Soru 4) Hz. Muhammed (asm) hakkında Kur’an’da bir ayrıcalık tanınıyor. Ahzab suresi 50. âyette “Bu kadınları yalnızca sana helal kıldık” diyor. Bu ayrım çifte standard değil mi ve bencillik kokusu taşımaz mı?
Cevap 4) Taşımaz. Çünkü Hz. Peygamber hakkındaki bu özel muamele ve izin, yalnızca onda olan bir özelliğe dayandırılıyor ve bina ediliyor. Söz konusu 50. âyet diyor ki: “Ey peygamberlik vasfını ve vazifesini taşıyan kişi! Bu vasfı, bu yükü ve vazifeyi yalnızca sen taşıdığın için bu kadınlar yalnızca sana helaldir.” Âyetin devamı bu peygamberlik müessesesini baz alarak anlatıyor: “Akraba kızlarından Allah’ın dini için evlerini, yuvalarını ve yurtlarını terk edip hicret edenler sana helal kılındı.”
Hz. Ali’nin ablası Ümmü Hâni, Hz. Peygamber’e 42 sene himaye kanadı geren amcası Ebu Talib’in bu kızıydı. Ayrıca bakıma ve terbiyeye muhtaç 4 yetim çocuğu olmasına rağmen Hz. Peygamber’e haram edildi. Çünkü o hicret etmemişti. Âyetin verdiği bu izne rağmen Hz. Peygamber, hiçbir akraba kızıyla evlenmemiştir. İzin olması ayrı uygulamak ayrıdır.
Hz. Peygamber’in evlilikleri dine hizmet gayesiyle olduğu için, hayatında dinin ağırlığı çok fazla olmayan, Ahzab suresine göre Âhireti dünyaya tercih etmeyen kişilerle Hz. Peygamber’in evlenmesi haramdır. Aynı âyetin devamında “Sırf Âhireti istediği için kendilerini sana hibe eden kadınlarla da istersen mihrini verme karşılığında evlenebilirsin” deniliyor. Zaten bu uhreviliği vurgulama sadedinde Ahzab suresi Hz. Peygamber’in o an evli bulunduğu Hz. Aişe, Hz. Hafsa gibi bütün eşlere şöyle seslenir: “Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, peygamber sizleri güzelce boşasın ve salıversin. Eğer Âhireti istiyorsanız bu yaşadığınız zorlu hayata devam edebilirsiniz.” (28-29. âyetler) Hem aynı sure diyor: “Ey peygamber hanımları! Evleriniz ve odalarınız, Kur’an ayetlerinin ve ilmin müzakere edildiği, okunduğu yerler olsun!” (34. âyet) Hem yine diyor: “Ey peygamber hanımları! Siz diğer kadınlar gibi değilsiniz. Sizden kim fuhuş gibi bir yanlışlık yaparsa ona kat kat ceza veririz ve kim güzel işler yaparsa ona da kat kat mükâfât veririz.” (30-31. âyetler) Yani siz Müslüman kadınlar için model kişilersiniz. Siz de, bir açıdan peygamberlik yükünü yüklendiniz; kadınlar dünyasında, peygamber varisleri oldunuz. Hem yine diyor: “Ey peygamberin hanımları ve ey peygamberin ev halkı! Allah istiyor ki sizin içinizdeki manevi kirleri ve hastalık belirtilerini götürsün, sizi tertemiz kalp sahipleri haline getirsin! Şu an içinizde az da olsa manevi hastalıklar ve kirler var.” (33. âyet)
Hem ayrıca Hz. Peygamber, Arabistan gibi sıcak, insanı çabuk tahrik olabilir kılan bir memlekette, cinselliğin galeyanda olduğu 15-40 yaş arasında, insanın öfke ve şehvetini frenleyemediği bir zaman diliminde, cinselliğin en iğrenç şekillerinin serbestçe yapıldığı ve yaşandığı bir toplumda hayat sürdüğü halde tek bir kadınla yetinmiştir. Ki, bu kadının başından 2 evlilik geçmiştir ve kendisinden de 15 yaş büyüktür. Hatta bu evliliği kadın ona teklif etmiştir. Hz. Peygamber’in çocuklarının 1 tanesi hariç hepsi bu eşinden dünyaya gelmiştir. 25 yıl tek eşli olarak onunla mesud bir hayat yaşamıştır. Eşinin vefatından sonra da 3 yıl dul olarak yaşamış; akabinde 2. evliliğini Sevde isimli yaşlıca dul bir kadınla yapmıştır. Ta ki küçük çocuklarının bakımı kolaylaşsın ve peygamberlik vazifesini kolay icra edebilsin. Diğer evlilikleri 53-63 yaşları arasında olmuştur.
