Bismillahirrahmanirrahim
Ey Vâcibü’l-Vücûd, ey Vâhid-i Ehad,
Bu harika yıldızlar, bu acîp güneşler, aylar, Senin mülkünde, Senin semâvâtında, Senin emrinle ve kuvvetin ve kudretinle ve Senin idare ve tedbirinle teshir ve tanzim ve tavzif edilmişlerdir. Bütün o ecram-ı ulviye, kendilerini yaratan ve döndüren ve idare eden birtek Halıka tesbih ederler, tekbir ederler, lisan-ı hal ile Sübhânallah, Allahu Ekber derler. Ben dahi onların bütün tesbihatıyla Seni takdis ederim.
Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından ihtifa etmiş olan Kadîr-i Zülcelâl, ey Kâdir-i Mutlak,
Kur’ân-ı Hakîmin dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tâlimiyle anladım: Nasıl ki gökler, yıldızlar Senin mevcudiyetine ve vahdetine şehadet ederler. Öyle de, cevv-i semâ, bulutlarıyla ve şimşekleri ve ra’dları ve rüzgârlarıyla ve yağmurlarıyla, Senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ederler.
Evet, câmid, şuursuz bulut, âb-ı hayat olan yağmuru, muhtaç olan zîhayatların imdadına göndermesi, ancak Senin rahmetin ve hikmetinledir; karışık tesadüf karışamaz.
Hem elektriğin en büyüğü bulunan ve fevâid-i tenviriyesine işaret ederek ondan istifadeye teşvik eden şimşek ise, senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder.
Hem yağmurun gelmesini müjdeleyen ve koca fezayı konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra’dat dahi, lisan-ı kàl ile konuşarak Seni takdis edip, rububiyetine şehadet eder.
Hem zîhayatların yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri vermek ve nüfusları rahatlandırmak gibi çok vazifelerle tavzif edilen rüzgârlar dahi, cevvi âdeta bir hikmete binaen “Levh-i mahv ve isbat” ve “yazar, ifade eder sonra bozar tahtası” suretine çevirmekle, Senin faaliyet-i kudretine işaret ve Senin vücûduna şehadet ettiği gibi, Senin merhametinle bulutlardan sağıp zîhayatlara gönderilen rahmet dahi, mevzun, muntazam katreleri kelimeleriyle senin vüs’at-ı rahmetine ve geniş şefkatine şehadet eder. (Lem'alar, Münâcat)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
acaib : şaşırtıcı, garip şeyler
acîp : şaşırtıcı, hayranlık verici
âhiret âlemi : öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat
Aleyhissalatü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
Allahu Ekber : “Allah en büyüktür”
:
azamet-i kibriyâ : Allah’ın büyüklüğünün varlıkları kuşatması
bâki : devamlı, sürekli, ölümsüz
cevv-i semâ : hava boşluğu, atmosfer
delâlet : delil olma, işaret etme
ecrâm-ı ulviye : gökteki büyük cisimler
efrad : fertler, bireyler
feza : uzay
Halık : yaratıcı, herşeyi yaratan Allah
ihtar : hatırlatma, ikaz
ihtifa etmek : gizlenmek
Kadîr-i Mutlak : herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kuvvet sahibi Allah
Kadîr-i Zülcelâl : kudreti herşeyi kuşatan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah
kudret : Allah’ın güç, kuvvet ve iktidarı
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
lisan-ı hal : hal dili
mevcudiyet : varlık
muntazam : düzenli, intizamlı
mutî : emre uyan, itaatkâr
nefer : asker, er
nuranî : nurlu, parlak
ra’d : gök gürültüsü
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
sâir : diğer, başka
saltanat-ı Ulûhiyet : Cenâb-ı Hakkın ilâhlık saltanatı, egemenliği
sefine : gemi
semâvât : gökler
seyyare : gezegen
Sübhânallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir”
şaşaa : gösteriş, parlaklık
şehadet : şahidlik, tanıklık
şiddet-i zuhur : çok kuvvetli şekilde görünme
takdis etmek : Allah’ın her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğunu ilân etmek
talim : öğretme, eğitme
tanzim : düzenleme, düzene koyma
tavzif etmek : vazifelendirmek
tecessüm etmek : cisimleşmek
tedbir : idare etme, çekip çevirme
tekbir etmek : Allah’ın büyüklüğünü dile getirmek
tesbih : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anma
tesbihat : Allah’ı noksan sıfatlardan yüce tutan sözler
teshir : emir altında tutma
Vâcibü’l-Vücud : varlığı mutlaka zorunlu olan ve yokluğu asla düşünülemeyen Allah
vahdet : Allah’ın birliği
Vâhid-i Ehad : birliği herşeyi kaplayan ve herbir şeyde görülen Allah
vücub-u vücud : Allah’ın varlığının zorunlu olması
zâhir : açık, âşikar
zemin : yer
âb-ı hayat : hayat suyu
azamet : büyüklük, yücelik
berk : şimşek
binaen : dayanarak
câmid : cansız, katı
cevv : hava, gök boşluğu
faaliyet-i kudret : Allah’ın sonsuz kudretiyle ortaya çıkan fiiller, işler
fevâid-i tenvir : aydınlatmanın, nurlandırmanın faydaları
Feyyâz-ı Müteâ : Hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmadan çok bereket ve bolluk veren Allah
feza : uzay
haysiyet : itibar, özellik
heyet-i mecmua : genel yapı, bütün
hikmet : fayda, gaye
imdad : yardım
istifade : yararlanma
katre : damla
keyfiyet : durum, nitelik, özellik
kudret : Allah’ın güç, kuvvet ve iktidarı
Levh-i Mahv, İsbat : bir şeyin yıkılıp tekrar kuruluşunu gösteren manevî levha, yaz boz tahtası
lisân-ı kal : sözlü ifade
mahiyet : temel özellik, nitelik
mahşer-i acaip : hayret verici şeylerin toplandığı yer
mevzun : ölçülü
muhalif : aykırı, zıt
muntazam : düzenli, intizamlı
Mutasarrıf-ı Fa’âl : Her zaman zatına has ve lâyık iş yapan, daima faaliyette bulunan, idâre eden ve tasarrufta bulunan Cenâb-ı Hak
nüfus : nefisler
ra’d : gök gürültüsü
ra’dât : gökgürültüleri
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
rububiyet : Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi
suret : şekil, biçim
şefkat : acıma, merhamet
şehadet etmek : şahitlik etmek
şuur : bilinç, anlayış
şümûl : kapsamlılık, kuşatıcılık
takdis etmek : Allah’ın her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğunu ilân etmek
tasarruf etmek : dilediği gibi kullanmak ve yönetmek
tavzif etmek : vazifelendirmek
tenvir etmek : nurlandırmak
tesbihat : Allah’ı noksan sıfatlardan yüce tutan sözler
umum : bütün
vahdet : birlik
vücub-u vücud : Allah’ın varlığının zorunlu olması
vücûd : varlık
vüs’at-ı rahmet : rahmetin genişliği, büyüklüğü
zemin : yer
zîhayat : canlı, hayat sahibi