Rivayet odur ki, şu âlemde her bir şey, “Anâsır-ı erba” denilen su-hava-toprak-ateş unsurlarının birleşimi ve türevleri olarak var edilmişler.
Bundan dolayı, bu dört unsurun tek tek her birisi varlık alemi için değerli/biricik/vazgeçilmez temel yapı taşları anlamına gelmektedir, denilmekte. O kadar ki, bu dört unsurdan herhangi birisinin bile kainattan çekilmesi, aynı zamanda idraklerin alamayacağı bir hali de ifade etmekte.
Diğer bir tarifle bu, maddi kıymet noktasında varlıkların daha en başta, yani ta temelde birbirleriyle eşit durumda olduklarını da haber vermekte...
Yani “ateşin, suyun, havanın ya da toprağın” birbirlerine bir üstünlüğü bulunmamakta.
Dolayısıyla şeytanın insan karşısındaki o üstünlük iddiası da, ta baştan darbe almakta!
Temel unsurların “vazgeçilemezlik” noktasındaki bu eşitliğine rağmen, türevlerinin birbirlerine üstünlük dava etmesi ise; tamamen, şeytanla başlayan “kendi nefsinde üstünlük görme marazından” doğmakta.
Ateşin topraktan daha değerli olmasından değil yoksa!.
İşte bu durum, kendilerine maddî herhangi bir üstünlük atfedenlerin düştüğü bir vartayı haber vermekte ki; üstünlük vesilesi kıldıkları o övünçler kendileri yerine faraza ‘ötekilerde’ bulunsa, bu tipler, o övündükleri şeyi bu kez bir aşağılama vesilesi kılacaklar kesinlikle!.
Hitler Yahudi, şeytan da topraktan yaratılsa, pek bir şey değişmeyecekti dolayısıyla.
Çünkü Yahudi, ancak “ben” Yahudi isem seçilmiş/üstün; Alman, eğer “ben” Alman isem âri/üstün ‘olacaktır’ ne de olsa.
Yani asıl sorun “ben’de”, “benim” üstün olmam çıksın meydana, yeter!, anlayışında.
Ve benim bu üstünlüğüm için, benim ırkım-kökenim-genim-maddem de üstün olmalı elbette.
Ya da, ırkım-kökenim üstün olmalı ki, bu yolla benim üstünlüğüme bir ‘delil’ daha bulunmalı!.
Velhasıl, sorun ateşten veya topraktan, Yahudi ya da Alman vs. ırkına mensup olup olmamakta değil; o şeytani hâletten, “Hitler karakterinden” bir paya sahip olup-olmamakta imiş kısacası. Irkımı ve dolayısıyla da kendimi-enemi üstün görüp görmememdeymiş yani..
Daha doğrusu sorun, nesebî herhangi bir aidiyetin ‘üstünlüğü veya aşağılında’ değil; tamamen, enenin “asabiyet-i nev’iye ve milliyede” bulduğu kuvvetle, “enaniyet-i nev’iyeye istinad ederek, şeytan gibi Sâni’-i Zülcelâl’in evâmirine karşı mübâreze” etmesindeymiş ‘galiba’.
* *
Selam, dayanağını böyle “asabiyet-i nev’iye ve milliyede” aramayanlara!...