Biyolojik ve anatomik olarak sabittir ki, sıcak memleketlerde cinsel güç, erken alevlenir ve erkenden zayıflar ve söner. Cinsellik hedefi olan bir erkek başından 2-3 evlilik geçmiş, Ümmü Seleme gibi 3-4 küçük çocuğu ve külfeti olan dul kadınları değil genç, güzel, hiçbir maddi ve manevi külfeti olmayan, bilakis asil ve zengin bakire kızları tercih eder. Evlendiği tek bâkire olan Hz. Aişe’den dolayı başına açılan İfk (İftira) Hadisesi ve diğer aile içi problemler, bu evlilik meselelerinde dahi Hz. Peygamber’in bir stratejisi olduğunu, dul ve yetişkinlerle evlenmesinin dine hizmet noktasında daha yerinde bir tavır olduğunu gösterir.
Ayrıca Hz. Peygamber’in evliliklerinin hemen tamamı siyâsî eksenliydi. Siyaset evliliklerini Osmanlı döneminde Germiyanoğulları Beyliği ile Osmanlı Devleti arasında olan kız alıp verme vakalarında da görebiliyoruz. Hz. Peygamberin evlendiği kadınların farklı kabilelerin reislerinin veyahut önde gelenlerinin kızları olması, çoğunun yaşlı ve çocuk sahibi dul kadınlar olması evliliklerinin dullara sahip çıkmak… onların kötü hallere düşmelerini engellemek… onların babasız kalan çocuklarını terbiye etmek ve yetiştirmek… İslamiyet’i farklı kabilelere akrabalık yoluyla yaymak veyahut en azından onlardaki İslam düşmanlığını kırmak amaçlı olduğunu gösterir.
Bunun en can alıcı ve bariz örneği, tâ ilk zamandan beri İslam düşmanı olan Emevi sülalesinin reisi Ebu Süfyan ve onun imanlı kızı Ümmü Habîbe’dir. Ebu Süfyan, Mekke’de Bedir savaşına kadar 2. planda biri iken, savaş sonrasından ta Mekke fethine kadar İslam’a karşı Mekkelileri organize eden kişi olmuştur. Onun, ilk Müslümanlardan olup Habeşistan’a göç eden ve orada çocuklarıyla dul kalan kızı Ümmü Habibe’yi Hz. Peygamber gıyaben nikahı altına almış, mihrini göndermiş ve Habeş kralı Necaşi ise, nikahlarını kıymıştır. Bu hadiseyi öğrenen Ebu Süfyan, yumuşamış ve eski şiddetli düşmanlığı kırılmıştır.
Hz. Peygamber’in eşi Hz. Aişe, Teym oğulları; Hafsa ve Ümmü Seleme, Mahzum oğulları; Zeyneb binti Cahş, Esed oğulları; Cüveyriye, Mustalık oğulları; Safiyye, Yahudi Nadir oğulları; Reyhane, Yahudi Kureyza oğulları; Mâriye, Hıristiyan Mısır Kıbtîleri; Meymune bint-i Hâris ve Zeyneb binti Huzeyme, Hilal oğulları kabilelerindendi. Bu durum evliliklerin temelde İslam’ı siyasî dostluklar yoluyla yayma amaçlı olduğunu gösterir. Nitekim Hz. Cüveyriye ile evliliği bütün Mustalık oğullarının hidayetine vesile olmuştur.[1]
Bencillik, Kutsallık ve Çok Eşlilik
Bir erkeğin çok sayıda evliliği ve kadınlarla ilişkisinin bencilce, hedonistçe, tamamen zevk için olup olmadığının cevabı çocuk denen “mukaddes sır” da saklıdır. Kadınlarla temas, çocuk gayesi ve meyvesi içinse ve çocuk meyvesi de veriyorsa, buna hiçbir kimse şehvet düşkünlüğü diyemez ve onu bu konuda eleştiremez. Cenab-ı Hakk, şahsın hayatının devamını nasıl ki yemek yemeye bağlamıştır ve hiçbir kimseye “Sen ne için her gün her gün 3 öğün yemek yiyorsun?” denilmez ve diyene de normal gözüyle bakılmaz. Aynen öyle de Cenab-ı Hak, insan neslinin devamını “şehvet ve cinsellik hakikatine” bağlamıştır. Alınan zevki de, tıpkı yemek yemedeki zevk ve haz gibi, yapılan işin doğruluğuna peşin bir mükâfât ve ücret kılmıştır. Bu noktadan hiçbir kimseye “Sen neden çok çocuğum olsun diye birkaç kadınla evleniyorsun” denilemez. Eşleri arasında adaletli davrandığı, bütün çocuklarına hakkıyla babalık yaptığı sürece…
