanan bölgenin siyasi, sosyal ve itikadi realitesini önemseyip dikkate almadığından ve hadiseler, daima istenilen istikametin tersine gittiğinden, ümitsizlik ve inkisar-ı hayal kaçınılmaz oluyor. Bu sadece Müftüoğlu’nun değil diğer bütün İslamcı aydınların da paylaştığı bir bakış açısı ve okuyuş tarzıdır.
Üzülerek ifade edelim ki Müftüoğlu, çağdaş İslamcı entelektüel zihnin yaptığı hataya düşmüştür. İslamı çok kesin, keskin ve katı bir ideolojinin çerçevesine yerleştirmek. Bu ceht mümkün olmadığına göre matem ve inkisar kaçınılmaz oluyor. Müftüoğlu bütün yazı hayatı boyunca daima “tümellerde” kalmayı tercih etti, “tikellere” hiçbir zaman yanaşmadı ya da yanaşmak istemedi çünkü kendisi de çok iyi biliyordu ki yaşadığımız tüm sorunların ana kaynağı tümellerde değil, tikellerde. Şehre inmedi. Yalın, tatsız ve kaskatı gerçekliğe yani. Müftüoğlu'nun aşırı hassasiyeti onu, bütün cemaatlerin samimiyet ve itikatlarından şüphelenmeye, hepsini kuşkuyla karşılamaya kadar götürür. Bunun nedeni bazı İslami cemaatlerin ve bilhassa Gülen Cemaatinin takınmış olduğu belirsiz pozisyondur. Gerçi Müftüoğlu’nun bu yapıyı “Neo-Nurculuk” (yeni Nurculuk) olarak isimlendirmesi sorunlu zira diğer Nurcuların büyük çoğunluğu kendilerini özenli bir şekilde bu yapıdan ayrı tutarlar ki doğru olanda budur. Ki bu yapı kurulduğu ilk günden bu yana nurcu olarak anılmaktan imtina etmiştir her zaman. Zaten Müftüoğlu, Neo-Nurculuk derken diğer tüm nurcu grupları değil, anladığımız kadarıyla bu yapıyı kastediyor. Ve bu yapı için dediği bazı şeylere katılmamak mümkün değil.
“…Bugün İslam âleminde faaliyet gösteren ABD destekli birçok düşünce kuruluşu vardır. Baktığımızda bu düşünce kuruluşları bağımsız bir görüntü çizseler de Amerikan düşünce kuruluşları ve Pentagon tarafından Ilımlı İslam ve demokrasiyi desteklemek için çalışma yapmaktadırlar. Ilımlı İslam Müslümanları ulusal devlete, cemaate kısacası her şeye itaate zorlamaktan başka bir şey yapmıyor. Yurt dışında kapatılan Türk okullarından Rusya’daki CIA’ ile iç içe olduğu için kapatıldı. “Neo –Nurculuk” diye adlandırdığım bir akım var. İslam toplumlarını sömürüye açık hale getiren, zihinleri iğdiş eden ve kendisi dışındaki tüm anlayışları düşman gören bir anlayışa sahipler. Sayıları ve paraları çoğaltmakla meşguller. Bu tehlikeye karşı hepimizin uyanık olması gerekiyor. İslam tekdüze değildir. Biz Müslümanların nasları temel ilkeler kabul ederek zihnini açık tutması gerekmektedir. Ilımlı İslam programı uygulanıyor ve maalesef bu sonuç alıyor. Zihinlerimiz Avrupa söylemli, en büyük sorunumuz bu Neo–Nurculuk sorunudur. ABD çıkarlarına hizmet edenlerin parası artıyor. Efsaneleştirdiğimiz liderlerden sorumluyuz. Bugün en geçerli ticaret din ticareti olmuş durumda. Amerikalı politikacılara rüşvet veren cemaatler var. Clinton’un masrafları biz Müslümanlardan çıktığını biliyor muydunuz…?”
Yıllar evveline ait bu satırlar peşin bazı keskin hüküm ve genellemeler içerse bile itiraf etmeli ki büyük çoğunluğu itibariyle yıllardır görmezlikten gelmeyi alışkanlık haline getirdiğimiz can yakıcı bazı hakikatlere dokunuyor. Artık saklamanın hiçbir faydası yok, bu cemaatin aşırı siyasallaşması, dünyevileşmesi daha doğrusu zamanın sınavından geçememesi beraberinde birçok farklı cemaatin de haksız yere bazı ithamların hedefi haline gelmesine neden oldu. Son zamanlarda bazı yayın organlarında görünür biçimde özelde Nurculuk eleştirilerinin genelde ise cemaat eleştirilerinin boy göstermesinin altında bahsi geçen camianın mezkur yanlışları yatıyor. Müftüoğlu gibi değerli kumaşların Risale-i Nur ve merhum Bediüzzaman’a karşı öteden beri takınmış oldukları ‘müstağni’ tavrın nedeni yine malum camianın hataları. Risale-i Nurlar’ın geniş kitlelerin maşeri vicdanlarında daha fazla ma’kes bulmasının önündeki en büyük engel bu yapının yanlışları oldu. Anlaşılan Gülen hareketi ile Nurculuğu birbirine karıştırma yanlışı dışarıdan bakan kesimler arasında bir müddet daha sürmeye devam edecek. Hem de hareketin lideri Gülen’in defalarca üzerine basa basa “ben nurcu değilim” dediği bilindiği halde. Bu iltibası avam-ı nas’ın safi zihinlerinde izale etmek kolay ama mürekkep yalamış kalem erbabının aşırı malumatlı ve dahi önyargılar ile malul zihinlerinde izale etmek pek kolay gibi görünmüyor.