Şerrinden emin olmak için Şeytan’a sığınmak dehşetli bir gaflettir.
Ne gafleti?.. Körlüktür, şuur ve iz’anın iflâsıdır... Şeytan’a tâbîiyet bütün mâsûmiyet ve meşruiyetini kaybetmektir; şerlileşmek, Şeytanlaşmaktır...
Zâlimin zulmünden emin olmak için onu medh-ü senâ eden bütün zulümlerine ortak olur; mazlumiyetin yüksek mevkiinden zâlimiyetin denî çukuruna düşer. Hiçbir zâlim ve hiçbir şeytan sadece mesafeli duruş ve senânızla iktifâ etmez; mutlak teslimiyet ve taraftarlığınızı da ister. En ufak bir meyil, en küçük bir adımın kaçınılmaz âkibeti ondan olmaktır...
Bütün inkılâbların hedefi dinî hayatı bitirmek, bin yıllık irfânı tahrib etmek, bu milletin târihini 19 Mayıs’ta başlatmaktır.
Cihân devleti kurmuş bir milletin bütün ferdlerini bir gecede koyu bir cehâlete mahkûm eden Harf İnkılâbı’nın doğurduğu neticelerin bir benzeri dünyada başka hiçbir millet tarafından yaşanmamış, hiçbir millete revâ görülmemiştir. Hedefi bin yıllık bir irfânı ademe mahkûm etmek olan Harf İnkılâbı, inkılâbların en dehşetlisi ve maksada en kesin şekilde vâsıl olanıdır. Köksüz, târihsiz, irfânsız nesiller bu dehşetli inkılâbın eseridir. Heyhat!..
Şeyh Said Tenkili, Dersim Tenkil’ini aratmayacak bir felâkettir. Zilân vâdisinde derenin günlerce kan aktığı, ceset kokusunun aylarca bölgeyi terk etmediği kaynaklarda sâbittir. Devlet vâdinin girişini Kürtlere yasaklamış, uzun bir süre at yetiştirme çiftliği haline dönüştürmüş, sonra da Afganistan’dan gelen göçmenlerin iskânına açmıştır. Ağrı benzer bir geçmişe sahibdir. Detayları “Doğu Gerçeği ve Müslüman Kürtler” adlı kitabımda vardır.
Dersim Tenkil’i, Başbakan’a devlet adına özür diletecek kadar ortadadır. Bu dehşetli zulmün failleri mutlaka bir gün hesap verecek, amme ve târih vicdanında mahkûm olacak, itibarsızlaşacaklardır...
Takrir-i Sükûn ile başlayan devrin şiddet ve zulümlerini bir makelede tasvir ve ifâdenin imkânı yok, ciltlerle kitab hacmi ister...
Yakın geçmişte Atatürkçülüğe atıflarda bulunmaya başlayanların bende meydana getirdiği derin ızdırabı sizi yeminle temin ederim ki anlatabilecek durumda değilim. Baştaki giriş bu hatırlamanın eseri idi...
Merhum Erbakan’ın “Atatürk yaşasaydı Refahçı olurdu!” deyişi ile en az on yıl ihtiyarlamıştım. Mehdiyet dâvâsı için yola koyulmuş bir başkasının gördüğü tazyikler karşısında Atatürkçü kesilmesi ve değişen şartları görmeyip hâlâ o istikamette yürümesi de tüylerimi diken diken etmişti. Daha köklü cemaatlerin darbe devirlerinde takındıkları tavırları aynı ürpertilerle hatırlıyorum...
Gazetelerinde banka reklâmlarına yer vermeyecek kadar koyu dindar geçinen bir başka grubun Aydınlık, Özgür Gündem, loto, altılı ganyan gibi devlet projesinin kirli mahsulatlarını basmaları da benzer sebeplerden kaynaklanıyor düşüncesi ile hafakanlar geçiriyorum..
AK Parti benzer bir handikapı güçlükle aşıp geride bıraktı. Yeniden Atatürk milliyetçiliği veya inkılâblarına atıflarda bulunarak demokratik bir anayasa yapılamayacağının bilinmesi gerekiyor. Koruma Kanunu kaldırılıp M. Kemâl devlet adamlığı vasfı ve icraatları itibarı ile serbestçe tartışılıp yeri doğru tesbit edilmeden ismine yapılacak bütün atıflar yanıltıcı olur, tartışmaya da hep açık kalır...
Atatükçülükle Kürt Meselesi’ni çözemezsiniz... M. Kemal’i görmezlikten gelerek Dersim Tenkili’ni anlatamazsınız, özrünüz de kabul görmez... İstiklâl Mahkemeleri’nin zulmünü M. Kemal’i göklere çıkararak anlatma şansınız yok.
Bu millet yakın geçmişinin zifirî karanlığını aşmadan aydınlığa çıkamaz!.. Yol almak istiyorsanız, bu karanlık bölgeyi aydınlatacak Güneşlere ihtiyacınız var, mum ışığı ile bu dehşetli karanlığı dağıtıp yol alamazsınız.
Târihle yüzleşmeden ne Ankara’yı millete sevdirebilirsiniz, ne de dağlar kadar birikmiş problemlerin halline muvaffak olabilirsiniz!.. Korku da, gaflet de, uyku da yeter!.. Millet gümüş bir fecrin aydınlığında altın bir güne başlamak istiyor. Bu ülkede yaşayan herkesin vatan borcu, milletin önünü açmaktır...
Bugün