Evet, şehvet-perest ve zevk-perestler, çocuk istemezler. Çünkü her bir çocuk maddi ve manevi bir yüktür; binlerce problemi ve sıkıntıyı beraberinde getirir. Çocuklar içinde en mızmız ve huysuzu erkek çocuklar olduğu için rüyalarda kişinin yeni doğmuş problemleri erkek çocuk olarak görünürler. Fakat çocuklar aynı zamanda çeşitli güzellikleri, mutlulukları ve sevinçleri kendisiyle getiren ve anne-babasına hediye eden İlahî birer sanat eseri, gönüllerin meyvesidirler. Hz. Peygamber çocuğun yük yönünü düşünmez ve şöyle der: “Evlad kokusu, Cennet kokusudur. Evlad dünyada nur, ahirette sürurdur”[2] Sonra da O, bebeklere sarılır, koklar ve öperdi.
Hz. Peygamber’in çocuklarla ilgili ve özellikle kız çocuklarıyla ilgili o kadar müjdeli sözleri ve ihbarları vardır ki her karı-koca çocuğumuz ve kızımız olsun diyecek hale gelir. Hz. Abbas (ra)'dan rivayet edilen başka bir hadis-i şerif'te Hz. Peygamber şöyle der:
- “Ey ashabım!.. Hediye ve hibede çocuklarınızın arasında müsavata riayet ediniz. Ben çocuklardan birisini diğerine tafdil edecek olsaydım, kız çocuklarını tercih ederdim.”
Bu güzelliklere rağmen insan bencilse, bir peygamber gibi kutsallaşmamışsa, bencilliğinin artmasına göre o yüklerin altına girmekten kaçacaktır. Fakat cinselliğin peşin ücretinden, zevk denilen tatlı kârından faydalanmak ve hakikatte zehirli olan o baldan tatmak isteyecektir. Şu an kullanılan bütün doğum kontrol yöntemleri nefsin bu arayışının neticesi ve bencilliğin apaçık ilanı olan delillerdir. Eğer haklı bir gerekçesi yok ise… Hz. Peygamber, bu yöntemleri çağrıştıran ve kendi devrinde aynı vazifeyi gören azli (spermi dışarı akıtmayı) “Çocuğunu gizlice diri diri toprağa gömme”ye benzetir.[3] Bu benzetmeyle der ki: “Faraza bu zihniyette birinin eşi hamile kalsa, kürtaj yaptırtır. Bu çocuk kız olarak doğsa onu diri diri toprağa gömer.”[4] Câhiliye devrindeki kızlarını diri halde toprağa gömme hadisesi, zihinlerdeki bu bozulmanın ilerlemiş seviyesinin eseri olan, her asırda farklı şekillerde kendini icra ettirmekle Kur’anda yerini bulan bir sosyal kanun ve hakikattir.[5] Tekvir suresi bu hakikati şöyle ifade der: “Diri diri gömülen kız çocuğuna ‘Sen hangi günahından dolayı katledildin?’ diye sorulduğu zaman…” (8-9. âyetler)
Oysa Hz. Peygamber, bütün peygamberler ve onların takipçileri hep çocukları olsun, insan nesli devam etsin, istemişler. Bu gaye ile kadınlarla evlenmişlerdir. Öyle ki Hz. İsa ve Hz. Yahya gibi istisnalar hariç evlilik bütün peygamberlerin ortak uygulamalarından birisidir. Hz. Peygamber şöyle der: “Fıtratı ve doğallığı seven bana tabi olsun. Bana tabi olmak isteyen ise evlensin.”[6] Evlilik, insan fıtratının gereğidir. Nitekim Hz. Peygamber, son çocuğu İbrahim doğduğunda çokça sevinmiştir. Bebekken vefatı karşısında da şefkat dolu bir baba olarak gözyaşı dökmüş, Âhirette kavuşma realitesiyle teselli bulmuştur.
