Cemil Yüzer'in haberi
RisaleHaber-24 TV'de yayınlanan Mustafa Karalioğlu'nun sunduğu "Açık Görüş" adlı programda Kemalizm ve Atatürkçülük konuşuldu.
Hasan Bülent Kahraman, Taha Akyol, Cemil Koçak ve Oral Çalışlar'ın katıldığı programdan çarpıcı bölümler:
Hasan Bülent Kahraman: Kemalizm nedir? 1919'dan 1950'ye kadar alsanız bile, sonuç itibariyle iki temel amaç taşıyan bir yaklaşımdır. Bir tanesi ulus-devleti kurmaktır. Yani 1920'lerde ulus-devlet kurmak akıl alacak bir şey değil çünkü ulus devletler 18. yüzyılda kurulmuş. Çok gecikmiş bir tarihte... Üstelik de bir Kurtuluş Savaşı ardından...
İkincisi; bir modernleşme projesidir ve bu modernleşşmeyi apolitik, yani politika dışında yapmıştır. Toplumsal katılımdan, bütünleşmeden uzak; tam tersine 'topluma rağmen' sürdürülmüş bir modernleşme projesiydi. Efendim, 'o gün bu haklıydı, o haksızdı' bunu tartışmıyoruz. Burada tartıştığımız bugün şöyle bir düşünceyle ile hareket edişidir, toplumun belli bir kesiminin: 'Bu model o gün doğruydu, bugün de doğru.' Bu doğru değil, bu yanlış... Yani, 1920'lerde sürdürülen bir modernleşme modelinin, 2010 yılında, yani 21. yüzyılının birinci 10 yılının bitmekte olduğu bir dönemde öne sürülmesi, iddia edilmesi mümkün değil.
Taha Akyol: İzmir'in kurtuluşuna kadar Mustafa Kemal'in Abdulhamid'de bile olmayacak kadar İslamcı söylemi azalarak devam ediyor. Ankara'da Meclis açılırken İslami söylem, adeta bir tiyatral gösteri gibi o kadar çok abartılıyor ki, Kazım Karabekir gibi harf devrimine karşı çıkmış muhafazakar birisi, 'Bu kadarı da fazla' diye itiraz ediyor.
Milli Mücadele döneminde 4., 5. sınıf kadar geri planda olan bazı isimler, inkılap döneminde, Atatürk devrimine verdikleri destekten dolayı ön plana çıkmışlardır. Bununla birlikte Kazım Karabekir gibi isimler geri plana itilmiştir.
İstanbul'da Genelkurmay, bütün hükümetler döneminde, Damat Ferit Paşa gibi menhus bir adam döneminde dahi Ankara'daki Milli Mücadeleye, İstanbul'daki Genelkurmay sürekli destek vermiştir. Siyasi destek vermiştir, silah göndermiştir, eleman göndermiştir... Mustafa Kemal'in istediği tayinleri yapmışlardır.
Oral Çalışlar: Dünyadaki Stalinizmle Kemalizm arasında çok ciddi, tarihsel, kültürel ve sosyal benzerlikler var. Aslında bence hala bugüne intikal eden Atatürkçülük dediğimiz işin de özetini oluşturuyor. Nedir bu? Otoriter modernleşme... Hasan Bülent Kahraman da söyledi, bir modernleşme projesi... Ama bu modernleşme projesi nasıl bir proje? Otoriter tepedeninmeci bir proje... Yani "Bu vatanı, bu geri kalmış halkı benim değiştirmem, modernleştirmem ve modern milletler seviyesine çıkarmam gerekir." Bence özü budur Atatürkçü ideolojinin ve Atatürk'ün kendisinin düşüncesi de budur. Çeşitli pragmatik, politik angajmanlarına rağmen özü budur. Yani "Geri bir milleti ben yukarıdan aşağıya otoriter bir yolla modernleştireceğim ve muasır medeniyet seviyesine çıkaracağım."
Otoriter modernleşme projesi asılında halkı esas olarak dışarıdan değiştirilmesi gereken bir topluluk olarak görmek... Yani "Kendi başına değişemez, onun için halkı değiştirecek bir güce ihtiyaç var." o güç nedir? İşte Atatürk'ün başında bulunduğu bir devlet ve ordudur... "Bir eğitim seferberliği açarım, yola gelmeyeni de getirmesini bilirim." Bunu uygulamıştır. Bence bugün hala Atatürkçülük diye tartışılan şeyin özü de budur. Yani şöyle bakar; biz bunu çok kolay benimsedik. Stalinizmi de o yüzden kolay benimsedik. Şöyle düşünürsün; bir öncü partiye ihtiyaç vardır sosyalizmde. Öncü parti, öncü bir kadro tarafından yönetilir. Genel Sekreter onun en tepesindedir ve bütün ülkeyi yönetir. Merkez Komitesi siyasi büroya bağlıdır. Siyasi büro parti başkanına, yani genel sekretere bağlıdır. 20. yüzyıla damgasını vuran da budur. 20. yüzyıla damgasını vuran şey, yukarıdan aşağıya otoriter modernleşmeci yeni ulus-devletler oluşturma projesidir. Tüm sosyalist ülkelerdeki ana uygulama da budur. Atatürkçülük de onun bir versiyonudur aslında. O nedenle 'Ama hangi Atatürk' kitabında solcuların kendilerine uygun bir Atatürk seçmeleri çok yanlış bir şey değildir. Esas itibariyle nedir solculuğun özü? Bir sosyalist parti kuracaksın, o sosyalist parti proletarya diktatörlüğü yoluyla o sosyalist parti bütün toplumu, yukardan aşağıya halka rağmen dönüştürecek ve değiştirecek.
Cemil Koçak: İdeoloji çok önemli bir meseledir. Şöyle önemli; 1920'lerde, 1930'larda ideolojisi çok güçlü çok fazla tek parti var. Bunların önemli bir kısmı İtalya'da, Almanya'da ve başka yerlerde iktidara geliyorlar. 1917'de, çok erken bir tarihte, Rusya'da iktidara geliyor Marksistler... Bizim modernleşmemize baktığımızda, 20'ler, 30'lar, Kemalizm olarak adlandırdığımız ideoloji bunlarla karşılaştırıldığında son derece zayıf... Neredeyse karşılaştırılmayacak kadar zayıf... Bütün diğer tek partili rejimler kurulmadan önce kendilerini deklere ediyorlar. Diyorlar ki "Biz iktidara geldikten itibaren şunları yapacağız." Bolşevikler diyor ki hepinizin toprağına el koyacağım, fabrikanıza el koyacağım... Nasyonal Sosyalistler başka bir şey söylüyorlar... Şimdi Kemalist modernleşmenin en önemli eksik noktalarından biri önceden deklere etmiyor hiçbir şeyi... "Ben iktidara geldikten sonra modernleşme projemi şöyle tasarladım ve bunları tek tek yapacağım" demiyor. Çünkü o zaman programınız nedir diye sorduğunuz zaman "Durun bakalım, koşullar ne gösterecek"
CHP, 1923 yılında kuruldu, 1931 yılına kadar bir programı yoktu. Türk inkılabı diyorsunuz, bunu gerçekleştiren tek parti diyorsunuz, programınız nedir diyorsunuz, "Valla şimdiye kadar aklımıza gelmedi, yazmadık" diyorsunuz. Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulduğu zaman muhalefetin ilk dalga geçtiği şey "iktidar partisinin programı yok" idi...