Hazırlayan: Serdar Aslan
RİSALEHABER - İman kurtarma davasında Risale-i Nur eserlerinden istifade eden bir çok insan imandan aldıkları lezzeti diğer insanlara da ulaştırmak istiyor. Mü’min bir müslümanın çevresinde yakınlarındaki bir insandan duyduğu “Ateistim” ifadesi o kişiyi üzüyor.
Özellikle günümüzde gençler arasında daha havalı olduğu! düşünüldüğü için “ateist” olduğunu iddia edenlerin yanı sıra gerçekten bir manevi hastalığa tutularak, aklı karıştırılarak “Allah’a inanmadığını” ifade eden insanlarla karşılaşıyoruz. Geçtiğimiz yıllarda yapılan bir ankette inanç sorusuna “Ateistim” diyen bir çok gencin, çapraz kontrol sorularında Ateizm’in ne olduğu konusunda bir fikri olmadığı -hatta Allah'a inandığı- ortaya çıkmıştı.
Bu noktada Risale-i Nur’u ihtiyaç duyan insanlara ulaştırmak isteyen kişi Risale-i Nur’u önce kendi nefsine okumalı, okudukları üzerine mütalaa etmeli ve öğrendiklerini amele dönüştürmelidir. Çünkü çok defa örnekleriyle görülmüştür ki en iyi tebliğ metodu hal dili ile yapılan tebliğdir. Örneğin namaz kılmayan bir Müslüman'ın 'iman'ı anlatması etkisiz kalacaktır.
Daha sonra kişi, muhatabın içinde bulunduğu durumun şartlarını, tabiri caizse hastalığı tanımak durumundadır. Çünkü doktor hastasını öncelikli olarak tahlil ve tetkik ile muayene ederek hastalığı teşhis eder. Teşhis sonrasında; hastalığın ne olduğu sabit olduktan sonra tedavi sürecine geçilir. Tedavi hastalığın gereklerine göre yapılır. Her ilaç her hastaya verilmez. Bir kişinin şifa bulduğu ilaç başka biri için şifa olmayabilir.
İnsanlara, Kur'an ve iman hakikatlerini ulaştırmak ve tebliğ etmek de aynen bir hastalığı tedavi etmek gibi hassas ve önem arz eden bir konudur. Muhatabımızın fikri yapısını iyi bir tetkik ve tahlilden sonra ne vereceğimize bakmamız gerekir. Üstad'ın tabiri ile "muktezay-ı hale ve muhataba mutabık hareket etmek gerekir. "Yani şartlar ve muhatabımızın içinde bulunduğu ruh haline uyumlu ve olumlu hareket etmemiz gerekir.
Manevi hastalığı ateizm olan birisine öncelik olarak; Allah’ın varlığı ve birliği kati ve mukni deliller ile izah ve ispat edilmesi gerekir. Bu hususta asrımızda en selahiyetli eser; Risale-i Nurlardır. Risale-i Nurlar imanı olmayana imanı, imanı taklidi olanın imanını da tahkiki bir surete çevirir.
Diğer yandan “Allah’a iman” konusu tamam olmadan imanın diğer şartları üzerinde tartışmak da beyhude olacaktır.
Risale-i Nur külliyatına dahil her bir eserde Allah’ın varlığı ve birliği ispat edilmekle beraber, özellikle Allah’a iman konusunun açıkça ispat ve izah edildiği risaleler de şunlardır:
- Tabiat Risalesi,
- Ayetü'l-Kübra,
- Yirmi İkinci Söz,
- Hüve Nüktesi,
- Meyve Risalesinin Altıncı Meselesi.
Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin Risale-i Nurlar’ın en inatçı dinsiz filozofları bile susturduğunu ifade eder. Doktor metaforundan devam edecek olursak. Bu eserler, manevi hastalığın şifası için etkilidir. Fakat uzman doktorlar bile meslektaşlarından yardım ve destek almaktan çekinmezler. Fikir yöntem konusunda birbirlerine danışırlar. Bu yüzden bu tip ilmi imani meselelerin konuşulacağı durumlarda tecrübeli birinden destek almak da fayda vardır. Çünkü doktorların ilgilendikleri hastaların dünya hayatı tehlikedeyken sizin durumunuzda hastanın ahiret hayatı söz konusudur. Bununla birlikte unutulmamalıdır ki şifayı veren Allah’tır.