Evet benciller evlilik sorumluluğu altına girmez, zina ederler. Fakat bazen de evlenirler tıpkı kutsallığa erenler gibi… İki evlilik görüntüde aynı olsa da hakikatte aynı değildir. Hz. İsa’nın şu sözü meseleyi aydınlatır: “Benzer ağaçları, meyvelerinden tanıyın ve ayırt edin.” Bir nebinin yaşadığı cinsellik ile bir deccalın yaşadığı cinsellik görüntüde aynı fiil ve aynı ağaçtır. Fakat birinde asırlarca süren bir nesil meyvesi; diğerinde ise, anne karnında öldürülen mazlum bir yavru, katledilmiş bir bebek vardır. Bu yönden bakılınca bir peygamberin veyahut sıradan bir Müslüman’ın çocuk sahibi olmak için çok sayıda evlenmesi, imkânları varsa, eşleri arasında adaleti sağlamaya çalışıyorsa ve çocuklarına hakkıyla babalık yapıyorsa hiçbir sistem ve mantık tarafından eleştirilemez, kınanamaz. Bu, onun en doğal hakkıdır. Bu manada kendisinden çocuk meyvesi alamayan kocası İbrahim peygambere Mısırlı cariyesi ve hizmetçisi Hacer’i hediye eden Hz. Sâre, kocasının mutluluğunu istediğini gösteren bir fedakârlık âbidesidir. Kadınların diğergâmlığını, fedakârlığını, kocasını hakikaten sevdiğini gösteren bir model şahsiyettir. Allah onun bu fedakârlığına binaen ona yaşlı halindeyken İshak peygamberi hibe etmiştir.
Başka bir yönden Kur’an çok eşliliğin insan fıtratına uygunluk ve doğallığını, erkeğin biyolojik ve psikolojik yapısını anlatma sadedinde, çiftçi-tarla temsilini kullanır.[7] Kadın, ekilen ve çocuk mahsülü veren bir tarladır; erkek ise, bu tarlayı eken çiftçidir. Bir tarlanın tek bir sahibi olur ve onu aynı anda tek bir eken bulunur. Fakat bir çiftçi, çok tarlaya sahip olabilir ve ekebilir. Erkekteki bu fıtri ve doğal ihtiyaç o kadar şiddetlidir ki, bütün metresler, gayr-ı meşru ilişkiler çok eşliliğin erkek açısından şart olduğunun sosyolojik ve tarihî delilleridirler. Bu manada Bediüzzaman Said Nursi, “Erkeğin ihtiyacı şiddetli olduğu için, hem yüz yaşına kadar erkek bir kadını dölleyebildiği için hem buna mukabil kadınlar, 40-50 yaşından sonra döllenme kabiliyetini kaybettiği için, çok eşlilik engellenemez. Engellemeye kalkışılırsa, Avrupa ve onun Türkiye’deki taklitçileri fuhuşhaneler açmağa mecbur kalacaklar” demiştir.[8] Zaman Onu destekledi. Öyle ki zina, resmen ve kanunen suç olmaktan çıkarıldı.
[1] Tabakat-ı İbn-i Sad, Cüveyriye bint-i Hâris el-Mustalıkiyye maddesi, c. 10, s. 122-126.
[2] Câmiü’s-Sağîr, 2/2285.
[3] Müslim, Nikah, 24.
[4] Kesîre bint-i Ebu Süfyan el-Huzaiyye isimli kadın Hz. Peygamber’e (ASM) gelerek der ki: “ Benim 4 kızım, diri diri toprağa gömüldü. Ey Allah’ın Resulü! Ben bunların günahına kefaret olarak köle azat etmek istiyorum. ” İbnü’l-Esir, Üsdü’l-Ğâbe, Cild 5.
[5] Araştırmalar gösteriyor ki, kürtajla alınan çocukların büyük çoğunluğu kız çocuklarıdır. Zavallı kızlar, şefkatlerine sonsuz derecede muhtaç oldukları babalarından bu zulmü görüyorlar.
[6] İbnü’l-Esir, Üsdü’l-Ğâbe
[7] Bakara suresi, 223.
[8] Sözler, 25. Söz, 1. Şule, 3. Şua, 2. Cilve.