Gazetelerde iki ayrı haber: Atatürk'e çok benzeyen bir sinema oyuncusu İzmit'te bir okulun önüne gitmiş, küçük öğrenciler karşılarında "atalarını" görünce "Aaaa! Siz ölmemiş miydiniz?" diye çığlık çığlığa koşup boynuna sarılmışlar... Bazı küçük öğrenciler de şaşkınlıktan dilleri tutulmuş gibi bakakalmışlar.
Ve, bir başka haber: Bursa'da faaliyet gösteren bir şirket Atatürk'ün elyazısı harflerini bilgisayar fontu haline getirtmiş, artık isteyen herkes bu fontları yükleyip Atatürk'ün elyazısının hemen hemen aynını yazabilecekmiş!
Her ikisi de ne kadar zarif ve şimdiye kadar düşünülememiş hareketler değil mi? Kara tahtanın başına geçen öğretmenlerinden haftanın birkaç günü "Atatürk, hayata gözlerini 10 Kasım 1938 günü sabah saat dokuzu beş geçe Dolmabahçe Sarayı'nda yumdu" sözlerini ezberlemiş küçük öğrencilerin önüne günün birinde Atatürk'e benzediği söylenen bir oyuncuyu çıkartıyorsunuz, çocuklar afallayınca da bunun adı "23 Nisan kutlamalarına hazırlık" oluyor!
Öteki işin de tuhaflık bakımından bundan pek bir farkı yok... Şirketin biri yine 23 Nisan münasebeti ile Atatürk'ün elyazısını bilgisayar fontu haline getirtiyor. Ama, yapılması düşünülen fontun önemine binaen proje Türk bilgisayarcılara emanet edilmiyor, Amerikalılar'a yaptırılıyor ve aslı "Designed in US" olan Atatürk fontu şirketin sitesinden ücretsiz olarak indirilebiliyor...
SOKAKTAKİ BÜSTLER
Her 19 Mayıs'ta 1950'lerden yahut 60'lardan kalma üstü açık bir otomobile Atatürk büstü yerleştirip cadde cadde dolaştırma ve yaylanın birinde dağlara vuran kayaların gölgesini Atatürk'e benzetip o gölgenin önünde törenler yapma gibisinden tuhaflıklara böylelikle yenilerini de eklemiş bulunuyoruz: Okul çocuklarını "Aaaa! Siz ölmemiş miydiniz?" diye bağırtmak ve Atatürk'ün elyazısı fontlarını kullanma hevesi...
Açık söyleyeyim: Atatürk'ün Lâtin harfleri pek güzel değildir. Falih Rıfkı Atay, meşhur "Çankaya"sında Paşa'nın büyük harfleri bilmediğini, küçük harfleri cümle başında büyüterek kullandığını ve alfabemizde "Q" harfinin bulunmamasının sebebinin, Atatürk'ün bu harfin minüskülünü beğenmemesi olduğunu yazar.
Üstelik sadece Atatürk'ün değil, 1928'deki harf devriminden sonra eski harflerden yeni harflere geçen hemen herkesin yazısı fenadır. Türkiye'de elyazısı ancak seneler sonra güzelleşebilmiş ama ardından daha tuhaf bir şey olmuş, okullarda elyazısının öğretilmesine son verilmiş ve yazımız memleket çapında bozulmuştur!
Harf devriminin hemen ardından "ı", "n" yahut "m" gibi kelimenin ortasında bitişik yazılan harfleri birbirinden ayırmak için üzerlerine küçük birer yayı andıran bazı çizgiler konmuştur. Atatürk'ün elyazısına baktığınızda bunların bol miktarda olduğunu görürsünüz ama "Atatürk fontu"nda bir teki bile her nedense yoktur!
ARTIK GINA GELDİ
Mesele sadece Paşa'nın benzerlerinin ortaya çıkması yahut elyazısının taklid edilmesi ile kalmıyor, iş dönüp dolaşıyor, isminin arkasına saklanmaya geliyor.
Meselâ, klasik müzik meraklılarımızın sitelerinde yazdıklarından bilmem haberdar mısınız? Mâlûm piyanistin attığı "meyhaneci-kerhaneci" tweetlerine karşı çıkanlara "devrim düşmanı" diyor ama "baskılara boyun eğmeyeceklerini" söylüyor, "aydınlanmacı" ve nihayet "Atatürkçü" olduklarını tekrar ediyorlar.
"Ömer Hayyam'ın adını kullanarak yapılan garabetlerle Atatürk'ün ne alâkası var?" diye bana değil, onlara sorun!
Düşünmeyen, hiçbir yaratıcılığı olmayan ve işin kolayına kaçmaktan başka bir şey edemeyenlerin çıkış yolu olarak her meseleye Atatürk'ü dâhil etmelerinden artık gına geldi!
Küçük çocukları afallatıp şaşırtmak mı Atatürkçülük; gölge vurmuş kayaların önünde tuhaf seremoniler yapmak mı, yoksa yazısını bilgisayarda taklide çalışmak mı? Üstelik, kendi memleketinizde yapamadığınız bir fontu tâââ Amerikalar'da çizdirip burada "Atatürk yazısı" diye ortaya sürmek mi?
Habertürk